Powered By Blogger

19 Ekim 2010 Salı

"GÜLEN HAREKETİ"NİN 'ÖNGÖRÜ'SÜ TUTMADI!!!


“GÜLEN HAREKETİ”NİN ‘ÖNGÖRÜ’SÜ TUTMADI!!!

“DİJİTAL ÇAĞ ATLAMALAR” ve GAZETELER-DERGİLERİN GELECEĞİ

“Gazete yapımında bilgisayar kullanımı” ‘ilk’ 1967’de başlamış. Yani 43 yıl önce.. Dünyada bilgisayar-internet kullanımının ise 100 yıllık tarihi bile yok!!! Türkiye’mizde ise bilgisayar- internet kullanımının tarihi neredeyse 20 yıl…

Elbetteki ülkemizdeki bilgisayar-internet teknolojisi kullanımında “devlet’ten de öte” olduğu izlenimi veren “Gülen Hareketi” gibi “Gönüllüler Hareketi”, muhtelif sebeplerden “ilk gelişmeyi” veya “çağı ilk yakalayanlardan olma” ve “çağ atlama” mevzularında “ileri” de, “önde” oldular…

“12 Eylül Paletleri” altında ezilen ve âdeta “feleğin çemberinden geçen” millî, İslamî ve insanî fikir/düşünce hareketi sahipleri ise geçte olsa ‘sanal âlem’de bir hayli mesafe aldılar, çok şükür…

“Gönüllüler” dediğimiz ‘cemaat yapıları’ ise birbirlerini “gıpta” ederek değil de, âdeta “kıskanarak…” Zaman zaman da gözlerine “at gözlük” takmış; YENİÇERİ’nin tabiri ile “Kargo Aydınlar”, rahmetli Erol GÜNGÖR’ün tabiri ile “Sömürge Aydınları” diyebileceğimiz “mürekkep yalamış sınıf mensupları”, bir “kara propaganda yapar gibi”, bu hususta birbirlerini de “karalıyorlar…”

Efendim,” neymiş Adnan OKTAR(Harun YAHYA) dünyada daha fazla tanınıyormuş da, rahmetli ‘asrın imamı’ Bediüzzaman daha az tanınıyormuş!!!”

Evet, aslında doğru söylüyorlar…Adnan OKTAR(Harun YAHYA) hadi diyelim “cemaati”nin hazırladığı “web siteleri”ne, “internet siteleri”ne bir bakınca; görünen; “Türkiye’de hizmet anlayışı-sanal âlemde- en mükemmel olan ve bunu internet hizmetleri ile ispatlayan OKTAR/YAHYA ‘cemaati…’ Rabbim o ne güzel ‘hizmet anlayışı’ öyle…Senelerdir istikrarlı bir şekilde çıkan “İlmî Araştırma” ve “İlmî Mercek“ dergileri, verdikleri kitaplar,CD’ler, internet sitelerindeki bir tıkla ücretsiz indirilen kitaplar, filmler, bir CD’de 100’e yakın kitap, mükemmelliği yerinde olan, hem muhteva ve hem de ‘görsel’lik açısından doyurucu ‘sanal hizmetler…’ Ayrıca, ‘dışa’, ‘dünya’ya açık’ bir zihniyet…Dünya’yı sadece kendi ‘cemaati’nden ibaret görmeyen bir fikir örgüsü…Sonra ‘Risale-i Nur Külliyatı’nı daha ‘çağcıl’ kılma hizmetleri…

Benim hakkaniyetli ve objektif tesbitim; ‘sanal âlem’de en çağcıl hizmet anlayışını sergilemede, OKTAR/YAHYA ‘cemaati’, ‘Gülen Hareketi’nden bile çooook ileride….

“GÜLEN HAREKETİ”NİN ‘ÖNGÖRÜSÜ’ TUTMADI!!!

Bilgisayar,internet teknolojisini ‘ilk’ yakalayanlardan olan ‘Gülen Hareketi”, Aksiyon Dergisi gibi haftalık yayın organlarının ‘kapak konuları’nda, hadi diyelim ‘Dijital Devrim’ ve Yazılı Basın,Gazeteler Dergilerin Geleceği’ mevzulu ‘sorgulama’larında, ‘uçuk’ denilecek bir fikri, bir düşünceyi ‘öngörü’ olarak ileri sürdü:”Dijital Devrim, gazeteleri, dergileri gelecekte yok edecek!!!” Hattâ öyle ki, “Saman”, pardon “Zaman” isimli “herşey zaman’la anlaşılır” alt sloganı ile ‘bir numara’ya da çıkmış olan “günlük mevkuteleri”nde-halbuki herşey zaman’la anlaşılır amma herşey zamanın da güzeldir.İş işten geçtikten sonra….- bilgisayarların, internet kullanımının zararlarından, âdeta U.S.A.’deki veya dünyadaki “teknoloji düşmanları”na taş çıkartırcasına ‘tu kaka’lamaları, ancak kendilerinin ise tabiri caizse sapına kadar bilgisayar- internet teknolojilerinden istifade etmeleri de “muhteşem bir çelişki” ve “hasislik timsali” olarak zihinlere nakşedildi…

Ve “dijital teknolojideki çağ atlamalar, gazeteleri, dergileri yok edemiyor!!!”

“iPad”dı, “iPhone”ydi, “e-gazete”, “e-dergi”, “e-kitap”tı, ancak “kağıda basılı fikir/düşünce mahsulleri” cazibedarlığını sürdürüyor… Sürdürecekte…”Dünyanın en popüler filozofu Alain Botton”ın da dediği üzre,”Dünya zamanla daha da acayip yerlere gidecek.Bilim kurgu hikayeleri gerçek olacak. Bir gün beynimizi bilgisayara yükleyeceğiz ve fiber optik kablolar sayesinde sözcüklere ihtiyaç duymadan iletişim kurabileceğiz…Gazeteler tek bir basit sebeple hayatta kalacak: Çünkü işe yarıyorlar. Bu anlamda çok daha ‘high-tech’ ve ebedi…”(Radikal Gazetesi, 19.10.2010)

Ve “Çağ Atlamış Ülkelere” benzer gazetecilikte, ülkemizde yaşanan “çağ atlamalar…” HaberTürk gazetesinden sonra, şimdi de Referans gazetesi ile izdivaç yapan Radikal de tabloit/küçük boy ebatta gazete neşriyatına geçti…Darısı sair gazetelerin….

Ah bir bilseniz; tabloit/küçük boy ebatta ve dolu dolu muhteva ile gazete neşriyatı yapmak, ne kadar da haz vericidir…Hele de büyük boy ile tabloit denilen küçük boy ebat arası gazete boy’u olan ‘orta boy’ ebatta gazete neşriyatı da bir başka oluyor…

‘Herşeye rağmen’, o hazzı bana da tattıran Rabbime hamdolsun!!!

20.10.2010

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

17 Ekim 2010 Pazar

"GER" ÜZERİNE...


“GER” ÜZERİNE…

“Ger bütün esbab-ı tabiiye..”

“Evet, garip,yetimdir hayatsız ger kamerse.”

“…Küreyi ger getirip koyarsan,…”

“Ger anladın şu remzi,…”

“Ger şems hayvan olaydı,…”

“Ger fikret-i beyzada…”

“Ger istersen hayatı…”

“Ger istersen rahatı…”

“Bir masumu öldüren ger elinden gelirse beşeri de öldürür.”(Bediüzzaman Said NURSÎ,Eski Said Dönemi Eserleri, Lemaat, Yeni Asya Neşriyat,İstanbul Mart 2009,s.651,656,657,660,661 ve 669)

Yukarıdaki cümleleri okuduğunuzda, “ger” kelimesini nasıl anladığınızı, sahiden merak ediyorum. İktidarım olsaydı da, nasıl anladığınızı dair “veri”ler de elde edebilseydim…

Ben hep yanlış anladım.. Bu “ger” kelimesi var ya bu “ger” kelimesi!!!

Son yıllarda epeyce ,tabiri caizse “iflahımı gevretti.”, diyebilirim.

Her içimden “ger” geçtikçe; “evham üstüne evham”lar yaşadım…

Her içimden “ger” geçtikçe;”acaba şimdi de Türkiye’mizin mes’elelerinden neyi gerecekler?”,diye sahiden “çok gerildim…”

Bu “ger” kelimesi var ya, bu “ger” kelimesi; sanki bana uygulanan” psikolojik”, hadi diyelim mizansız, ölçüsüz, kuralsız “asimetrik harp” gibi geldi..Bu yaşadığımı sizlere ispat edecek bir “delil” ne olabilir, bilemiyorum..İster inanın, isterse inanmayın…

Her içimden “ger” geçtikçe, sanki konsantra olan sporcular gibi “gerildim…” Sinir uçlarım “dikenleşti…”

Aklıma hep “Acaba şimdi de Türkiye’miz üzerinde yine hangi oyunları tezgahlıyorlar?”, diye düşündüm…

Bu “ger” kelimesi var ya, bu “ger” kelimesi!!!

“Ger” beni çok “ger”di vesselam!

Tâ ki, “düne kadar” denilecek bir tarihe kadar…

Meğerse, “ger” kelimesi –siz nasıl anladınız bilemiyorum- Farsça bir kelime olup; Türkçe’mizdeki karşılığı “eğer, şâyed” imiş.(Yeni LÛGAT, Abdullah YEĞİN, 2. Baskı,Yeni Asya Yayınları,İstanbul 1973, “Ger” kelimesi, s.174)

Oh be!, dedim…

Meğerse!, dedim…

Evham üstüne evhamlarım aklıma geldi.

Demek ki, dedim, ne kadar da yanlış anlamda düşünmüşüm…

Anlayacağınız, derler ya:” Bu bana iyi bir ders oldu…”

Şayed, eğer, yani “Ger benzer bir hâl ile karşılaşırsam”, Cenab-ı Hakk, bana, “Kamus”ları, “Lugat”ları, “Sözlük”leri de hatırlatır, inşallah!!!

“Ger benzer bir hâl ile karşılaşırsam…”

Tırnak içinde yazdım ki, “dikkat” çeksin…Aslında bu cümlede ben fakire ait!!!

17.Ekim.2010

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

9 Ekim 2010 Cumartesi

Molla Said-i Meşhur BEDİÜZZAMAN ZİYA GÖKALP ile de TANIŞMIŞ!!!



Molla Said-i Meşhur’

BEDİÜZZAMAN ZİYA GÖKALP ile de TANIŞMIŞ!!!

Tek bir isim altında tanımlamaya çalışırsak; umum “İslamî Hareket”in-Günümüzde, muhtelif sebeplerden otuz ‘franksiyon’a ayrılmış Risale-i Nur hareketi de dahil- veya “Merkez’e İslâmiyet’i değil de, Merkez’e siyaset’i koyan” ‘Siyasal İslamcıların/İslamcı Siyasetçi Zihniyet” sahibi fikir, düşünce ve kalem erbabının,Ziya GÖKALP’e bakışları da hiç değişmiyor..

Hakkında “internet siteleri”nde “Ehl-i Şiâ” olduğu iddia edilen Abdurrahman DİLİPAK’tan M. Latif SALİHOĞLU’na ve Prof.Dr. Ahmet AKGÜNDÜZ’ e kadar GÖKALP hakkında serdedilen görüş:” Türk Milliyetçiliği fikir hareketini yönlendirenler, aslında ‘Türk’ bile değillerdi. GÖKALP gibi aslında “Kürt Ziya” idi veya “adı Türk”tü veya “Yahudi” idiler…”

Esasta, ‘tarihî gelişimi’ anlayamamak veya “ideolojik” olarak ‘karalamak’ babından olsa gerek; terkibi bile çok yanlış olan ‘Ulus-Devlet’-halbuki Ulusal/Millî Devlet demeleri gerekir-anlayışı ile “İmparatorluklar Çağı’ sona erib de, Millî Devletler Çağı” başlayınca, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran irade olarak da Türk Milliyetçiliği fikir akımı ortaya çıkmıştı…”

Ne yapılsaydı ya? Tarihi boyunca asla ve kat’a ‘devletsiz’ yaşamamış “Türk Milleti”, “devletsiz” mi kalsa idi?..

Hattâ rahmetli Ahmet KABAKLI Hoca, ‘yakın tarihi’ ele aldığı iki ciltlik “Temellerin Duruşması” isimli eserinde, bu sebeptendir ki, “İstiklâl Harbi”nin, “Türk-İslâm Ülküsü” fikriyatı ile “Türk-İslâm-Akdeniz” terkibi bir düşünce anlayışı ile ‘kazanıldığı’nı vurgulamıştır…

“Türk Milliyetçiliği fikir hareketinin öncülerinin ‘Türk’ bile olmadıklarından, ‘Kürt’ hattâ ‘Yahudi’ olduklarından” dem vuranlar, bu kategoriye Ziya GÖKALP’i de eklemişlerdir..

Halbuki, bildiğim kadarı ile Ziya GÖKALP hakkında yazılan en son eser olan “Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak, Doğan Kitap Yayınları, 2010” Orhan KARAVELİ’nin çalışmasında, elde edilen son verilere göre GÖKALP’in “Kürt Ziya” değil, “Türk Ziya” olduğu vakıasıdır…

ZİYA GÖKALP’E BAKIŞLAR NEDEN DEĞİŞMİYOR?

“Titrisiz münevver ve mütefekkir” olan Taha AKYOL’un, 12 Eylül 2010 Referandum sonrası bir gazeteye verdiği ‘ufuk açıcı’ ropörtajında, rahmetli Ziya GÖKALP’e, en azından “bir sosyolog olarak” değer verilmesi gerektiğini hatırlatmıştı.Kaldı ki, “Şu ‘Türk’ bile değil, aslında ‘Kürt’ veya ‘adı Türk’ veya ‘Yahudi’ demekle”, ancak “hastalıklı bir zihniyet” sergilenmiş olmaz mı? Kaldı ki, “Millî Şâir Mehmet Âkif ERSOY da aslında ‘Arnavut…’ Herşeyden evvel, bazı şahsiyetlere AKYOL’un da hatırlattığı üzere, “bir sosyolog olarak” da ‘değer’ vermek gerekmez mi?

Böyle “değerlendirmeler”, hem ‘düşünce körlüğü’ne sebep olabileceği gibi, ‘taassup bataklığı’na da saplanmak ihtimali vardır…

Bir diğer husus ise rahmetli Ziya GÖKALP’in “Türkleşmek-İslâmlaşmak-Muasırlaşmak” başlıklı ‘risale’nin, ‘kitapçığı’nın, eserinin hiç zikredilmemesi, gözden kaçırılmasıdır.Gözden kaçırmayan , kendini bazen “Türkiyeliyim” veya “İslâmcı değilim fakat Müslümanım” diye târif eden; hakkında, Cumhuriyet Gazetesi köşeyazarı Ali SİRMEN ve “Allah ile Aldatmak” isimli eserinde Yaşar Nuri ÖZTÜRK tarafından “CIA AJANI” olduğu ‘iddia’ edilen Mehmet Şevket EYGİ Hoca bazı yazılarında, bu hakikati dillendirirken; rahmetli Ziya GÖKALP’in sırf “Türkleşmek-İslâmlaşmak-Muasırlaşmak” dediği için ‘Üniversite’den atıldığını’ vurgulamaktadır..Yani “hem Türk, hem Müslüman, hem de Muasır olmak mümkündür” demenin ‘bedeli…’

KÖSOĞLU’NUN BEDİÜZZAMAN’I

“Türk Milliyetçiliği Fikir Hareketi”nin, “Ülkücü Hareket”in ‘mensuplarına, âdeta “Milliyetçi, Ülkücü,Alperen Model şahsiyet arıyorsanız, işte Bediüzzaman Said NURSÎ(k.s.)” ‘temel düşüncesi’ni veren Nevzat KÖSOĞLU’nun eserinin-Bediüzzaman SAİD NURSÎ Hayatı-Yolu-Eseri, Osmanlı Devleti’nin 700.yılına armağan, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1999” - “Molla Said-i Meşhur Bediüzzaman”ın Ziya GÖKALP ile de tanışmıştı”(s.80) paragrafını okuduğumda, heyecanlandığımı ifade etmeliyim.Ki, rahmetli Bediüzzaman’ın hayatını “çizgi film” formatında anlatan iki CD’lik filmi izlediğimde, her defasında, Bediüzzaman’ın dilinden “Kızıl Elma Mefkûresi”nin ‘alaycı’ ve ‘tahkir’ edici bir üslupla dile getirilmesine bir anlam veremiyordum.Ve “çizgi film”in bu bölümleri, hiç de hoşuma gitmiyordu.

27 Mayıs 1980 Askerî Darbesi’nin “Yassıada Duruşmaları”nda, akranı bazı “düşünce adamları”na nazaran “omurgalı duruş” gösteren rahmetli Prof.Dr. Osman TURAN’ın, bir zamanlar “her Ülkücü’nün el kitabı” olan iki ciltlik “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi” isimli eserinde “Kızıl Elma Mefkûresi”nin âdeta ‘künhü’, geniş bir şekilde izah edilmekteydi ve “İslâm namına” da ‘alay’ veya ‘tahkir’lik bir hâl de asla mevzubahis değildi.

BEDİÜZZAMAN’IN ZİYA GÖKALP ile TANIŞMASI

Zihnimde uyanan “Molla Said-i Meşhur Bediüzzaman ile Ziya GÖKALP’in Tanışması”nın daha da ‘ayrıntısı’ merakı…”Nur Hareketi”nin ‘ağbilerinden ve Bediüzzzaman(k.s.)’ın talebelerinden “Abdülkadir BADILLI”nın iki ciltlik “Bediüzzaman Said-i Nursi MUFASSAL TARİHÇE-İ HAYATI” isimli iki ciltlik eserinin ilk cildinin 335-336. Sahifelerindeki, “geniş izahatlar…”-İstanbul Nisan 1998,’Bu kitap (Ouvrage publie avecle concoun de) I’Amicale des Musulmans d’Europe veya (ou) 33,rue Brongniart 94600 Choisy-le-Roi, FRANSA,Telefon:00330148842110 Tarafından basılmıştır-“

BADILLI,”N.Şahiner, bazı zâtlardan dolaylı rivayet yollarıyla, Bediüzzaman’ın onunla Diyarbekir’de lâtifeleştiğini yazmışsa da, kesinlikle doğru değildir.(s.335) demekte..Halbuki KÖSOĞLU bahse konu eserindeki izahında, Necmettin ŞAHİNER’in “Bilinmeyen Taraflariyle Bediüzzaman Said Nursi,İstanbul 1979, s.79 “ çalışmasını “haşiye” olarak göstermekte ve “Van’da aşiretleri dolaşarak onları aydınlatmaya çalışırken-ki yıl 1910’a denk gelmekte ve Ziya GÖKALP 35 yaşında iken İ.G.-Diyarbakır’a geldiğinde Ziya GÖKALP ile tanışır” demekte ve “Gökalp, bilinen heyecanlı üslubu ile ona(Bediüzzaman’a) Türk tarihinden, Kızıl Elma’dan söz etmiş olmalı ki,Bediüzzaman’ın Gökalp’e şöyle bir latife yaptığı nakledilir: “Köylüyüm diye ta’netme bana(beni yerme); ben de kibarım. Bir kelle soğanı, bin Kızıl Elma’ya değişmem”(s.80) dediğini nakleder.

BADILLI, “kesinlikle doğru değil” dediği cümlenin devamında ise “Evet Bediüzzaman’ın onunla Diyarbekir’de karşılaşması olmuş..”(s.335) demekte.”Amma ona(Ziya GÖKALP’e) tek bir kelime söyletmeyecek şekilde ilzam etmiş( susturmuş İ.G. ) olduğu da gerçektir.Nitekim 1922-1923 yıllarında(yani 12-13 yıl sonra İ.G.) Ankara’da tekrar Bediüzzaman’la karşılaşan Ziya Gökalp, mühim bir mecliste saplandığı ilhad fikri( dinsizlik,imansızlık fikri İ.G. ) hesabına bazı şeyler söylemek istemişse de, Hazret-i Bediüzzaman onu öyle ilzam etmiştir ki, tek bir kelime söylemeye dahi mecali kalmamıştır.Ankara’da cereyan eden bu karşılaşma hadisesinin şâhitlerinden birisi Mardinli meb’us Abdulganî Ensarî’dir”(s.335) diye yazmakta ve “Fihrist Risalesi(15. Lem’a)”nde bu hadise ile ilgili şu izahatın yapıldığını belirtmekte:”Bu temsilin mealiyle(İkinci Söz’ün) mühim bir mecliste, Ankara’da otuz sene evvel Ziya Gökalp gibi müthiş bir mülhid( dinden çıkan,dinsiz,kâfir,imansız.Haşir ve ahirete inanmayan İ.G. ), şakk-ı şefe etmeyecek(ağız açamayacak) derecede ilzam oldu.”(s.336)

Tıpkı bazı kalem erbabı gibi BADILLI da, Ziya GÖKALP hakkında muhtelif ‘iddialar’da bulunmuş:”Irkî taassup…Kavmiyet mefhumu…İnkârcılık zihniyeti…Diyarbekir civarındaki aşiretler içinde kavmiyetçilik hareketini uyandırmak…Asıl gayesi Türkçülük yaparak aksülamellikle yine Kürtçülük zihniyetini uyandırmak ve Müslüman milletleri bölmek…”(s.335)En taze “bakış” ile Prof.Dr.Ahmet AKGÜNDÜZ’e göre de Ziya GÖKALP, “Menfî Milliyetçilerin ve unsuriyetperverlerin(Irkçıların yani İ.G.) reislerinden olan ve dine karşı lakayt Ziya GÖKALP bile, mecbur olması ve şöyle demiştir:”Dil, din bir ise millet birdir.”(A.VAKİT’teki yazı, 2010, www.risalehaber.com)

M.Latif SALİHOĞLU’na göre iseGÖKALP; “Eski lâkabı ‘Kürt Ziya’ olan bu çift taraflı ırkçılık körükleyicisi şahsiyet…”(www.aleviforum.com)

NETİCE

“İnternet’teki araştırmalar”ımızdanda anlaşılmaktadır ki; Bediüzzaman Said NURSÎ(k.s.) ‘nin, “Eski Said Dönemi”nde, “Molla Said-i Meşhur Bediüzzaman”ken, 1910’da,Diyarbekir’de tanıştığı Mehmet Ziya GÖKALP ile bilinen tek sözlü ifade:”Bir kelle soğanı, bin Kızıl Elma’ya değişmem.” Cümlesi..Çok az bir şekilde, “Fihrist Risalesi(15.Lem’a)”nde, “İkinci Söz”ün “Haşiyesi”nde,”dipnot”unda belirtilen “müthiş bir mülhid” olduğu ve “ağzını açıpta konuşamayacak derecede ilzam olduğu” cümleleri..BADILLI’nın, 1922-1923’de, GÖKALP’in vefatından bir-iki yıl önce Ankara’da karşılaşmalarındaki “konuşmaları”nı bilemiyoruz…

Gerek Diyarbekir’deki ve gerekse 12-13 yıl sonra Ankara’daki tanışmalarında, başka neler “konuşmuşlardı”ki?..

Kaldı ki, 25 Ekim 1924’de, 48 veya 49 yaşında vefat eden Ziya GÖKALP’den çok sonraları, 23 Mart 1960’da, 36 yıl sonra vefat eden Bediüzzaman(k.s.), Ziya GÖKALP ile ilgili başka hiçbir “değerlendirme”, “güncelleme” yapmamış mı?!

Kanaatim o ki; bir yazımızda da ortaya koyduğumuz üzere-“Sosyalistlerin Ülkücü Hareket’e(MHP ve BBP’ye) Bakışları Hiç Değişmiyor”,www.millimefkure.com- misali,bazı, hadi diyelim “İslâmcılar”ın da,”tr.wikipedia.org’un da “Türk Milliyetçiliğinin Babası” dediği gerek Ziya GÖKALP’e olduğu kadar, “Milliyetçi-Ülkücü Hareket’e Bakışları da Hiç Değişmiyor.”, gibi me geliyor!!!

10.10.2010

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

5 Ekim 2010 Salı

"KÜRTÇE", 'DİL/LİSAN' MI? 'AĞIZ' MI?


“KÜRTÇE”, ‘DİL/LİSAN’ MI? ‘AĞIZ’ MI?

İki yıl önce yazdığımız ve “Ülkücü Hareket” mensuplarının “İslamî Şuur” kazanmasına vesile olmuş, rahmetli Seyyid Ahmed ARVASÎ HOCA’mızın, vefatının 20.yılında da yâd edebilmek gayesiyle de kaleme aldığımız yazılarımızda, bilhassa “Doğu Anadolu Gerçeği” isimli eserini de hatırlatmıştık.

Ayrıca, onca eserleri arasında, “Şark’ın da Çocuğu” olarak sadece “Doğu Anadolu Gerçeği” isimli eserinde, “müstakilen” yer verdiği “Kürtçe’ye Bakışı”nı da ortaya koymuştuk.Bu iki yazımızı okumak isteyenler; www.millimefkure.com isimli sitemizdeki “Doğu Anadolu Gerçeği” ve “Arvasî Hoca’nın Kürtçe’ye Bakışı” başlıklı yazılarımızı da okumalarını öneririm..

İlk baskıları 1986’da “Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü(TKAE)” tarafından yapılan, bilahare muhtelif yayınevlerince ve nihayetinde de , 1992’de, “Boğaziçi Yayınları”nca neşredilen ismi zikredilen eserde, rahmetli ARVASÎ HOCA’nın “Kürtçe’ye Bakışı”nı, şöyle hülâsa edebiliriz:

1) “Türkiye’deki ‘Şark Mes’elesi’ ile bağlantılı…

2) “Kürtçe ayrı bir dil, ayrı bir lisân değil, ağız’dır.”

3) “Amerikalı Barış Gönüllüleri’nin ‘Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’muz’daki okullarımızın sınıflarına girerek ‘Kürtçe ayrı bir dildir, ayrı bir lisandır’ propagandaları yapılmıştır…

4) “Kürtçe, ayrı bir dil, ayrı bir lisân değil; bölgedeki kültür sürtüşmelerinin ortaya çıkardığı bir ağız’dır.”

5) “….Yol ve mektep götüremediğimiz kültür merkezlerimizle irtibat sağlayamadığımız bazı vatan parçalarında yaşayan vatandaşlarımız, bazan ‘Kurmanci’, bazan ‘Zazakî’,bazan ‘Goranî’, bazan ‘Soranî’, bazan ‘Loranî’(Lurî) denen ve hepsine de ortak olarak “Kürtçe” tabiri yakıştırılan bir “ağız”la konuşmaktadırlar.”

6) “…Emperyalistlerin ve bölücülerin ‘Kürtçe’ tabir ettikleri ‘ağz’ın’…”

7) “Bize göre, ‘Kürtçe’ tabir edilen ‘ağız’, kültür temaslarının emperyalizme dönüşmesinin acı bir meyvasıdır.”(s.26)

8) “Kürtçe” tabir edilen ‘ağız’, kültür sürtüşmeleri sonucu ortaya çıkmış, bozulmuş Türkçe’dir.”(s.29)

9) “Artık kesin olarak anlaşılmıştır ki, bugün, ‘Kürtçe’ tabir edilen ‘ağız’, daha çok Fars emperyalizmine yenik düşerek dillerini, şu veya bu ölçüde unutan Türkmen ve Oğuzlar’ın bir kısmının konuştuğu dil’dir.”(s.34)

“SON DÖNEM OSMANLI AYDINLARI” ve “BEDİÜZZAMAN’IN FARKLILIĞI”

“Yıllardır, millî düşünceye kendimce bir iz tutturmaya çalışıyorum. Bu yolda, Bediüzzaman’ı gördükten sonra , görmezlikten gelmek, benim yapabileceğim bir şey değildir”, diye, tâ on iki yıl önce yazdığı, “Bediüzzaman SAİD NURSÎ Hayatı-Yolu-Eseri, Ötüken Yayınları, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun 700.yılına armağan,İstanbul 1999” isimli eserinin “önsöz”ün sonlarını, bu şekilde tamamlayan KÖSOĞLU gibi, ben de “Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’muzun Mes’eleleri”ni anlamada, yazımızın mevzuu olan “Kürtçe Mes’elesi”ni kavramada da, “Bediüzzaman’ı görmezlikten gelemez”dim…Son zamanlardaki, “Risale-i Nur Külliyatı” okumalarım , rahmetli ARVASÎ HOCA’mızın “yanlış düşündüğü” kanaatimin oluşmasına katkı yaptı.

Bediüzzaman’ı, “Son Dönem Aydınlarımız” ‘kategorisinde değerlendiren; “o nesiller ki, Yemen’de kırıldılar, Sarıkamış’ta dondular, Irak Cephesi’nde, tifüs ve tifo’dan şehid oldular ancak tarihin kanununu değiştiremediler; Osmanlı’yı yıkılmaktan kurtaramadılar…Osmanlı yıkıldıktan sonra ise ‘son dönem Osmanlı aydınları’mızın bir kısmı etnik milliyetçiliğe sarıldı..Ancak kendisi tam bir ‘Osmanlı Milliyetçisi’ olan Bediüzzaman farklıydı..O, öyle yapmadı..’Yeni Said Dönemi’nde, kendi iç derinliğine yöneldi…” vurgulamalarını, yine aynı eserinin ‘Önsöz’ünde yapan KÖSOĞLU; aslında Bediüzzaman’ın sadece bir “müfessir” değil, “toplum mes’eleleri”ne çareler sunan bir “mütefekkir” de olduğunu; onun ‘Kürdî’ olduğu hâlde, asla ve kat’a ‘Kürtçü, siyasî Kürtçü’ olmadığını da hatırlatıyordu..

KÖSOĞLU, ismi zikredilen bu eseri ile âdeta demek istiyor ki; “Ülkücü model şahsiyet mi arıyorsunuz; işte Bediüzzaman Said NURSÎ…Alperen model şahsiyet mi arıyorsunuz; işte Bediüzzaman Said NURSÎ… Ülkücü-Alperen model şahsiyet mi arıyorsunuz; işte Bediüzzaman Said NURSΔ de, demek istiyor…

Tam bir “İslâm Fedâisi” ve tam bir “İslâm Kahramanı” da olan Bediüzzaman; Şark’ta, Bitlis, Diyarbakır(Diyar-ı berk) ve Van’da açmayı “mefkûre” edindiği “Üniversite Projesi”nde, üç dil’e yer vermek istiyordu: Türkçe, Kürtçe ve Arapça…Çünkü, Türkçe’yi çok sonraki yıllarda öğrenen ve bu sebeple “Eski Said Dönemi Eserleri”nde, Türkçe’sinin pek iyi olmadığından dolayı, kendisinin mazur görülmesini isteyen Bediüzzaman’a göre; “Arapça Vacip; Kürtçe lazım; Türkçe caiz”dir. Kendisi Fransızca , Farsça ve Rusca da bilen Bediüzzaman, bu “Üniversite Açma Mefkûresi”ne yönelik, gerek Osmanlı Devleti, gerekse yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti yöneticilerince, çok somut merhaleler katedttiği hâlde, muhtelif sebeplerden gerçekleştiremedi…

Benim “Kürtçe” mevzuundaki son kanaatim; onca makale ve eserlerinde, kendisi de “Şark’ın Has Çocuğu” olan Bediüzzaman’dan hiç bahsetmeyen-tıpkı günümüzde ‘Haricîlik ve Şiâ’ isimli eseri de olan Taha AKYOL’un da bahsetmediği üzre-rahmetli ARVASÎ HOCA ve yine “Kürtçe, aslında Türkçe’dir” ana vurgusunu işleyen “Tuncer GÜLENSOY” gibi “araştırıcılar”, “resmî konsept’e, resmî anlayışa”, hadi daha açıkcasını yazalım, “resmî ideoloji”ye, “Kemalizm “e “paralel” düşündüklerini, hiç düşünmüşler miydi ki?

Bir zamanlar, “Milliyet Gazetesi”ni geniş açıklamalarda bulunan “Netekim Paşa”, “Kürtçe’yi yasaklamakla hata yaptık” demişti…

Günümüzde, hukukî dayanağı, anayasa güvencesi olmadığı iddia edilen , “Devlet Televizyonu” “TRT-ŞEŞ”, “TRT 6”kanallarında, artık “Kürtçe” televizyon yayını yapılmakta. Hattâ Gaziantep’te, “Dünya TV” isimli bir “özel televizyon kanalı” da, ‘Kürtçe’ yayınlar yapmakta…

İran’da, Irak’ta, Ortadoğu’da ve Türkiye’mizde konuşulan ‘Kürtçe’yi, “aslında Türkçe’dir” veya “bozulmuş Türkçe’dir” demek, ilmen de ne derece doğru ki?!!

SON SÖZ

Filmlere, makalelere, televizyonlara, gazete ve dergilere “mevzu” olan “Kürt Mes’elesi”ne odaklananların hızlarını alamayıp, “Kürtçe eğitimde anadil olsun” veya “Kürtçe devletimizin resmî yazışma dili olsun” demek, ne derece “sosyolojik realiteye” uygun talepler ki?!..

Rahmetli TÜRKEŞ’in, “O bir Kürt değil, aslında Ermeni’dir.Adı da Artin Agopyan’dır” dediği “ÖCALAN” bile “Kürtçe” yazıp, konuşamazken; hattâ bu talepleri dile getiren ve “1991 Seçim İttifakının ortaya çıkardığı siyasî çizgi”nin uzantısı “BDP”li yetkililer bile doğru-dürüst ‘Kürtçe’ konuşup, yazamazken!!!

Bir zamanlar, “Selçuklu Devleti”mizin “resmî yazışma dili Farsça” idi…Böyle “sosyolojik realiteler”de, ‘Kürtçe’ nasıl…..

04.10.2010

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

2 Ekim 2010 Cumartesi


"TÜRK"ÜN, "TÜRKÇE"NİN 'T'SİNİ,
't' ŞEKLİNDE YAZANLAR YOK MU?!!

Yazılışı bile, terkibi bile çok yanlış olan "Ulus-Devlet" deyip-aslında çok da meraklı oldukları 'uydurukça' ile 'Ulusal Devlet'diye yazmaları gerekir- tarihî bir gelişim olan "Millî Devletler Çağı"nı "tu-kaka" eden "İslamî Camia"nın bazı "kalemleri", "köşeyazarlar"ı, son yıllar da yeni bir "moda" tutturmaya çalışıyorlar...
Nedir bu "yeni moda?", derseniz; "köşeyazıları"nda artık "Türk"ü, "türk" diye, "Türkçe"yi de "türkçe" diye yazıyorlar...Hattâ öyleleri var ki; tamamiyle "Amarikanvâri" bir şekilde, "köşeyazıları"nı, "noktasız, virgülsüz", yani "imlâ"sız, "yazım kural"sız yazıyorlar...
Kimler mi?, dersiniz: 'Anadolu'da VAKİT" gazetesinin "eski köşeyazarı", şimdilerde "internet siteleri"nde yazmaya devam eden, Selahattin ÇAKIRGİL ve yine aynı gazetenin şimdiki ikinci sayfasında yazan Mehmet DOĞAN...Bu iki "köşeyazarı", ne hikmetse, şayet yazılarında "Türk" veya "Türkçe" kelime ve kavramlar geçiyorsa, muhakkak "T"li şekilde değil de, 't'li şekilde yazıyorlar..Yeni ŞAFAK gazetesinin köşeyazarı Osman AKKUŞAK ise "noktasız,virgülsüz" yani "imlâsız", "yazım kuralsız" bir şekilde köşeyazıları yayınlanıyor...
Bir "sohbet" meclisinde, bir Edebiyatçı "öğretim üyesi"ne, bu mes'eleyi suâl eyledim.Çünkü son iki yıldır, zihnimi kurcalayan bu mes'eleyi artık "dillendirmek" düşüncesindeydim. Dediği, "belki bilgisayar programlarından kaynaklanan bir sebeple öyle yazıyor olabilirler..Aslında, Türkçe "dilbilgisi/gramer" kurallarına göre "Türk" ve "Türkçe"yi ve benzer kelime ve kavramları "T" yerine, 't' ile yazabilmek aykırı bir hâl.."T" yerine 't' ile yazanlar Türkçe "dilbilgisi/gramer" yapısına yeni bir şekil vermek isteyenler kategorisinden olabilirler.Kaldı ki, Türkiye'mizde, böyle "kategori"de olanların neredeyse beş-on yıllık geçmişleri de var..Elbette 't'li yazanların "tahkir" ,"hakaret" ve "küçümseme" gayeleri de olabilir ve iyi bir şey değildir..." dedi...
Böyle ne zaman yazdıklarını "ispat"lamak gayet kolay aslında..Sizlere gönül rahatlığı ile şu tarihteki, şu isimli yazılarında diyebilirim.Fakat sizler de bundan böyle bir "dikkat" edin, önümüzdeki muhtemel yazılarında da, muhakkak "Türk ve "Türkçe"yi ve benzer kelime ve kavramların ilk harflerini 't' ile yazdıklarına şahid olacaksınız...
Hele AKKUŞAK'ın ki, tamamiyle "Amerikanvâri", yıllar önce Amerikalı bir yazara özeniştir ,başka bir şey değildir...
Hele ÇAKIRGİL gibi "kalem" sahiplerinin, "İran İslâm İnkılâbı"nın ilk harflerini hattâ tamamını büyük harflerle yazmaları yok mu?!
İktidarım olsa idi de bizzat kendilerine suâl eyleyip, ne cevap vereceklerini işitebilseydim!!
"Türk Milleti", büyük millettir, ilk harfi asla ve kat'a küçük harfle yazılamaz!!!
Ekseriyetle "Ben de Türk'üm" diyemeyen bir "düşünce geleneği"nden gelen, ancak "bir paşa"nın sıkıştırması ile "Ben de Kozanoğulları Türklerindenim" demek mecburiyetinde kalan bir "zihniyet"ten gelen bu "kalem sahipleri"ni, "Türk Milleti"ne ve "Türkçe'ye Saygı"ya davet ediyorum...
Yine aynı "düşünce geleneği mensupları"dır ki, bir zamanlar,"Yaşayan Türkçe" kampanyalarına yeterli ve gerekli desteği vermeyip;"Uydurukça" kelime ve kavramları kullanma da, maalesef "Devrimcileri" bile sollamışlardır...
"Hakkıdır Hakk'a tapan milletime İstiklâl!" diyebilen rahmetli ERSOY, kırkbir mısralık "İstiklâl Marşı"nda, "Türk" kelime ve kavramını hiç kullanmamıştır amma "...ırkıma yok izmihlâl" diyebilmiştir...Herhalde buradaki "Irkıma" dediği "Irk" ise "Arnavut Irkı" olmasa gerek!!!
02.10.2010
İsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

1 Ekim 2010 Cuma

"MİLLÎ GÖRÜŞ/ERBAKAN HAREKETİ"NİN 'SONU'


MİLLÎ GÖRÜŞ/ ERBAKAN HAREKETİ'NİN "SONU"


13 Eylül 2010 tarihinden itibaren, aslında, "Referandum Süreci" ile beraber "Haziran 2011 Genel Seçim Süreci" de başlamıştı.Nasıl ki, Temmuz 2007 Genel Seçimleri öncesinde, "Türk Siyasî Hayatı"nda, "depremler" belirgin bir şekilde olmaya başlamıştı.Hatırlayalım, "Dindar Demokrat Damar", "Çakmalaştırılmış", "diskalifiye" edilmişti..Hakkında kitap bile yazılmış ve girdiği seçimlerde, "en köklü siyasî teşkilatlar"dan bile fazla "rey" almış olan "Genç Parti Vakıası" da bildiğimiz şekilde "devre dışı" bırakılmıştı. "Benzer" şekilde, önümüzdeki "genel seçim süreci" öncesinde de; aslında eskisinden de daha beter ve "kaba" olan fakat "kamuoyu"na "Neo-CHP" diye "yutturulan" "sarsıntılar" la başlayan "siyasete yeni dizayn" çalışmaları; "Millî Görüş/Erbakan Hareketi "ile devam etmekte..
Hatırlayınız, "28 Şubat Süreci" sonrası "yenilikçiler-gelenekçiler kavgası" ile "zoraki bir doğum" ile oluşturulan ve tam bir "28 Şubat Çıktısı" olan "AKP"nin ortaya çıkışı...Bizlerin de acizâne bir şekilde "MillÎ Görüş/Erbakan Hareketi"ni ve "İslamcılar"ı Anlama Cehdi" namına yaptığımız kitabî okumalar...Prof.Mehmet BEKAROĞLU'nun "Siyasetin SONU 'Adil Düzen'den Dünya Gerçekleri'ne'" isimli "hacimli" ve "yapıcı-eleştirel ve çare gösterici" eserini satır satır okuyuşumuz...Fakat bir türlü "kritiği"ni yazıya hâlen de -muhtelif sebeplerden- aktaramayışımız...Ancak "Titrisiz İslamcı Münevver" diye tanımladığımız Ali BULAÇ'ın "Üç Eserinde"n "MillÎ Görüş/Erbakan Hareketi"ni ve "İslamcılar"ı Anlama Cehdi"mizi "yazıya" da aktararak göstermemiz.(www.millimefkure.com)...
BULAÇ, öncelikle "Göçün ve Kentin Siyaseti (MNP'den SP'ye Millî Görüş Partileri" isimli eserinde, "MillÎ Görüş/Erbakan hareketi"nin "...bir koluyla SP ile devam eden, diğer koluyla AK Parti ile peşpeşe iki defa iktidar olan siyasî görüş" "kabul"ü, "postula"sı ile "vakıa"ya bakmakta ve aslında "AKP'nin de Millî Görüş/Erbakan Hareketi'nin Partisi" olduğunu bir "sosyolog" olarak da "kabul" etmekte.(Bknz.:www.millimefkure.com, ilgili yazı) Ki, geçenlerde de, kendisi de bir "sosyolog" olan Prof. Şerif MARDİN de aynı "kabul"ü dillendirmekte; Başbakanımızın referandum sonrası, "Anıtmezarı" ziyareti sırasında ifade ettiği "AKP tabanının "dindar demokrat damar" değil, "Millî Görüş/Erbakan Hareketi"nin tabanıdır, demiştir.
Elbetteki yaşı 45'leri aşmış nesiller açısından ilâve yapmak gerekirse, "AKP=2.ANAP" da diyebiliriz...Kaldı ki, "ANAP" ile çokca "benzerlikleri" mevcut...En belirgin "benzerliği" ise "kimlik siyaseti" yapan bir "siyasî teşkilat" olmayışlarıdır...Bu sebepledir ki, bir "iddia" veya "tez" olarak da ileri sürebilirim ki;Türkiye şartlarında "kimliksiz siyaset" yapan "partiler", eninde-gecinde, "kimliksiz siyaset yapan partiler mezarlığı"na defnedilmektedir...AKP de böyle bir "akıbet"ten kurtulamayacaktır...

KURTULMUŞ "ERBAKAN HAREKETİ"Nİ GÜNCELLİYORDU

Bugünkü tarih itibariyle "istifa etmek mecburiyetinde bırakılan" Prof. Numan KURTULMUŞ,"Kongre" sonrası, aslında "Millî Görüş/Erbakan Hareketi"ni "güncelliyordu" ve Haziran 2011 Genel Seçimler öncesinde de, "AKP"ye "kuvvetli bir alternatif siyasî hareket"e dönüştürüyordu."...Ölüsü 2009 seçimlerinde(yerel) 2 milyon 50 bin oy almış" "Saadet" realitesinde, "Numan KURTULMUŞ'un ayakta durmasına ve partiyi değiştirmesine izin verilmiyor...Hoca'yı iyi tanıyorum. Psikolojiyle uğraşıyorum ama Hoca'yı anlamak zor. Empati yapamıyorum...Hoca olmayınca ideoloji de yok olacak gibi bir durum var.Bunu 1998'de parti kapatılınca net olarak gördüm..." açıklamalarını bir gazeteye verdiği ropörtaj ile "kamuoyu" ile paylaşan Prof. Mehmet BEKAROĞLU, "SP'nin Son Durumu" itibariyle ne kadar da "haklı" çıktı...Kaldı ki,Prof. BEKAROĞLU, malum ve meş'um "iftar baskını"nı da "Erbakan Hoca Sabotesi" olarak değerlendirmişti.(www.sonsayfa.com, ropörtaj)
"İslamî Camia"nın haftalık mevkutelerinden "Gerçek HAYAT" dergisi de, "referandum süreci"nde neşrettiği iki "kapak" konusunun ilkinde, "Erbakan'sız Millî Görüş Hareketi Mümkün Değil mi?" 'soruşturması"nı yapmış ve ekseriyetle "muhal" cevabını almıştı. İkincisinde ise "KURTULMUŞ'un Erbakan Sevgisi" adetâ 'sorgulanmış" ve "sıkıştırıcı suâller"e rağmen, "Prof. Numan KURTULMUŞ'un Erbakan Düşmanı Olmadığı"nı ortaya çıkarmıştı...
"Recai KUTAN"ın bilmem kaç defalık "Genel Başkanlığı"nda "deprem" yaşamayan "Saadet Partisi", "KURTULMUŞ'un 'güncelleştirme' gayreti sebebi ile" "sarsıldı..."Sekiz senedir eski "siyasî görüşü"ne bir "harf" bile diyemeyen bir Başbakan'ın "siyasî örgütü"nün bu "son durum"dan "kazançlı" çıkmadığını görmemek için "kör" olmak lazım...
"Referandum süreci"nde de "Şimdilik Evet" diyen "Saadet Partisi" tabanının, son sekiz yıldır çokca şekilde "nemalandırılarak", ekseriyeti itibari ile ve hattâ "otomatikmen" reylerinin "AKP"ye kaydığını söyleyebiliriz...
"Siyasetçi" olmasak da, "siyaset, ülke mes'eleleridir" düşüncesiyle "siyasî gelişmeleri" izleyen ve zaman zaman "internet"in de sağladığı imkânlarla fikirlerini aktaran ve paylaşan biri olarak; diyebilirim ki,hem de zamanında "Millî Görüş/Erbakan Hareketi"ni "yapıcı-eleştirel-çare sunucu" bir şekilde "hacimli" ve "kitabî" olarak "içeriden bakan" Prof. Mehmet BEKAROĞLU'nun, ismi geçen kitabının adını biraz değiştirerek diyorum Ki;"Saadet Partisi"nde ve tabiki "Millî Görüş/Erbakan Hareketi"nde yaşanılan "KURTULMUŞ İSTİFASI" ile "Millî Görüş/Erbakan Hareketi'nin SONU" göründü...
Bundan sonraki gelişmeler, Saadet Partisi'ni daha da "sekte", daha da "devre dışı" bırakacağı gibi, "sosyolojik" olarak da AKP'ye ekleneceğini; "kimliksiz siyaset" yapan AKP'nin de yine de eninde-geçinde "kimliksiz siyaset yapan partiler mezarlığı"na defnedilmesi ile "Türk Siyaseti"nde bu "siyasal İslam/merkeze siyaseti koyan İslamcı" damarın da izale olacağıdır...
Yaşayanlar da şahid olup görecekler...
Son olarak; kanaatim odur ki, "adı küçük, mefkûresi büyük" ve "referandum" da "eksik ise tamamlayın da evet diyelim" diyemeyen "YAZICIOĞLU HAREKETİ"nde de, "benzer" gelişmeler yaşanılacağıdır...
02.10.2010
İsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com