Powered By Blogger

28 Aralık 2013 Cumartesi

"FARKLI AÇI"DAN 'ARVASÎ HOCA'YI ANMAK ve ANLAMAK




VEFÂTININ 25. SENEY-İ DEVRİYESİNDE,
“FARKLI AÇI”DAN ‘ARVASÎ HOCA’YI ANMAK ve ANLAMAK

“Ömrünü Ülkücü Nesiller Yetiştirmeye Vakfetmiş Mütefekkir”imiz rahmetli Seyyid Ahmed ARVASÎ Hocamızın vefâtın 25. sene-yi devriyesi(yıldönümü) yaklaştıkca, “bak”abildiğim ve “gör”ebildiğim “milliyetçi siteler”deki yazılar;hep “övgü dolu yazılar”dan öteye gitmiyor..Hâlâ mes’elelerimize “bütüncül bir bakışla bakabilmek anlayışı”nı sürdürenler çoğunlukta değil.”90.Yılında Lozan” mevzûunda, “Lozan Hezimet mi, Zafer mi?” mes’elesinde bile, ne “ezberler bozulduğu” hâlde, “ne hezimet, ne zafer; sadece uzlaşma” diyen “tarihçilerimiz” olduğu hâlde; “100. Yılında Harb-i Umumî/100. Yılında Birinci Cihan Harbi” mevzûunda ve  dönemin“Devlet-i Âliyeyi Osmaniye” “yöneticileri”nin, adetâ fellik fellik, diyelim “gavûrlarla ittifak arayışına” girdikleri, zar-zor “Almanya’nın kabul ettiği”ni öğrendiğimiz hâlde, hâlâ “eski tesbitlerini”, neredeyse günümüzdeki “sosyal olaylara bakış”taki gibi “komplocu anlayışla” bakanlar, “Çanakkale Harbi=Alman Kazığı; ‘İstiklâl Harbi=İngiliz Provakosyonu” demeyi sürdürüyorlar…
Hal bu ki, “yeni şeyler söylemek lâzım..”
Hal bu ki, asıl “merak edilenleri hatırlatmak lazım…” Kaldı ki, “ARVASÎ Hoca” gibilerin de “övgüye/methü senaya” hiç mi hiç ihtiyaçları da yok!!!

“Farklı açı”dan derken; en azından 2013’lerin bitmek üzere olduğu, 2014’ler Türkiye’sine, “muhteşem kafa karışıklıkları ile “ girmek üzre olduğumuz bir zaman diliminde, son yıllarda çokca tartışılan mes’eleler hakkında rahmetli “ARVASÎ Hoca”mız ne düşünüyordu?
“Kendi gündemini kendi belirleyen bir Müslüman Türk Mütefekkiri, Ülkücü Mütefekkir” olarak; rahmetli “ARVASÎ Hoca”mız, meselâ “Kürt Dili Mevzûu”na, “Kürtçe Mevzûu”na nasıl bakmıştı?
Yine kendisi de bir “Şark Adamı” da olan rahmetli “ARVASÎ Hoca”mız, niye “Bediüzzaman Said NURSÎ(k.s.)”yi hiç mi hiç yaz(a)madı, hiç mi hiç bahsetmedi?! En azından, “Bütün Eserlerine Vâkıf” derecede demeyeyim amma, “bu mevzûu”yu ben bilmiyorum…
Sonra, “Eğitimci kimliği “ ile yıllarca da “Eğitim Camiâsı”nda “hizmet” vermiş bir “Ülkücü Mütefekkir” olarak; “Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK” hakkında, yahut daha da “keskince” bir mefhum/kavram ile dersem; “M.Kemal” hakkında ne düşünüyordu? Niye, hiç mi hiç bu mevzûuyu yaz(a)madı, hiç mi hiç niye bahsetmedi? En azından, “bu mevzûu”da ben bilmiyorum…
Sonra, “Mamak Günleri”ni sıcağı sıcağına okumuş ve “Mamak Günleri” kitabının hadi diyelim “kritiği”ni yazmış biri olarak; “Mamak Günleri”nde de geçen, “Ülküdaşlarından gördüğü ahde vefâsızlıkları” niye hatırlatılmıyor, niye dillendirilmiyor, niye yazılmıyor? Sanki günümüz Türkiye’sindeki “Ülküdaşları” mı daha “ahde vefâlı” oldu da, benim haberim yok?!
Sonra, “Mamak Cehennemleri”nde bile “Ben de İslâmcıyım” de-me-yen-ler, son yıllarda “E, canım, ben de, biz de İslâmcıyız” derken; rahmetli Seyyid Ahmed ARVASÎ Hoca’mız, “İslâm’ı Siyasallaştıranlara/Siyasal İslâmcılara”; hattâ “Biz Siyasal İslâmcı değiliz, referansımız Kur’an-ı Kerim” diyen “fikir-düşünce akımları”na, meselâ “Millî Görüş Hareketi”ne, “Erbakan Hareketi”ne nasıl bakmıştı, “Mamak Günleri”nde neler neler yazmıştı?

VESSELÂM

Şahsen, “merak”ımın neticesi mezkûr mevzûuların bazıları hakkında yazdıklarım www.millimefkure.com.tr ve “mefkuredamları” isimli “blog”larımda mevcuttur..
Rahmetli “ARVASÎ Hoca”mızın vefâtının 25. yılında yâd etmek,anmak ve anlamak  istiyorsak; birazcık da “gençlik hissiyatları dışında yâd” etmemiz,anmamız ve anlamamız ve bu yönde “kamuoyu” meydana getirmemiz elzemdir vesselam…
“Beyaz Saray”daki “Teşkilat Ercan”ın(!) “Türkmen Yayınevi”ndeki “kitap imzala faaliyeti”nde, bana ikram ettiği “bir bardak ayranı” ve “Allah(c.c.) seni muhafaza etsin(Âmin)” duâsı bereketi ile de hâlâ yaşadığımı da düşünüyorum vesselam…
28.Aralık. 2013
İsmet GÜLTEKİN

"AMERİKALILAŞMA ÇAĞI"NDA,"KİTABA EL BASMAK"TAN, "KİTABA AYAK BASMAYA..."



“AMERİKALILAŞMA ÇAĞI”NDA ,

“KİTABA EL BASMAK”TAN ,“KİTABA AYAK BASMAYA…”

“Çivisi çıkan bir ülke” görünümündeyiz. “Kahrohmuş bir ‘düzen’e kahrolsun demek abestir”, diyeli yıllar oldu. “Yıkılsın Liberal-Kapitalist Sistem” diyeli de, “Sistem Değişmeli” diyeli de, “Bu Sistem Çöktü” diyeli de yıllar oldu. Artık “Müslüman olmayan cemaatler” bile, “Ehl-i Kitab” mensupları bile “AGOS”larında, “iç dünyaya çekilmek”ten, “muhasebe ve murakabe yapmak”tan bahsediyorlar. “Dünya bile bu kadar böyle olmamıştı” demeye getiriyorlar..
“Geniş Oligark yapılar”, “dar oligark yapı”lar, “Bürokratik Oligarşi/Oligarşik Bürokrasi” ‘cenah’ları, “İdarî Parti” ‘fırkaları”, ekseriyetle “dün”lerinde olduğu üzre, “bugün”lerin de de çok fazla “tın-mı-yor-lar..” Siz, sizler, böyle bir “tın-ma-yan-lar”a, başka başka isimler de verebilirsiniz: “İttihat ve Terakki Zihniyeti” gibi, “Komitacılar zihniyeti” gibi, hiç de “hukukî terminoloji” olmadığını bildiğimiz “İşbirlikçiler zihniyeti” de ,”Kemalistler”, “Atatürkçüler de”diyebilirsiniz…

“Peygamberler Serdarı”, “Peygamberler Başbuğu” Rasulullah(s.a.v.) Efendimizin “bütün uyarıları”na rağmen, “Müslümanın Müslümanı boğazladığı” da bir “tarihî hakikat”: “Sıffîn’de 10 bin, Cemel Vakıâsı’nda 70 bin, toplamda 80 bin Müslüman öldürüldü, hem de Müslümanlar tarafından”(1) demeye getiren AKYOL’lardan; güyâ “Noel Kutlamalarını Protesto eden ve güyâ Müslümanları uyaran ‘İslâm’ın siyasallaşmış/ Siyasal İslâm” ‘cenahı’nın ‘gençliği’ , “dün”ün “Millî Vakıf, “bugün”ün “Anadolu Gençlik Derneği Gençleri”, dağıttıkları “bildirilerin”de, “Müslümanın Müslümana delice düşman” olmalarından bahsediyorlar…
“Haricîler, Neo-Haricîler, Selefîler, İslamî Hareket’çiler, İslamî köktenciler vesaire vesaire…”
“Dün”ün “Anadolu VAKİT”çileri, “bugün”ün “Yeni AKİT”çilerinin “yayınları”na bakınız; “İşte Elebaşı” deyip de, “yaşanmış bir vakıâ” olan “hırsızlıkları, yolsuzlukları görmeyip” de, “üç maymunları” değil de, “çok maymunları” oynayan; doğrusu aylardır “fikr-î takip” yaptığım; neredeyse “Haydar Baş Hareketi Zihniyeti”nden “beter bir zihniyet” dedirten “Büyük Doğu Fikriyatı”nın “sesi” “Baran Dergileri”nin “yayınları”na bakınız…
“Anamız bizi doğururken, “Millî Enayiler Takımı”nda, “Millî Kerizler Takımı”nda “olsun” diye “doğurmuş” gibi, bu yazıyı yazdığım “bugün” bile, ‘Ömer OKÇU’ların, nam-ı diğer ‘Hekimoğlu İsmail’in bir ‘eseri’nde de yazdığı üzre, “Nizam-ı Âlem Ülkücüleri”nin, “Nizam-ı Âlem Mefkûrecileri”nin adetâ “temel düsturu olan âyet “de olan; maalesef “sistem, rejim, ‘düzen’ce ve ‘Devlet İslam’ı’nca” artık “istismar” da gına getiren; “Hucurat Sûresi 10. Âyet”(2)ini yazan BULAÇ’lar bile hâlâ “Hucurat Sûresi 9. âyet” olduğunu da hatırlamıyorlar ve “bütüncül bakış”la “okur”larını “aydınlatamıyorlar” bile…
“KİTABA EL BASMAK”TAN, “KİTABA AYAK BASMAYA…”
Aslında benim yazmak istediğim bambaşka bir mevzûu:“Garblılaşma/Batılılaşma-Amerikalılaşma ve Küreselleşme-Dünyevîleşme” derken, “neler oluyor?” farkında mıyız?
Doğrusu bu “Amerikalılaşma”yı, “Amerikalılaşma” mefhumunu çok yakın zamanda öğrendim: “Türk” demenin adetâ “Özür Dilerim Türk”üm” derekesine geldiği, “korkulduğu” bir “süreç”te, bir “vetire”de, hâlâ “ekolojik açıdan da” “çok güzel bir Medeniyet-kültür şehri” olmaya da devam eden “İstanbul”daki “Türk Kültürü Müktesebatlı Müesseseler Ne Haldeler?” suâline kendimce “cevap” bulabilmek için “ziyaret” ettiğim “1985’den Bugüne Türk Kültürüne Hizmet Vakfı”ndaki “27.yılın ardından”(3) yazısından öğrendim: “1925’de Stefan Zweing”in kullandığı bir “kavram”mış..O tarihten itibaren de “İnciluz”lardan “süper devlet olma rolünü” de alan “Amerika”, “Amerikalılaşma” ile neredeyse “bütün dünya küresi”ndeki “halk”ları, “kavim”leri, “millet”leri, toplulukları, bütün insanlığı”, günümüzde çokca kullanılan “avamî kültür”den de “aşağı”ca bir mefhum ile, “Pa-çoz-laş-tır-ma” gayretleri…
“İnsan”lıktan çıkarma, bayağılaştırma gayretleri anlamında “Amerikalılaşma” mefhumunun anlamı..
Son aylarda yaptığım “fikr-î takipler”de; önce geçen aylarda “kitap eki” veren “Yeni AKİT Gazetesi Kitap Eki”nde “bak”tığım ve “gör”düğüm ve güya “Müslümanca düşünenlerin yayınları, neşriyatları”nda da; “Semerkand Aile Dergisi”(4)de de; “Zaman Gazetesi’nin Eki”nde(5) ve nihayette de bir “Eğitim Dergisi”nde, “EğitimİST Dergisi”(6)nde “bak”tığım ve “gör”düğüm “resimler, fotoğraflar, çizimler…”
Yazımın başlığındaki ifâdeleri dedirtiyor: “Amerikalılaşma Çağı”nda, “Kitaba El Basmak”tan, “Kitaba Ayak Basmaya…”
Hattâ öyle ki, “kitaba oturmaya…”
Hele bir de “çıplak ayakla” da değil; “iskarpinlerle kitaba basmak…”
NETİCE-İ KELÂM

Benim “kültürüm” de, benim “medeniyetim” de-ki ister Osmanlı Medeniyeti, ister Türk—İslâm Medeniyeti, isterse İslâm Medeniyeti, hattâ rahmetli “Kerküklü ÖZTÜRKMEN”ce dersek, “Gözyaşı Medeniyeti”diyelim- “Kitap= Kur’an-ı Kerim”dir..Birine “kitapsız”, “kitapsızlar” demek “hakâret”te “üst sınır”dır neredeyse..
“Yakın Tarihimiz”de, “Cuntacılar, Darbeciler” tarafından “kütüphanelerimizin talan” edildiğini, nice “kitapların yakıldığını”, hattâ öyle ki, günümüzde adetâ “eleştirmenin” yahut “Hakk’ı tutup kaldırma”nın bilmem ne “düşmanlığı” olarak tarif edildiği bir dönemde-Neredeyse Japonya’da “Türk Milliyetçisi” olmuş Prof. ÖZDAĞ’ları ,Türk Ocakları’nı hatırlayınız lütfen-, nice kitapların da” topraklara, mahzenlere gömüldüğünü” biliyorduk da; böylesini 2013’ler Türkiye’sinde “görmeye” yeni  başladık..
“Amerikalılaşma Çağı…” “Mehter Marşları” dinlettirerek “Anadolu Çocuklarına İşkençeler etmek”; “Nutuk’ları okutturup, Atatürkçülük dersleri ile zindanlarda karavanalardan yemek dağıttırmak” gibi “usûllere” de ne de çok “benziyor…”
Ben ise diyorum ki; “Karl Marx’ın kitaplarına bile ulan, ayakkabılarla basılmaz, üzerlerine oturulmaz!!!”
28.12.2013
İsmet GÜLTEKİN

Dip Notlar:

(1): Taha AKYOL, “Sıffîn Savaşı”, 25.Aralık.2013, www.hurriyet.com.tr/yazarlar25457825.asp
(2): Ali BULAÇ, “Mü’minler Kardeştir”, 28.Aralık.2013, Zaman Gazetesi
(3): Av. Şereafettin YILMAZ, “27. Yılın Ardından”, “1985’ten bugüne Türk Kültürüne Hizmet Vakfı”, 2013 İstanbul, s. 4
(4):  Perihan MURAT, “Proje Çocuk” Olanın Hâli Nicedir?”, Semerkand Aile Dergisi, Eylül 2013, Yıl:8,Sayı: 96, s. 11
(5): Arife KABİL, “Özlü Söz Meraklıları, Düşün Şairlerin Yakasından!”, Zaman Pazar Eki, 8.Aralık.2013,s.9
(6): Suat BAYAZ, “Sınav Sürecinde Stratejiler Başarıyı Getirir-1”,”eğitimİST”,Sayı:2, 2013 İstanbul, s.41,www.egitimistdergisi.com

13 Aralık 2013 Cuma

"ORKUN DERGİSİ" DE KAPANDI...

“ORKUN DERGİSİ” DE KAPANDI…



“1965 Nesli”nin, -ki artık “yönetim kadroları”nı da daha da belirgin bir şekilde teşkil etmeye başladılar- “Orkun Dergisi”ni ‘bilmemesi’ muhal ender muhal..”Milliyetçi Hareket”in, “Ülkücü Hareket”in “Türkçü Damarı”nın da “yayın organı” olan “Orkun Dergisi”ni, ilk rahmetli Hüseyin Nihal ATSIZ Beğ, 1950-1952 yılları arasında 68 sayı olarak neşretmiş. 1988-1990 yılları arasında “Yeni ORKUN Dergisi” ismiyle neşredilmiş ve 1998’den 2004’e kadar da; “Milliyetçi-Ülkücü Camia’nın Altan’ı”, “Bizim Altan”; 2012 Ağustos’un da “uçmağa” varmış olan rahmetli Altan DELİORMAN Beğ’in idaresinde neşredilmiş. Çoğumuzun hâlâ bayilere veriliyor, kağıtlara da basılıyor şeklinde hatırladığımız Orkun Dergisi, meğerse 2004’den itibaren, muhtelif sebeplerden sadece “internet dergiciliği” olarak neşredilmiş.
“Mamak Cehennemi”ne, “Yusufîye Medreseleri”ne, “12 Eylül Zindanları”na da “yolu düşmüş” olan rahmetli Seyyid Ahmed ARVASÎ Hoca’mız; “Milliyetçilerin, Ülkücülerin birbirlerine bağlılığı, kardeşliği” hususunda, “Mamak Günlerim” isimli kitabından hatırladığım kadarı ile şöyle demişti:”Şu bileklerime takılan kelepçeler kadar birbirimize bağlı değiliz…”

İşte “o misâl”, “Orkun Dergisi” de, yanında neredeyse yirmi yılı aşan bir süre çalışmış olan, Sivas-Zaralı Hasan Amca’nın da demek istediği üzre; “sahipsizlikten, ilgisizlikten” 2004’de aslında yayınını sonlandırmış. Hattâ öyle ki, “Vakfı” bile “sahip” çıkmamış!!!
Allah(c.c.) rahmet eylesin, 76 yaşında geçen sene vefat etmiş olan Altan DELİORMAN Beğ de, niceleri gibi, kendi vefât etmesi ile “yayıncılığı”, “neşriyatçılığı” sona erenlerden…Bir “Şarklı”, “Şark Adam” da olan, meselâ bir rahmetli Ahmet KABAKLI Hoca’nın “Türk Edebiyatı Dergisi” gibi “vefâtından sonra, neredeyse daha da güzelleşerek devam eden bir neşriyatçılığı”, maateessüf olamadı..
Rahmetli Osman Yüksel SERDENGEÇTİ vefât etti, “Serdengeçti Dergisi” kapandı; rahmetli Necip Fazıl KISAKÜREK’in “Büyük Doğu Dergisi” ise bir nebze benzerlik arzediyor; daha aklımıza şu an gelmeyen nice “fikir-düşünce adamları”nın “dergiciliği”, “neşriyatçılığı” kendi vefâtları ile sonlandı. Akranlarımızdan rahmetli Kemal ÇAPRAZ Beğ’in de “Ufuk Ötesi”, aynı mukadderatı paylaştı…
SİYASÎLERİN DE VEBÂLİ

Düşünce, fikir, kültür ve sanat sahasında cehd sarfeden “Milliyetçi düşünce adamları”na, “Ülkücü düşünce adamları”na da, maateessüf  aynı “camiâ”nın “siyasîleri” de, “Siyasî Genel Merkezleri” de bigane kalmışlar ve kalmaktalar da..Seviyeli fikir-düşünce dergisi olarak, artık kapanmış olan “Orkun Dergisi”ne bile “Genel Merkez”lerden biri “el atmış” olsa idi asla ve kat’a kapanmayacaktı da..Ancak “acı hakikatler”, “kelepçenin bağlılığı kadar birbirlerine bağlı olamamak” hâlleri…
Hattâ öyle ki, ben şahsen internetten de olsa fikrî takip yapabildiğim kadarı ile İstanbul’da basılmakta olan bir “Ortadoğu Gazetesi” bile , bir “Yeniçağ Gazetesi” bile, kimbilir, belki de “Orkun Dergisi”nin kapandığından haberleri yok!!!
Bugün, “Hor Hor Caddesi”ndeki “Pınar Apartmanı”nda bizzat görüştüğüm emektar Sivas-Zaralı Hasan Amca’mız da, aslında çok muzdarip lâkin sahiden de “Orkun Dergisi” kapanmış, kapandı..
Artık “Orkun Dergisi”nin 2004’den beri yayınlandığı www.orkun.com.tr web sitesinde bile “fikir-düşünce-Orkun yok-“, “taşımacılık var!

Hasan Amca ile tanışmamızda, Şanlıurfa-Akçakale Temsilcisi Halil İslamTürk ile de bizzat tanıştığımı da hatırlattım..Beni bilenler, tanıyanlar, sanki neredeyse “Niye sadece Halil İslâmTürk’ü dedin? Senin başka tanıdıkların da yok muydu?”, demeye getiriyorlar…
Evet, var…Fakat ben kimseyi kullanmam..Kimseyi atlama taşı, sıçrama tahtası olarak değerlendirmem…Hayat düstûrlardan da ibaret olmalı. Nedir böyle “Küreselleşme”, “Amerikalılaşma?”
Kapanan “Türkçü Dergi”, “Orkun Dergisi”nde, “İdeolojiler Vadisi”nde ‘Sistemli Düşünmek’” diye bir yazım da neşredilmişti…
1976’da, rahmetli İbrahim KAFESOĞLU Beğ ile de beraber “Tarih Lise 1” ve “Tarih Lise 2” “Millî Eğitim Bakanlığı”nca “Ders kitapları” da yayınlamış olan;1970-1975 yılları arasında “Aydınlar Ocağı Genel Merkez Müdürü” olarak da “hizmet vermiş” olan,hattâ “Boğaziçi Yayınları”nı da yönetmiş olan “Bizim Altan Beğ”e, Altan DELİORMAN Beğ’e, Allah(c.c.) rahmet diliyorum…

28.11.2013
İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail.com

28 Kasım 2013 Perşembe

"ORKUN DERGİSİ" DE KAPANDI...



“ORKUN DERGİSİ” DE KAPANDI…



“1965 Nesli”nin, -ki artık “yönetim kadroları”nı da daha da belirgin bir şekilde teşkil etmeye başladılar- “Orkun Dergisi”ni ‘bilmemesi’ muhal ender muhal..”Milliyetçi Hareket”in, “Ülkücü Hareket”in “Türkçü Damarı”nın da “yayın organı” olan “Orkun Dergisi”ni, ilk rahmetli Hüseyin Nihal ATSIZ Beğ, 1950-1952 yılları arasında 68 sayı olarak neşretmiş. 1988-1990 yılları arasında “Yeni ORKUN Dergisi” ismiyle neşredilmiş ve 1998’den 2004’e kadar da; “Milliyetçi-Ülkücü Camia’nın Altan’ı”, “Bizim Atlan”; 2012 Ağustos’un da “uçmağa” varmış olan rahmetli Atlan DELİORMAN Beğ’in idaresinde neşredilmiş. Çoğumuzun hâlâ bayilere veriliyor, kağıtlara da basılıyor şeklinde hatırladığımız Orkun Dergisi, meğerse 2004’den itibaren, muhtelif sebeplerden sadece “internet dergiciliği” olarak neşredilmiş.

“Mamak Cehennemi”ne, “Yusufîye Medreseleri”ne, “12 Eylül Zindanları”na da “yolu düşmüş” olan rahmetli Seyyid Ahmed ARVASÎ Hoca’mız; “Milliyetçilerin, Ülkücülerin birbirlerine bağlılığı, kardeşliği” hususunda, “Mamak Günlerim” isimli kitabından hatırladığım kadarı ile şöyle demişti:”Şu bileklerime takılan kelepçeler kadar birbirimize bağlı değiliz…”
İşte “o misâl”, “Orkun Dergisi” de, yanında neredeyse yirmi yılı aşan bir süre çalışmış olan, Sivas-Zaralı Hasan Amca’nın da demek istediği üzre; “sahipsizlikten, ilgisizlikten” 2004’de aslında yayınını sonlandırmış. Hattâ öyle ki, “Vakfı” bile “sahip” çıkmamış!!!
Allah(c.c.) rahmet eylesin, 76 yaşında geçen sene vefat etmiş olan Atlan DELİORMAN Beğ de, niceleri gibi, kendi vefât etmesi ile “yayıncılığı”, “neşriyatçılığı” sona erenlerden…Bir “Şarklı”, “Şark Adam” da olan, meselâ bir rahmetli Ahmet KABAKLI Hoca’nın “Türk Edebiyatı Dergisi” gibi “vefâtından sonra, neredeyse daha da güzelleşerek devam eden bir neşriyatçılığı”, maateessüf olamadı..

Rahmetli Osman Yüksel SERDENGEÇTİ vefât etti, “Serdengeçti Dergisi” kapandı; rahmetli Necip Fazıl KISAKÜREK’in “Büyük Doğu Dergisi” ise bir nebze benzerlik arzediyor; daha aklımıza şu an gelmeyen nice “fikir-düşünce adamları”nın “dergiciliği”, “neşriyatçılığı” kendi vefâtları ile sonlandı. Akranlarımızdan rahmetli Kemal ÇAPRAZ Beğ’in de “Ufuk Ötesi”, aynı mukadderatı paylaştı…
SİYASÎLERİN DE VEBÂLİ

Düşünce, fikir, kültür ve sanat sahasında cehd sarfeden “Milliyetçi düşünce adamları”na, “Ülkücü düşünce adamları”na da, maateessüf  aynı “camiâ”nın “siyasîleri” de, “Siyasî Genel Merkezleri” de bigane kalmışlar ve kalmaktalar da..Seviyeli fikir-düşünce dergisi olarak, artık kapanmış olan “Orkun Dergisi”ne bile “Genel Merkez”lerden biri “el atmış” olsa idi asla ve kat’a kapanmayacaktı da..Ancak “acı hakikatler”, “kelepçenin bağlılığı kadar birbirlerine bağlı olamamak” hâlleri…
Hattâ öyle ki, ben şahsen internetten de olsa fikrî takip yapabildiğim kadarı ile İstanbul’da basılmakta olan bir “Ortadoğu Gazetesi” bile , bir “Yeniçağ Gazetesi” bile, kimbilir, belki de “Orkun Dergisi”nin kapandığından haberleri yok!!!
Bugün, “Hor Hor Caddesi”ndeki “Pınar Apartmanı”nda bizzat görüştüğüm emektar Sivas-Zaralı Hasan Amca’mız da, aslına çok muzdarip lâkin sahiden de “Orkun Dergisi” kapanmış, kapandı..
Artık “Orkun Dergisi”nin 2004’den beri yayınlandığı www.orkun.com.tr web sitesinde bile “fikir-düşünce-Orkun yok-“, “taşımacılık var!
Hasan Amca ile tanışmamızda, Şanlıurfa-Akçakale Temsilcisi Halil İslamTürk ile de bizzat tanıştığımı da hatırlattım..Beni bilenler, tanıyanlar, sanki neredeyse “Niye sadece Halil İslâmTürk’ü dedin? Senin başka tanıdıkların da yok muydu?”, demeye getiriyorlar…
Evet, var…Fakat ben kimseyi kullanmam..Kimseyi atlama taşı, sıçrama tahtası olarak değerlendirmem…Hayat düstûrlardan da ibaret olmalı. Nedir böyle “Küreselleşme”, “Amerikalılaşma?”
Kapanan “Türkçü Dergi”, “Orkun Dergisi”nde, “İdeolojiler Vadisi”nde ‘Sistemli Düşünmek’” diye bir yazım da neşredilmişti…
1976’da, rahmetli İbrahim KAFESOĞLU Beğ ile de beraber “Tarih Lise 1” ve “Tarih Lise 2” “Millî Eğitim Bakanlığı”nca “Ders kitapları” da yayınlamış olan;1970-1975 yılları arasında “Aydınlar Ocağı Genel Merkez Müdürü” olarak da “hizmet vermiş” olan,hattâ “Boğaziçi Yayınları”nı da yönetmiş olan “Bizim Atlan Beğ”e, Atlan DELİORMAN Beğ’e, Allah(c.c.) rahmet diliyorum…

28.11.2013
İsmet GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.com

9 Kasım 2013 Cumartesi

OTURUŞU ile "İHTİLÂL MAHKEMELERİ"NE ve "İHTİLÂL HUKUKU"NA 'SÖVEN' ADAM: NEVZAD KÖSOĞLU



OTURUŞU ile “İHTİLÂL MAHKEMELERİ”NE
ve
“İHTİLÂL HUKUKU”NA ‘SÖVEN’ ADAM: NEVZAD KÖSOĞLU


Rahmetli Nevzad KÖSOĞLU, vefâtının 20. ve 21. günlerinde İstanbul’da yâd edildi. Vefâtının 20. günü “yâd programı”, “TİMAŞ Kitap Kahve”de; 21. günü “yâd programı” ise “Türk Ocağı”nda yapıldı..Her iki “yâd programı”na da bizatihî iştirak ettim. İyi ki de iştirak etmişim; çünkü tamı tamına 33. yıl kafamdaki suâlin de cevabını öğrenmiş olmanın hazzını da yaşadım..Düşünebiliyor musunuz, 12. Eylül. 1980 Askerî Darbe’nin ardından, 60(altmış) gün ardından, iki ay sonra “12 Eylül Zindanları”na, “Taş Medreslere”, sahiden “Yusufîye Medreseleri”ne, “Cehenneme” atılan “Milliyetçiler, Ülkücüler”den biri de “Dadaşlar Diyarı”nın  sahiden “kahramanları”ndan rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ idi..”65 Nesli” olarak, “dışarıda”, “Üniversiteler” okumaya başlayan “nesil”ler de olarak; “Yeni SÖZCÜ”lerden, “Hizmet”lerden, “Hamle”lelerden, “Yeni DÜŞÜNCE”lerden, “Millî Eğitim ve Kültür”lerden, “Töre”lerden ve hattâ İstanbul’da neşredilen “Millet Gazeteleri”nden “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Dâvâsı”nı fikren de takip ederdik..Benim ise kafamda beliren suâl; “MHP ve Ülkücü Kuluşlar Dâvâsı”nın “ilk günleri”nde, “ilk sırada” rahmetli Alparslan TÜRKEŞ Beğ’in, “Başbuğ”umuzun yanında “çokca edebe aykırı” bir şekilde oturmuş olan kimdi? Niçin böyle “oturmuştu?” ise pek düşünemesek de, kafamızda beliren, “böyle oturuşla oturan” kimdi?
İşte hemen hemen 33(otuz üç) yıl sonra bu suâlin cevabını, evvelâ TİMAŞ Kitap Kahve’deki “yâd programı”nda, sonra da “Türk Ocağı”ndaki “yâd programı”nda aldım: “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Dâvâsı”nda bu “oturuş”la “oturmuş” olan adam, rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ idi. Peki, niye böyle “çokca edebe mugayir”, hem de rahmetli “Başbuğ”umuzun yanında, “oturmuş”tu ki?
İşte bu suâlin cevabını da, her iki “yâd programı”nda konuşan çok yakîn arkadaşı, Ahmet Beğ-soyadını algılayamadım- verdi: Böyle bir “oturuşu” eleştiren “Ülküdaşları”na cevabı, “Ötüken Neşriyat”taki bir “Ülküdaş Sohbeti”nde, rahmetli Erol GÜNGÖR Beğ şöyle cevaplandırmış:” Böyle “ihtilâl mahkemeleri”ne, böyle “oturarak”, böyle “sövülür…”
Meğerse rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ, hem de rahmetli “başbuğ”umuzun yanında, “İhtilâl Mahkemeleri”ne karşı “çokca edebe mugayir bir oturuşla” “sövmüş…” Böyle “İhtilâl Hukuku”na da böyle “sövülür” demek istemiş…
Ve benim de kafamda, zihnimde 33(otuzüç) yıldır yer etmiş olan suâlim de böyle cevaplanmış oluyordu…”İhtilâl Mahkemeleri”ne ve elbette ki “İhtilâl Hukuku”na, “dil-lisan ile sövmek”ten ziyade “şahsiyet-davranış” ile de “sövmek” daha da “kalıcılık” arzediyor…
“BEDİÜZZAMAN SAİD NURSΔ-NEVZAD KÖSOĞLU
İstanbul’daki her iki “yâd programı”nda, bilhassa bazı eserlerine daha fazla “vurgular” yapıldı. Bu eserlerinden biri “Bediüzzaman Said Nursî” isimli eseri, diğerleri de henüz daha okumayı bitiremediğim “”Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Ziya Gökalp” ; “Türk Milliyetçiliği ve Osmanlı”, “Bir Vatan Kurtarma Hikâyesi” gibi eserleri…
“65 Nesli”nin bir ferdi olarak, yaşarken bizzat göremediğimiz, bizzat sohbetlerinde bulunamadığımız çokca “Milliyetçi-Ülkücü Mütefekkirler”imiz mevcut: Rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ’ler de dahil, rahmetli Galip ERDEM’lerin, rahmetli Dündar TAŞER’lerin ve hattâ rahmetli Necip Fazıl KISAKÜREK’lerin bizatihî sohbetlerinde bulunamadık..Lâkin çokca da “meşhur” “Milliyetçi-Ülkücü Mütefekkir”lerimizin bizatiti sohbetleri ile şereflendik…
Rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ’in “Bediüzzaman Said Nursî” isimli eserini “Şanlıurfa-Yeni ASYA-Kızılay Dershanesi Kütüphanesi”nde görünce, çok hararetli bir şekilde alarak, çok büyük bir iştahla okudum..Ve “sanal-internet ortamı”ndaki “blog”larımda, “mefkûre adamları”, “millimefkure” “blogları”mda, www.millimefkure.com sitemde,”’Molla Said-i Meşhur’ BEDİÜZZAMAN  ZİYA GÖKALP ile de TANIŞMIŞ” başlığı ile 10.10. 2010’da, ‘yazarak düşündüklerimi’  yayınladım..Bilhassa bu eserini okumadan rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ hakkında bazı “yalan-yanlış hükümler” veren bazı güyâ “milliyetçi siteler”deki yazıları okumak “can sıkıcı” oluyor..Ekseriyetle, “yetiştirilme tarzları” sebebiyle bile “Milliyetçileri, Ülkücüleri Anlamak”tan fersah fersah uzak “yetiştirilen” “Nur Talebeleri” diyelim, hele de “Biz Nurcu Gövdeyiz” diyen “Bediüzzaman Modeli-Yeni ASYA Ekolü”ndeki “Nur Talebeleri” bile zaman zaman “itiraf ettikleri” üzre, “Bediüzzaman Said Nursî”yi, “Asrın İmamı”nı da “anlamak”tan fersah fersah uzaklar, “Milliyetçileri, Ülkücüleri Anlamak”tan da…
İSTANBUL’DAKİ HER İKİ ‘YÂD PROGRAMLARI’NDAN ÖĞRENDİKLERİM
Hem “TİMAŞ Kitap Kahve”deki, ‘ikramsız’, ‘kahvesiz’, ‘kitapsız(!)’ ‘yâd programı’ndan; hem de “Milliyetçileri, Ülkücüleri en iyi şekilde Milliyetçi-Ülkücü kuruluşlar yâd edebilir” de dedirten “Türk Ocağı”nın ‘ikramlı’, ‘helvalı’ ‘yâd program’larından; 33(otuz üç) yıllık zihnimdeki suâlimin cevabını öğrenme hazzını da yaşarken; ekseriyetle “fikirler, düşünceler camiâsı”nca bile bilinmeyen bazı “yeni bilgiler” öğrenme hazzını da yaşadım..
İşte İstanbul’daki rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ’i ‘yâd programları’ndan öğrendiklerim:
1)      Adetâ “isimsiz edebiyatçı”larda iken “edebiyat camiâsı”nca ‘tanınan-bilinen’ rahmetli Bahaeddin ÖZKİŞİ’nin “tanınması”na, “bilin”mesine“vesile” olan rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ…
2)      Bir zamanlar hadi kabaca diyelim, “Solcular”ın elinde olan “Millî Türk Talebe Birliği-M.T.T.B.”ni “solcular”ın elinden “gericiler”in , “milliyetçiler”in, “muhafazkâr”ların eline geçmesine de “vesile” olan-hem  de ‘Vali’ engellemelerine rağmen,Bursa MTTB Kongresi ile- rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ…
3)      “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nda, kendisi için “tahliye talebi”nde bulunmayan, Av.Şerefattin YILMAZ Beğ’in zikrettiği üzre, bir rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ, bir de “Son Şehid Ülkücü” rahmetli “Muhsin Başkan…”
4)      Rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ, aslen “Rizeli…” Rize-İkizdere-Cimik Yaylası’nda dünyaya gelmiş.. Babası rahmetli “Tayip Efendi”, Erzurum-İspir’de, “Dava Vekilliği”ne, bir nevi “Avukatlığa” başlayınca Erzurum-İspir’e yerleşmiş..Hattâ “Karabük”te bile “tahsil hayatı” olmuş…
5)      Öğretim Üyesi Suphi SAATÇİ Beğ’in de zikrettiği üzre “son hizmeti”, “Şehid Enver Paşa”nın “şehadete erdiği” yere, bir “mezar projesi” ile “kalıcı”lık sağlamak..”TİKA”ca da “uygulanması” gereken bu “mezar porejesi”nin “fikir babası” da rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ…


NETİCE-İ KELAM

Benim gibi olan “65 Nesli”nin bizzat “sohbetleri”nde bulunamamış olsak da, “eser”lerinden şöyle-böyle istifade etmeye gayret ettiğimiz rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ’in vefâtının ardından öğrendiğim bir “yeni bilgi”yi de, “İbda-Büyük Doğu-İslamî Cephe-İBDA-C”nin, “Kumandanın Fikir Hareketi”nin “haftalık periyot”lu yayın organı” olan “Baran Dergisi”nde  öğrendim..(Baran Dergisi,Tayyar TERCAN, Nevzat KÖSOĞLU’na Rahmet ile…”Yıl.: 7 Sayı:.354,Arka Kapak Yazısı-)”Osmanlı’ya sırt çeviren gavûr bile iflâh olmazken, -Osmanlı Hanedan Mensuplarına olmadık çileler yaşatan- biz bu günahın hesabını nasıl vereceğiz?” diyen ve bu sebeple de “Osmanlı’ya Toz Kondurtmayacağım” “söz”üne “eserleri” ile de “sadık” kalan; meğerse rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ imiş…
Evet, Türk Ocağı İstanbul Şube Başkanı Dr. Cezmi BAYRAM Beğ’in de dediği üzre; rahmetli Nevzad KÖSOĞLU Beğ de “Ülkücü gibi yaşadı, Ülkücü gibi öldü…”
Bizim gibi “65 Nesli”ne düşen vazife, eserlerinden istifade etmeye devam etmek ve rahmetlinin de bence “siyaseti terk ederek” günümüz gençliğine “ulaşamamak” gibi bir “varta”ya da düşmeden; “teknolojiyi de, sosyal medyayı da yakalayarak”, daha kısa periyotlu “yayın organları” ile günümüz gençliğinin de zihinlerinde yer edinebilmek…
09.Kasım.2013
İsmet GÜLTEKİN

6 Kasım 2013 Çarşamba

"32.TÜYAP KİTAP FUARI"NIN HATIRLATTIKLARI




“32.TÜYAP KİTAP FUARI”NIN HATIRLATTIKLARI

Kitaba aşinâ her insanın “kitap fuar”larına da alâkasının yüksek olması elzemdir. Daha geçenlerde, “Kurban Bayramı” vesilesiyle gittiğim “doğduğum memleket”imin “kütüphanesi”nin “perişanlığı” üzerine okuduğum bir “mahallî gazete haber” yazısı, beni hafakanlara dercetmeye de yetmişti. Zaman zaman Samsun’dan gelen “İnciluz İntellijansa”nın “uğrak mekanı” olan “kütüphane”nin  üç dönemdir ‘Tek Başına İktidar” da olan, hem de güyâ “Sağ İktidar” döneminde de hiç mi hiç geliştirilememiş, adetâ “teknolojiye de yenik” düşürülerek, kaderine terkedilmiş! Yaptığım “fikrî takip” neticesi, “İl-İlçe Halk Kütüphaneleri Yönetimi Belediyelere Devredilmiş” de!.. Anladım ki, çoğu “Belediyeler” de, “kitab”a, “kütüphaneye” alâkasız kalmış ve çokca söylendiğim şekli ile de “kitapsız(!) belediyeler” statüsü”ne düşmüşler! Öyle ki, “doğduğum memleket belediyesi” gibi, kimbilir daha nice “Belediyeler” de “Mahallî-Yerel Kültür Çalışmaları”na “sahip”lik edecek, “maddî destek” sağlayacak “birimler” de teşekkül ettirememişler!
İstanbul’da Fakültemin başlangıç senesi olan 1982’de ve sonraki senelerde  de “TÜYAP Kitap Fuarı”na her zaman iştirak etmişimdir..Hâlâ o yıllarda hayatta olan şimdilerin adetâ “unutulan edebiyatçılarımız”dan rahmetli Tarık BUĞRA Beğ’e de, “Düşman Kazanmak Sanatı” isimli eseri imzalattırdığımı, şu an aklıma gelmeyen bazı “düşünce adamları”nın “imzaladığı” eserler de, kitaplarımın arasında...Tabii, şimdilerdeki gibi  “TÜYAP Kitap Fuarları”, kendine ait, “müstakil yerleşke”lerde yapılmıyordu..
Aklıma gelen “Ülkücü Hareket”in ’12 Eylül Romanları”ndan  Ş.Adnan ŞENEL’in  de “Elma ve Bıçak” isimli eserini de alabilirim, düşüncesi ile neredeyse bitmek bilmeyen” Metrobüs İstasyonları “sonrası, o günün kapanış saatine neredeyse doksan dakika kala, “Beylikdüzü Son İstasyon”da “TÜYAP Mekanına” ulaştım. Daha girişe doğru giderken; pırıl pırıl ‘üniversiteli gençlerin” bazıları da “fuar”dan dönüyorlardı..Her birinin elindeki poşetlerde kitaplarla adetâ…
Ben de, elimde muhtelif yayınevlerine ait “tanıtıcı kataloglar”la, bazı yayınevlerinin verdiği ufacık “hediye”lerle döndüm, çok şükür..Daha “kitap fuarı sahası”na girer girmez, tıpkı “Osmanlı mimarisi”nin de bir hususiyeti olarak, tavanın yüksekliğinden bile “ufkunuzun açıldığı”nı hissediyorsunuz…Şöyle, “tasarım, resim” kısımlarını hızlı hızlı dolaştıktan sonra, “İlkokul, Ortaokul, Lise ve Üniversiye hazırlık, KPSS”  türü” çok sayıda “test yayıncılığı” yapan “şirket”lerin bolluğu da dikkatleri celbetti. Benim neslimin zamanında, belirgin, haftada bir çıkan “Aşama Dergisi” ile “dershaneye gitmeden” “Üniversite Giri ş İmtihanı”na hazırlanırdık. Şimdilerde ise çok sayıda “yayınevi”, çok sayıda “yayınlar”, çok sayıda “materyaller…” Nasıl oluyor da, onbinleri ve hattâ yüzbinleri geçen sayıda “sıfır çekiliyor”, hayrete mucib!

“Milletlerarası” “koskoca” bir “kitap fuarı”nda, “doğduğum memleket”ten, “taşra”dan yakînen fikrî takip yaptığım bir “aşina insan” ile karşılacağımı da hiç ümid etmezdim. Bir zamanlar “Türkiye’mizdeki Liberalizm’in de çığırı”nı açmış olan rahmetli Turgut ÖZAL’ın “Anavatan Partisi” döneminde “Samsun İl Genel Meclisi”ne de seçildiği yıllarda “hapishane”ye, “cezaevi”ne, adetâ “Taş Medrese”ye, “Medrese-i Yusufiye’ye”, “Yusufîye Medresesi”ne “düşen”; şimdilerde ise yıllardır İstanbul’da, “Kader Mahkumları Derneği Genel Başkanı” olarak “kader mahkumları”na kitap, giysi gibi çok muhtelif yardımlarla “destek” çıkan, sahip çıkan, böyle “hayırlara vesile” olan Necdet YÜKSEL Beğ ile de karşılaştım. Ayaküstü kısa bir sohbette; “Herkes Terme’ye hizmet edebilmek için habire aday, aday adayı olup, harıl harıl çalışıyorlar; sizlerin öyle bir siyasî gayesi yok mu?”, dediğimde, “Hayır!” dedi…Halbu ki, benim bildiğim “ehliyet ve liyakat” nokta-i nazarında da yeniden “İl Genel Meclisi” hizmeti yapabilecek kapasitede…(www.kadermahkumlaridernegi.com)
“TÜYAP Fuarı Sahası”nda, kanaatimce “ufuk açıcı” bir “sinema filmi” de olan “meşhur” “Güneş Ne Zaman Doğacak?”daki, “Fahreddin” ağabeymizi, nam-ı diğer Cüneyt ARKIN’ın “sosyalist kızcağız”a dediği; “Tek yönlü okuma..Karşıt fikirleri de oku..En azından söyleyecek sözün olur”u da hatırladım..Her zaman yaptığım üzre neredeyse “bütün yayınevlerinin standları”na uğradım..İyi ki “uğramışım”, dönüşte aldığım “ürünleri”ni incelediğimde, meselâ “meşhur” bir “Gezi Parkı Olayı”nı anlamada “ufkum açıldı.” Şöyle ki, meğerse “tarih”de her “iktidar” ve tabii “muktedir zihniyetliler”, hasılı “egemen güçler”, kendilerine “başkaldıranlara” mutlaka bir “sıfat” takmışlar: “De Gaulle 68 Hareketi için ‘Maskaralık’; Sarkozy de 2005 ayaklanmasının arifesinde “it kopuk sürüsü” diye tanımladığı banliyö gençleri için, olaylar devam ederken “voyou(serseri, çapulcu” demiş!(Sabit Fikir, Kasım 2013, s.29)
Hülâsa, “Gezi Parkı Olayı”nı anlamada “İktidar-Muktedir-Egemen Güçler Perspektifi”ni, kesif “yandaş medya” propagandalarına rağmen hatırlamış olmak, benim için bir “kazanım” oldu.”İktidar-Muktedir-Egemen Güçler Zihniyeti sahipleri”, adetâ kendi faydalarına olan “sosyal olaylar”da “sosyoloji”yi hatırlarlarken; kendi zararlarına olan “sosyal olayları” ise tamamiyle “komplo teorileri ile izaha” yeltenmektedirler, yeltenmişlerdir de!!
Bu sebeple, “kitap fuarı ertesi”, “Ben de çapulcuyum!” dediğim çok oldu!
Hâlâ “millet”e “çocuk” nazarı ile bakanlar gibi, maateessüf mevcut “iktidar-muktedir-egemen güçler”de, “Gezi Parkı Olayı”nda onca fedakârlıklar da  sergileyen “Y Kuşağı”na da “çocuk” nazarı ile bakmışlardır!
            “Onur Yazarı”nın “bir Marksist”in olduğu, “Çin”in de “temel mevzuu” edinildiği bir “Milletlerarası TÜYAP Kitap Fuarı”nda, “akşam namazı”mı da, bu kadar “telaşsız ve paniksiz” ikâme edebileceğimi de hiç düşünmemiştim!
“Kürdistan” mevzulu eserlerin, kitapların çokluğu, ‘İsmail BEŞİKÇİ’nin eserleri gibi, sonra “Kürtler” üzerine ‘eserler’in bolluğu, hattâ benim de fikrî takip yapıp aldığım, okuduğum, çok da istifade ettiğim Kürt Tarihi Dergileri gibi muhtevalı ve “nitelikli” yayınlar da dikkati çekiyor..Elbette “Tarih”, “Tarihimiz” üzerine çok muhtevalı ve kaliteli eserlerin neşredilmiş olduğunu da görmek:”Çamlıca Yayınları”nın, hattâ “mahallî-yerel tarih kategorisi”nde, “Trabzon” ve” Karadeniz”i “mevzuu” seçen “Serendar” yayınların eserleri, çokca “doyurucu” olsa gerek.. Bilhassa “Cumhuriyetimizin 90. Yılı”esprisi ile açılan “Marmaray Projesi”nin “Ulu Hakan”, “Sultan Abdülhamid-i Sani”ye ait olduğunu belgeleyen “Çamlıca Yayınevi”nin hacimli eserleri de, aslında “Marmaray”ın ismi de “Hamidiye”olmalı dedirtiyor…
NETİCE:
Kitap okumak, kitaplar “karın doyurmuyor” elbette. Ancak “TİMAŞ”ın da “yayın kataloğu”nda da belirtildiği üzre, aslında Türkiye’mizde kitap çok okunuyor ve öyle yazıldığı üzre de ‘ihtiyaç listesi’nin de çok gerilerinde değil…Ne kadar güzel kitaplar, eserler neşrediliyor yahu!! O kadar da “Bu Ülke”  hâlâ “Çorak Ülke” de değil yahu!! “Saha”larda, “kitap fuarları”nda böyle bir “olgu”yu hissedememek için de “kör” olmak lazım!!
Hâsılı, muhtelif sebeplerden, bilhassa da “konjonktür icabı” hâlen bile nice seviyeli “eserlere” imza atan “Orhan TÜRKDOĞAN” Beğ’ler gibi nice “milliyetçiler”in de adetâ “ayaklar altında ezildiğini” de hissediyorsunuz! Adetâ ‘bir kenara atılmışlar!!!”Türk Milliyetçileri”nin, hadi diyelim “Ülkücüler”in “Kürtler”, “Kürtlerin Mes’eleleri” üzerine hiçbir görüşleri yok!” diyenler de kanaatimce “cahil”lik, “bilmezlik” içindeler..Daha geçenlerde “tartışılan”, “Urfalı Bozkürtler”in çıkarttığı “tek sayısı  ile destan yazan “”Kon Dergisi” bile ne oluyordu ki!
Rabbim kimseyi “kitapsız”(!) eylemesin.(Âmin)
“Çıkış”a, “dönüş”e yakın bir “eser”inden okuduğum “mısraları” ile “Kahramanmaraşlı” rahmetli Erdem BEYAZIT Beğ’i de yâd edelim:
“Rahman olana
Rahim olana
Muin olana
Hamd olsun…”
06.11.2013
İsmet GÜLTEKİN

29 Eylül 2013 Pazar

'MİLLÎ GÖRÜŞ HAREKETİ / ERBAKAN HAREKETİ'NE ÖZÜR BORCUM!!!-HAKKINIZI HELÂL EDİNİZ-



MİLLÎ GÖRÜŞ HAREKETİ/ ERBAKAN HAREKETİ’NE ÖZÜR BORCUM!!!

-HAKKINIZI HELÂL EDİNİZ-


Kabaca, “Türk Tarihi+İslamiyet+Türk Kültürü”nden ‘beslenen’; bir zamanların ‘meşhur târifi’ ile “Yüzde Yüz Yerli-Yüzde Yüz Millî” bir “Hareket”ten gelen bir “düşünce-fikir geleneği mensubu” olarak; kendini, “Ülkücü Alperen” ‘siyasî kimliği” ile ‘tanımlayan’ bir ‘nefer’ olarak da; yine bir başka “Yerli Hareket” de olan “Millî Görüş Hareketi”ne, “Erbakan Hareketi”ne “özür borcumu” yerine getirmek, “helâllik almak” gayesi ile de bu yazımı yazıyorum…
www.millimefkure.com.tr ve “mefkure adamları” isimli “blog”larımda, “Millî Görüş Hareketi”ni, “Erbakan Hareketi”ni “anlama cehdi” çercevesinde birden fazla “yazı” kaleme aldım..Hattâ bir “idarî izinli”/ “yaz tatili” dönemine denk gelen  bir “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nde ise gayet” yakın” dan böyle bir “Hareketi” de “fikren” takip etmeye de gayret ettim..
Ancak, “Post-Modern Darbe” olarak da “siyasî literatüre” girmiş olan “28 Şubat Darbesi Süreci”nde yaşanan  “18 Maddelik Millî Güvenlik Kurulu Kararlarını”;  yine Agâh Oktay GÜNERİ’ce tekraren ifâde edersek; neredeyse bir “28 Şubat”ta Hakk’a vâsıl olarak  “hayatının en büyük esprisi”ni yaparak giden rahmetli Erbakan Hoca’mızın; 1997’den 2013’e, 16 yıl sonra, tamamı olmasa bile bir kısmı yayınlandığı dillendirilen “Millî Güvenlik Kurulu Tutanakları”ndan da “gayet net” ve “siyasî  tarih belgesi” olarak da “anladım” ki; aslında “MGK Kararları imzalanmamış; 18 madde imzalanmamış; ilgi dışı 4 madde imzalanmış…”

Bu 16 yıllık vetirede/süreçde, muhterem Şevket KAZAN Beğ’in “TV 5 Ekranları”nda dillendirdiği, hattâ bir eseri ile de dillendirdiği bir “hakikat”in, sahiden de “hakikat” olduğunu, ancak “MGK Tutanakları”nın yayınlanması sonrası,  belki de “zihnî emperyalist tasallut”tan da kurtuldum…
Ancak, Allah(c.c.) şahid ki, neredeyse her “28 Şubat Post-Modern Darbe” yıldönümlerinde; her defasında; “Nasıl imzalamamış? Rahmetli Ülkücü Şehid Lider Muhsin Başkan’ın da hiçbir uyarısını dikkate almadı, bal gibi imzaladı…”, meâlinde laflar dillendirirdim; bir türlü sahiden de “imzalamadı” diyemezdim…
Bu sebeple, topyekûn “Millî Görüş Hareketi”, “Erbakan Hareketi” mensuplarından en “kıytırığı”na kadar; hepsinden, cân-ı gönülden, yürekten “özür diliyorum” ve bu mes’elede “haklarını helâl etmelerini” istiyorum…
Bazı “Alperenler”in de, bazı “Yazıcıoğlu Hareketi” mensuplarının da; kendimden bir “temsil” olarak; sağda-solda veya kendi “Alperen Teşkilatları”nda, hattâ bir “kara Eylül”ün yıldönümlerinde, rahmetli Başbuğ’umuz Alparslan TÜRKEŞ’e atıp-tutmamalarını salık veririm. Kaldı ki, bu ‘TÜRKEŞ Mes’elesi’nde de ben, rahmetli Şehid Ülkücü Lider Muhsin Başkan’dan da “bir şey” duymadım; “bir şey” işitmedim..
Yine “Alperenler”in de, bazı “Yazıcıoğlu Hareketi” teşkilat mensuplarının da, “APO’nun İdam Edilememesi Mes’elesi”nde de, çok “dikkatli” olmalarını; yıllar sonra, yukarıda izah etmeye çalıştığım üzre; “özür dilemek” ve “helâllik almak” mecburiyetinde kalabilme ihtimallerini de acizâne hatırlatırım…
İnsanız…Ne kadar “hakkaniyetli” olmaya ve daima onun-bunun hatırını değil; “Hakk’ın Hatırını Âli” tutmaya gayret eden sıradan biri olarak; yıllar sonra “sahih düşünemediğimiz”,”yanlış düşündüğümüz” de oluyor, olmakta, oldu…
Özür dilerim…Hakkınızı helâl ediniz…
“Millî Görüş Hareketi/Erbakan Hareketi” mensupları…
Vesselâm…
Silivri-Fenerköy, 28.Eylül.2013
İsmet GÜLTEKİN
İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

22 Eylül 2013 Pazar

VE "İSTANBUL GÜNLERİM" BAŞLADI




VE “İSTANBUL GÜNLERİM” YENİDEN BAŞLADI
Benim de artık “İstanbul Günlerim” var…Hattâ öyle ki “İstanbul Günlerim” yeniden başladı desem, daha doğru bir ifâde olur..
“İstanbul” a “ilk defa” geldiğim “günleri” hatırlamaya çalışıyorum da…Kuvvetle muhtemel “Terme Lisesi 8 Matematik”den mezun olacağım sene, ki 1982; “ÖSS”ye girebilmek için gelmiştim..Hattâ öyle ki; “o yıllar”da Türkiye’mizin her şehrinde “ÖSS”ye girilemiyordu ve ben de “ÖSS”ye, “İ.T.Ü. Maçka Maden Fakültesi”nde girmiştim..Hattâ öyle ki; madem “ÖSS”ye “İ.T.Ü”de gireceğim, o zaman, en azından bir-iki bölüm de “tercih” etmeliyim saiki ile ve “ufuk açıcı” Tarih öğretmenimin de yönlendirmesi ise “Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü”nü de “tercih” etmiştim…
Hattâ öyle ki; 1982’de “ÖSS”ye girdiğim zikredilen yerde, “Meteoroloji Mühendisliği Bölümü”nü “kazandığım”dan; aynı yerde “Teknik Resim Dersleri” de işlemiştik..Çünkü “ilk yıl”ımızda “Mühendislik Dersleri” ağırlıkta idi ve “o yıllar”da “Maden Fakültesi”nde ve hattâ Gümüşsuyu’nda “Mühendislik Dersleri” ağırlıklı derslerimizi yapardık..
Bugün bile hatırladım: Benim hâlâ hayatta olan “hacı abim”, “mavi uzun tip renosu” ile Beşiktaş’daki otobüs durağında indirerek; “-İşte buradan Fakülte’ye gideceksin” demişti..Sağolsun, “ilk sene”, “esnaflıktan tanığı”, çok muhterem bir arkadaşının “Erenköy İntaç Sitesi”ndeki evinde kalmış; Ayazağa’na da oaradan gidiş-geliş yapmıştım…
Diyeceğim o ki, benim “İstanbul Günlerim”, 17(onyedi) yaşında “tığ gibi bir delikanlı” iken; 1982’de, İ.T.Ü.’yü kazanmamla başladı…Fakülte ikinci sınıfta iken her ikisi de rahmetli olmuş olan Hacı Yaşar Dayı’mın Yenibosna’daki damadı rahmetli Hamdi eniştelerde de iki ay kalmış; o iki ay da Yenibosna’dan Ayazağa’nı gidip-gelmiştim. Rahmetlinin “o yıllar”da çok yaygın olan “müzik kaseti koleksiyonu” da muhteşemdi…Çok cana yakın, sıcakkanlı idi ve Kocamustafapaşa’da PTT’de çalışıyordu…
Sonraki yıllarda ise hâlen de oraya yerleşmiş olan “Hacı Talip Abim”in, “Talip Usta”nın evinden; taa Silivri-Fenerköy’den Maslak-Ayazağa’na gidiş-geliş yaptım…Fenerköy’deki “o yıllarda”ki “Köprülü Yoğurdu Kamyonları” ile “sabahın köründe” diyebileceğimiz saatte kalkar, taa Bahçelievlere kadar gelir; oradan aktarmalı Ayazağa’nı fakülteye derse yetişir; dönüşte ise “o yıllar”da “İstanbul Otogarı” olan “Topkapı”daki “Otogar”ın karşı yerinden kalkan “Trakya Otobüsleri”ne, “Silivri Otobüsleri”ne biner, “Sinekli Sapağı”nda iner; Fenerköy minibüsleri gelirse biner; olmazsa “Büyükılıçlı Minibüsleri”ne biner, yine Fenerköy Sapağı’nda iner; bazen de Alipaşa minibüslerine biner, Alipaşa’da iner ve oradan da aktarmalı yine Fenerköy Sapağı’nda iner; oradan da “tabana kuvvet” Fenerköy’e yorgun-argın varırdım…
Fakülte son sınıfta hâlen hayatta olan Trabzonlu o da “Ufuk açıcı tarih”çilerimizden Said KOFOĞLU’nun “referansı” ile hâlen Fatih-Fındıkzâde’de olan “Trabzon Erkek Öğrenci Yurdu”ndan Fakülte’ye gidiş-geliş yaptım..Son iki yıla yakın da “Trabzon Erkek Öğrenci Yurdu”nda kaldım…
VE ARTIK YENİDEN “İSTANBUL GÜNLERİM” BAŞLADI
“Öğretmenliğimin” 16. yılı bitip, 17. yılından gün ve ay almaya başladıktan sonra da, yeniden “İstanbul Günlerim” başladı..16 Ağustos 2013’de, İstanbul Fatih-Sultanahmet-Cankurtaran’daki Cevr-i Kalfa İlköğretim Okulu’na tayinimin çıkışı…Şanlıurfa İl Merkezi’ndeki 4. hizmet yılımın akabinde-aslında öğretmenliğimin ilk görev yeri de Şanlıurfa idi ve Şanlıurfa’yı ikinci defa Samsun’da iken tercih etmiştim ve Şanlıurfa’da toplam hizmet yılım yedibuçuk yılı aşıyor-“ilk tercihim” olan Cevr-i Kalfa’ya atanışım..İkibini bulan öğrenci sayısından, 50’i aşan öğretmen sayısından ve sabahçı-öğlenci eğitim-öğretimden; “küçük bir okula” tayinimin çıkışı…02.Eylül.2013’de başlayan “seminer çalışmaları” sebebiyle okula gidip-gelmeye başlamam..Hem ailemi de getirebilmem için bir yandan da “ev aramaya”ya başlamam..Zaten Eylül 2013 öncesi ailemle birlikte İstanbul’a gelmiştim ve üç oğlum ve zevcem, Sarıyer’deki kızkardeşlerinin evinde iki haftaya yakın misafir oldular. Baktım ki “ev bulmak” hiç de mes’ele değil; öncelikli mes’elelerimi halletmeye koyuldum. “Yoktan yere oluşan” Finansbank Kredi borcunu, ki bir milyar hemen hemen ödedim..Ve  bu ara da, Rabbimin yardım ve inayeti ile “mes’ele” olan “kalma yeri problemimi” de, öncelikli olarak,“Alperenlerin sayesinde” hallettim..Zaten Şanlıurfa İl Merkezi’nde iken de ailemi yanıma alamayışımdan kaynaklanan sebeple çok sıkıntılar yaşamış ve yine Allah’ın yardım ve inayeti ile “Alperenlerin sayesinde” çok güzel bir mekânda kalmıştım. Ki, kaldığım binanın çıkışında “Asrın İmamı” rahmetli Bediüzzaman Said NURSÎ(k.s.)’nin “En Ulu Dosta” kavuştuğu “İpek Palas Oteli” vardı. Şimdi de, İstanbul’da kaldığım “evimin” tam karşı yüksek yerinde “Sultan Fatih Muhammed Han”ın yaptırdığı, bütün ihtişamı ile “Fatih Camii” görünüyor…

CEVR-İ KALFA-ŞEHSUVAR BEĞ-KADIRGA-GEDİK PAŞA…
“İstanbul Günlerim”in hadi diyeyim bu üçüncü safhasında, “Üniversite Yıllarım”dan daha fazla “ünsiyetler”, dostluklar da teşekkül etmeye başladı. Elbetteki, bu “ünsiyetler” daha ziyâde irtihâl eylemiş olanlarla oluyor…Sultan İkinci Mahmud’u ölümden kurtaran “Saray Hanımefendisi” Cevr-i Kalfa ki, bugün “Türk Edebiyatı Vakfı” binasındaki “Sıbyan Mektebi”ne de ismini veren bir “İstanbul Hanımefendisi…”
Günümüzde “internet teknolojisi”nin de sağladığı kolaylıklarla, “Kadırga İlkokulu”nun da bulunduğu “mahalle”ye ismini veren “Şehsuvar Beğ” ise ikinci beylikler döneminde, Afşin-Kahramanmaraş başkentli “Dulkadiroğulları Beyliği”nin dokuzuncu “Dulkadir Beği” ve hudud komşusu “Memluklular”la ha bire mücadele eden ve hattâ kendisinin “Dulkadiroğlu Beği” olmayı sağlayan “Osmanlı İdaresi”nin ve “Sultan Fatih”in; “Artık yeter! Bu kadar Memluklular üzerine sefer yapma!” sözünü dinlemeyen, Sultan Murad Han’ın da “Akıncı Beğleri”nden...”Sultan Fatih” gibi bir “Padişah”ın sözünü dinlemeyen “Şehsuvar Beğ”, üç kardeşi ile birlikte, Mısır’da, Kahire’de asılarak idam edilmiş…

“Kadırga” ise “Muhteşem Osmanlı Donanmasına ait bir harp gemisi..” Hem de en ehemmiyetli bir “harp gemisi”ne verilen isim:Kadırga…Zamanla Kadırga’nın yerini de Kalyonlar almaya başlamış…
Çemberlitaş ile Bayezıd’ın alt kısmı olan bugünkü Kenedy Caddesi , sahil arasında kalan “Gedikpaşa” semtine ismini vermiş olan “Gedik Ahmet Paşa”, “Gedik Paşa” ise “muhteşem” mi “muhteşem” bir “adam” , bir “Paşa” diyebileceğimiz kıvamda…”Sultan Fatih”in “ikinci adamlığını”, “Sadrazam”lığını iki sene yapmış; Kaptan-ı Deryalıkta yapmış, çok fetihlerde yapmış bir “Osmanlı Adamı…” Hattâ öyle ki, “Sultan Fatih”in de “Kızıl- Elma Mefkûresi” doğrultusunda, “hedef” gösterdiği “Roma”yı, “İtalya”yı fethedecek donanımda bir “Osmanlı Adamı…” Nitekim ‘Sultan Fatih”in “arsenik ile zehirlenerek şehid edilişi” üzerine “son sefer emri” olan “Otranto Seferi” kumandanı da olan “Gedik Ahmet Paşa”, Otranto’yu fetheder, alır..Ancak bütün” Roma”yı, bütün “İtalya”yı fethederek, “Kızıl-Elma Mefkûresi”nin tamamen gerçekleştirmesi ise “yarıda kalır…”
Ya SultanAhmet Meydanı’ndaki, meşhur “Fethiye Camii”miz olan “Ayasofya Camii” karşısında diyebileceğimiz bir yerde medfun olan; Hazret-i Halid bin Zeyd Ebu El-Ensarî(r.anh.)’nin de “sancaktar”ı olan Hazret-i Abdurrahman Eş Şami(r.anh.)’e ne demeli…
Velhâsıl, İstanbul’da atılan her adım neredeyse “bir asra bedel” oluyor..Her adımında tarih, kültür, sanat, medeniyet ve İslâm elbette…
Biz, “taşra”larda, hele de “doğduğum Terme”de, iğne ile kuyu kazarcasına “değerlerimize ait eserler” arıyorduk…İstanbul’da, dopdolu…
VE ARTIK “İSTANBUL GÜNLERİM” BAŞLADI
1982-1987 Şubat…”İstanbul Günlerim”in birinci safhası…
1991-1993 yılları…”İstanbul Günlerim”in ikinci safhası…
2013’ün Ağustos ve Eylül ayları ile yeniden başlayan “İstanbul Günlerim”in üçüncü safhası…
“Rabbim Allah(c.c.)…”
Yusufpaşa, 22.Eylül.2013
İsmet GÜLTEKİN
İsmet_gultekin@mynet.com.tr ve metgultekin@hotmail.com

7 Temmuz 2013 Pazar

'GAZİ MİLİS YARBAY OSMAN AĞA, NAM-I DİĞER 'TOPAL OSMAN' ve "TERME'DE ERMENİ-RUM ZULMÜ"

‘GAZİ MİLİS YARBAY OSMAN AĞA’,NAM-I DİĞER “TOPAL OSMAN”
ve “TERME’DE ERMENİ-RUM ZULMÜ”
Son yüz yılımıza ait “Yakın Tarih” yazıları hâlâ tabiri caizse cazibeliğini muhafaza ettiği gibi, “Yakın Tarih” sinemaları da aynı cazibeliğini idame ettirmektedir. Türkiye’mizin de yaşadığı ‘hızlı hayat’lar ve elbette ki ‘zevzeklikler’, bilhassa ‘Yakın Tarih Sinemaları’ da diyebileceğimiz ‘çok sıcak’ mevzûlar üzerinde, derinlemesine düşünmeyi ve “efkâr-ı umumiyeye” de, “fikirler, düşünceler dünyası”na da, ‘kamuoyu’na mal’ edip, netice de  sahih bir şekilde “millî tarih şuuru” meydana getirebilmeyi de engellemektedir..
Geçen aylarda, “Atatürk’ün Fedâisi:TOPAL OSMAN-Cumhuriyet’e Giden Yol” ‘Yakın Tarih Filmi’ ile 1966’daki ‘Ahmet MEKİN’li ‘Topal Osman Filmi’ gibi tekraren ‘gündem’e getirilen;”Topal Osman Olayı”,Karadeniz Bölgesi’ndeki ‘Pontusçuluk’, ‘Ermeni ve Rum Zulümleri’, ‘Şehid-i Muazzez/Muazzez Şehid Ali Şükrü Bey Cinayeti”, “Topal Osman’ın Öldürülüşü”,“Birinci Meclis’in Feshedilmesi”ve “Hilafetin Kaldırılışına” doğru giden ‘vetire/süreç’gibi ‘mes’eleler’ hakkında; Türkiye’mizde ayyuka çıkan “Zihnî Emperyalizm” neticesi de yaşanılan “Akıl Tutulmaları”,”Zevzeklikler”sebebiyle de,  ciddî bir ‘kamuoyu’ teşkili sağlanamamakta.
Bundan on yıl önce ‘bir yerden başladığım’ ve hâlâ ‘kağıtlara’ bastıramadığım ‘yerel tarih’, ‘local tarih’, ‘mahallî tarih’ çalışmam olan “Terme’de Ermeni-Rum Zulmü” isimli ‘kitapçığım’da, bilhassa ulaşabildiğim ‘kaynak’lardan ‘Terme’deki, ‘doğum yerim’ de olması hasebiyle ‘Terme’miz’deki ‘Ermeni-Rum Zulmü’nü derli-toplu bir hâle getirmiştim.Sonra ki yıllarda, yılları aşan bir süre boyunca, zihnime takılan ‘temel suâl’; “Gazi Milis Yarbay ‘Osman Ağa’, nam-ı diğer ‘Topal Osman’, acaba, hiç ‘Terme’mize’ gelmemiş miydi?. “Millî Mücadelenin Ergenekonu Havza”da, “İstiklâl Harbi Kumandanı”, Mustafa Kemal Paşa ile ‘görüşmeye’ giderkende mi, ‘Terme’mizden geçmemişti?’ ‘Terme’mizdeki Ermeni-Rum Zulmü’nü bertaraf etmede, hiç mi katkı sağlamamıştı?
Gerek “internet”ten, gerekse mevcut yazılı ‘eserler’den, bu ‘temel suâle’ cevap olabilecek ciddî bir ‘tarama’ yaptığımızda ise; ortaya çıkan tablo, sadece ,2004’de, ‘Terme Kaymakamlığı’nca ,”Amazonlar Diyarı TERME” kitabında geçen ‘tek bir cümle’den başka yazılı ve hattâ  sözlü bir ‘ifâde’nin,bir  izahın olmadığını anladım. O ‘tek cümle’ ise şu: “. Dönemin Terme’sinde “Piç Ahmet Çetesi” diye de bilinen ‘çete’nin başı ‘Ahmet Ağa’nın; “Topal Osman Ağa Samsun'a geçerken, Terme’ye uğradığında O’nu karşılamıştı.”(1)
Hattâ öyle ki, memleketi ‘Giresun’da olsun, ‘Karadeniz Bölgesi’nde olsun; “Pontusçu Rum Çeteleri”ne karşı ‘destansı’ mücadele etmiş olan “Gazi Milis Yarbay ‘Osman Ağa’nın, nam-ı diğer ‘Topal Osman’ın ismi, “TBMM”nce neşredilen ‘Dr. Yılmaz KURT’un “Pontus Meselesi” isimli ‘454 sayfalık’ eserinde bile sadece ‘bir defa’ zikrediliyor; o da bir ‘belge’de, “menfî/olumsuz” şekilde, ‘Giresun Derebeyi’ târifi ile hem de ‘Konstantin Jakovn J. Kostantinidis’ tarafından ‘imzalanmış belgede…’(2)

“Youtube”dan rahatlıkla izlenen ‘Ahmet GÜRSOY” yapımı ‘3 Bölümlük’ ‘Topal Osman Ağa Belgeseli’nden; yine son yılların ‘popüler’ de diyebileceğimiz ‘Yakın Tarih Araştırmacısı’ da olan ‘Şanlıurfalı’ ‘Tarihçi’ ‘Mustafa ARMAĞAN’ın, “Ali Şükrü Bey Cinayeti’ üzerine kısa izahatları, yine “Yakın Tarih-Cumhuriyet Tarihi”, ‘son yüzyıllık tarihimiz” mevzûlarında da adetâ “Üstâd” kabul edilen “Kadir MISIROĞLU” Bey’in, kendi ‘web sitesi’(3)ndeki ‘ilgili video’sundaki izahatlarından da ‘ilgili mes’eleler’ hakkında ‘sahih/doğru/muteber bilgiler’i öğrenebiliyoruz…
“TOPAL OSMAN”-“ALİ ŞÜKRÜ BEY CİNAYETİ”-“BİRİNCİ MECLİS’İN FESHİ”-“HİLÂFETİN İLGÂSI”
Benim anladığım, “Gazi Milis Yarbay ‘Osman Ağa’yı, nam-ı diğer ‘Topal Osman’ı sahih/doğru bir şekilde ‘anlama ve ‘öğrenme’de, “Yazılı Eserler” arasında, kendisi de aslında “Karadenizli” olan ‘Üstâd Tarihçi Kadir MISIROĞLU”nun “Trabzon Meb’usu Şehid-i Muazzez Ali Şükrü Bey”(3) isimli ‘eser’inin ‘aşılamadığı’dır…Hattâ öyle ki, Türkiye’mizdeki de ‘internetli hızlı hayat’tan ‘etkilenen’ ‘Cemaatçi Muharrirler’ de diyebileceğimiz ‘yılların kalemleri’ bile bahse mevzû edilen “Topal Osman” filmindeki Atatürk’ün namaz kılma sahneleri”ni ‘eleştirel bir şekilde’ ‘gündem’e  getirirken(4); belki de kendisinin de bilmediği “Şehid-i Muazzez/Muazzez Şehid Ali Şükrü Bey” merhumun Ankara’da kurduğu “Ali Şükrü Matbaası”nda, yine merhum “Üstâd” Bediüzzaman Said NURSÎ(k.s.)’nin de “Hübbab” isimli eseri ile “meşhur” “Mebusların Namaz Kılmaları Beyannamesi”nin de basıldığına hiç ‘temas’ etmeyişidir...(5)
“Gazi Milis Yarbay ‘Osman Ağa’, nam-ı diğer ‘Topal Osman’ ın ise ‘Topal’lığı, ‘Gazi’liği, “100. Yılında Balkan Bozgunu”nu idrak ettiğimiz “Balkan Harbi”nden kalma..Hattâ, 1979’da, ‘ilk sayısı’ neşredilen haftalık ‘Yıllarboyu TARİH’ dergisindeki ‘ilgili yazı’dan öğrendiğimize göre de; kendisini ameliyat edecek olan “Gâvur Doktor”a, “Alman Doktor”a güvenemediğinden, “bayıltılmayı” kabul etmez, “canlı canlı ameliyat” olur.”Gık” bile demeden ‘ameliyat’ olur fakat ‘geç kalınması ve zamanın teknolojik yetersizlikleri sebebiyle’ artık ‘dizini bükemez’ hâle gelir..(6)
“Yedi Düvel”in, “Yedi Devleti”n, “Osmanlı Türk İslâm Toprakları”nı ‘işgal’ etmeleri, “azıtan” “Rum ve Ermeniler”in “çeteleşmeleri ve zulümleri,dönemin “Giresun”unda da yaşanmakta; “ilgili film”de de “net” bir şekilde “canlandırıldığı” üzre, “Pontus-Rum-Yunan Bayrakları”, Giresun’u kaplamakta ve “Topal Osman ve arkadaşları”, “cengâvercesine” mücadele ile bu hâli sonlandırır ve kendisi de ‘resmen’ “Giresun Belediye Başkanı” olur.(7)
“Anladığımız” ve de “öğrendiğimiz”, “Topal Osman”ın öyle ‘sıradan biri’ olmadığıdır. “Batum Fatihi”, Giresun Belediye Başkanlığı, dönemin istihbarat teşkilatı “Teşkilat-ı Mahsusa”lığı, Giresun-Gedikkaya Gazetesi’ni çıkartışı, hem Giresun’da, hem de Karadeniz Bölgesi’nde, “Ermeni-Rum Zulümleri”ne geçit vermeyişi, nihayetinde, “19 Mayıs 1919”’da, aslında “İstiklâl Harbi Organizatörlüğü” vazifesi de diyebileceğimiz bir vazife ile “Mustafa Kemal Paşa”nın Samsun’a çıkışı, “dönemin Samsun”unun, dönemin “Süper Devleti İngiliz İşgali” altında olması sebebiyle “karargahını Havza”ya kurması ve “meşhur” “Topal Osman” ile de görüşmesi…”İstiklâl Harbi” sonrası “Topal Osman ve Arkadaşları”nı, bu sefer de Ankara’ya çağırarak, “Çankaya Muhafız Komutanlığı” yaptırması..

“Üstâd Kadir MISIROĞLU”:- “Topal Osman”ı, “Ali Şükrü, bizi İngilizlere sattı”, diye kandırdılar. Halbuki,Ali Şükrü, İngiltere’de okumuştu ve dönemin İngiliz gazetelerini takip ediyor ve “Yunanlıları yendiğimizde İngiltere’nin bir şey yapamayacağını, çünkü İngiliz halkının ‘savaş aleyhtarı’ olduğunu söylüyordu…O ‘cahil’de, ‘İngilizlere Sattı!’, telkinlerine kandı…Gerçektende ‘Millî Mücadele’nin kahraman şahsiyetlerinden biri olan ‘Topal Osman…’ Fakat ‘Gaddar’ biri ‘Topal Osman…’ ‘Gâvurlara bile ‘gaddar’ olmamak lazım halbuki…’Topal Osman’ın 10 arkadaşından biri, ‘hapse düşünce’, “Ali Şükrü Bey Cinayeti”ni de anlatıyor…Hâlâ rahatlıkla bulunamayan dönemin “İstiklâl Gazetesi”nde, “Sarı Çıyanca/M.Kemal’ce” ‘Ali Şükrü Bey’ öldürüldü diye yazıyor..’Topal Osman’ın “çok samimî” arkadaşı da olan “Ali Şükrü Bey”i öldürmesi ve akabinde de “Topal Osman”ın “Muhafız Kıtası Komutanı”nca öldürülmesi(8) ile “Birinci Meclis” lağvedildi…’Lozan Görüşmeleri’ de devam ediyordu…Kavga “Hilafet” üzerine idi. Ve “hilafet” de gitti. Ali Şükrü Bey de “Hilafet Şehidi” oldu…”(9)
“Şanlıurfalı” “tarihçi”miz Mustafa ARMAĞAN, “yotube”daki çok kısa “ilgili video”sunda, “Niçin Topal Osman Ağa, Ali Şükrü Bey’i öldürdü, hâlâ meçhul” dese de, günümüzde de “tartışılan” “men-i müskirat/içki yasağı”nın da “ilk uygulatıcısı” da “Hilâfet Şehidi”, “Şehid-i Muazzez” olan rahmetli Ali Şükrü Bey’e aittir.(10)
NETİCE:
2003’lerde hazırladığımız fakat hâlâ ‘kağıt’lara bastıramadığımız, “mefkûre adamları” gibi ‘blog’larımızda ise “meraklıları” ile “paylaştığımız” “Terme’de Ermeni-Rum Zulmü” ‘kitapçığımız’ı, “gözden geçirerek”, 2012’lerde, “İLESAM”ın açtığı bir “yarışma”ya gönderdiğimiz hâlde,” ilgili kategoride değerlendirmeye tabi olabilecek eser olmadığından” yine “kağıt”lara basılamamış oldu.
Nasıl ki “Efsane Yarbay”, ‘Termeli Mehmet Korkut EKEN’ Bey için, “malûm zihniyet sahipleri” ‘haşa’ “kaatil” diyorlarsa; nasıl ki “ömrü ikindi güneşine benzeyen” ‘Yavuz Sultan Selim Han’ için de, yine “malûm zihniyet sahipleri”, ‘haşa’ ‘Cellad’, ‘kaatil’ diyorlarsa; “Gazi Milis Yarbay ‘Osman Ağa’, nam-ı diğer “Topal Osman” için de, yine “malûm zihniyet sahipleri” ‘haşa’ ‘kaatil’ demektedirler.(11)
Ve “Gazi Yarbay ‘Osman Ağa’, nam-ı diğer ‘Topal Osman’  merhumun “Terme’de Ermeni-Rum Zulmü”nü önlemede neler yaptığı ile ilgili; hem “internet”ten, hem de ulaşabildiğimiz “yazılı eserler”den yaptığımız “taramalar”da, hâlâ “bir tek cümle” mevcut. O “bir tek cümle” ise “Terme’deki Ahmet Ağa’nın, nam-ı diğer “Piç Ahmet Çetesi”nin, “Topal Osman”ı,Havza’ya, “Mustafa Kemal Paşa” ile görüşmek için giderken uğradığı “Terme’miz”de karşıladığı  ilgili “bir tek cümle”: Topal Osman Ağa Samsun'a geçerken, Terme'ye uğradığında O'nu karşılamıştı.”
07.07.2013
İsmet GÜLTEKİN
Dip Notlar:
(1):”Amazonlar Diyarı TERME” Kitabı, ‘Terme Kaymakamlığı-2004’, www.terme.gov.tr’den ilgili kısımdan “bir tık ile” de “indir”mek mümkün…
(2):”Pontus Meselesi”, Yayına Hazırlayan:Dr.Yılmaz KURT, T.B.M.M. Basımevi, Ankara 1995, s.123
(3): Kadir MISIROĞLU,”Trabzon Meb’usu Şehid-i Muazzez Ali Şükrü Bey”,Bu Bir Sebil Yayınıdır,Birinci Basım,İstanbul 1978
(4):Kazım GÜLEÇYÜZ, “M.Kemal Hafızmış…”,Yeni ASYA Gazetesi,02.05.2013
(5): Kadir MISIROĞLU, a.g.e, sayfa 33
(6): Murat SERTOĞLU, “Topal” ‘Osman’ı Kim Öldürttü?”, Yıllarboyu Tarih Dergisi, Ocak 1979, Sayı.: 1, sayfa 36
(7): Murat SERTOĞLU, a.g. kaynak, sayfa 37
(8): Murat SERTOĞLU, a.g.kaynak, sayfa 37
(9): www.kadirmısiroğlu.com/videolar/cumartesi-sohbet/Ali Şükrü Bey’in Katli Videosu
(10): Kadir MISIROĞLU, “Trabzon Meb’usu Şehid-i Muazzez Ali Şükrü Bey” eseri, ilgili sayfalar

(11): Erdoğan YILDIZ, “Kaatilden Oluşturulan Kahraman”, www.acıkmeydan.com/mustafa yesilyurt ve “Alevî-Kürt-Rum-Ermeni Kaatili Topal Osman”, Ararat -Welat.blogspot.com