Powered By Blogger

25 Mayıs 2011 Çarşamba

BÜYÜK FACİA-BÜYÜK VAKIA Yahut "SAĞIN NAMUSU"


BU BİR "İSMET GÜLTEKİN"İN YORUMUDUR...
"HAKK'IN HATIRINI ÂLİ TUTMAYI" AMAÇLAMAKTADIR...

BÜYÜK FACİA-BÜYÜK VAKIA Yahut "SAĞ'IN NAMUSU"

Evet, daha bilmem kaç tane basitce de olsa "solcu" diyebileceğimiz "aydınlar"ın, Türkiye seçim tarihinin en ehemmiyetli "vetiresinde/sürecinde", "Emek ve Demokrasi Platformu Adayları" ile "BDP'nin Bağımsız Milletvekili Adayları"na  desteklerini" 'deklare" ettikleri açıklamalardan nice zaman" önce, 13.Nisan.2011 tarihli "Ülkücü Alperen Kadrolar 'Meclis'e" başlıklı yazımız ile "safımızı" belirlemiştik..
Gerek bu yazımızda, gerekse "Niye 'Siyasî Propagandaları'nı Kürtçe Yap(a)mıyorlar?" başlıklı yazımızda, hele de bu "Niye Kürtçe Konuşamıyorlar?" mevzûlu yazımızda,rahmetli Kabaklı Hoca'mızın tabiri ile "basit herifler"in "kaset tezgâhı"na yönelik kanaatlerimi sıcağı sıcağını "yazarak düşünme metodu" çercevesinde dile getirmiştim...
Maalesef "basit herifler"in "çukurca tezgâhı" da olsa, ortada "Ülkücü Hareket" namına hattâ "Ülkücü Alperen Hareket" namına, "büyük bir facia"  var ve yaşanılan "fiilî durumlar" da  bir "vakıa"yı, hem de "büyük bir vakıa"yı ortaya sermektedir...
"Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi-Teori" isimli eseri ile ve son zamanlarda "Türk Milliyetçiliği Fikir Hareketi'nin 2011'lerdeki hâl'i pür melâli"ni ortaya koyan; "Türk Milliyetçiliği Fikir Hareketi, tarihinin en cılız dönemini yaşamaktadır" "öz-eleştiri"yi çağrıştırır daha nice "tesbitler"i ile tanınan, bilinen nam-ı diğer "Ayhan TUĞCUGİL"in "Ülkücü Hareket"in, "Milliyetçi Hareket"in, hattâ diyebilirim ki "Büyük Birlik-Yazıcıoğlu Hareketi"nin gençlerine kazandırmak istediği mevcut vakıaları anlamaya yönelik "ilmî zihniyet metodu"nun, "analitik düşünce"nin, yaşanılan "büyük facia" ve tabii "büyük vakıa"yı anlamada gerektiği ve yeterli ölçüde, "en üst düzey", "en üst seviye" erbabı tarafından dillendirildiğini ve uygulandığını söyleyebilmek asla ve kat'a mümkün değildir ve böyle bir "mentalite" de, yapılan "malum açıklamalar"ın da gösterdiği üzre "muhal ender muhal" olmuştur...
Şayet, böyle bir "facia" ve böyle bir vakıa" Türk siyasî tarihinin en ehemmiyetli "seçim vetiresi"nde değil de, daha "sakin", daha "dingin", daha "rahat" bir "vetire"de ortaya çıksa idi, ben inanıyorum ki,yaşanılan "büyük facia"yı, yaşanılan "büyük vakıa"yı anlamak daha "kolay" olacaktı..Ancak 2011'deki "müthiş" denilecek "seçim süreci", sağlıklı değerlendirmelerden de, önce "Hareket"in "yetkili ve sorumluları"nı, sonrada "Ülkücü tabanı" menfî istikamette etkilemektedir...
Neticede ortaya serilen "büyük facia", ortaya serilen "büyük vakıa", "şanlı" ve "destanlaşan bir hareket" de olan "Ülkücü Hareket"e, "Milliyetçi Hareket"e, hatta "Ülkücüler, dünün Alperenleri; Alperenler bugünün Ülkücüleri" "düşüncesinde olan ve asla "Ülkücü olmakla, Alperen olmayı" birbirinden "ayrı" görmeyen, "hareket'in düşünce adamları"ndan Prof. Mustafa ÇALIK'a ait tabir ile "Ülkücü Alperen" terkibini "camiâ"ya hâlâ "yakışır" bulan biri olarak, yine de böyle bir "büyük facia"da, böyle bir "büyük vakıa" da, en "ideal söylem" ve en "ideal duruşu",günümüzde, 2011'ler Türkiye'sinde bile hâlâ "MHP'den kopartılışları"nın "muammalığı" devam eden "Büyük Birlik Hareketi-Yazıcıoğlu Hareketi", son iki yılda çokca dillendirilen tanımlama ile "Muhsin YAZICIOĞLU'NUN Arkadaşları"nın "söylem" ve "duruşları", "eylemleri", takdire şayan derecede "seviyeli" ve "mukadderat" namına da "akilâne" ce olduğu  müşahede edilmektedir...
BU BİR "İSMET GÜLTEKİN"İN YORUMUDUR...
Evet, bütün bu yazdıklarım ve yazacaklarım benim yorumlarımdır.AKP'den bile eski 19 yıllık siyasî partiyi, bizzat "oyları" ile desteklemiş, "gönül vermiş", "gönlünü sandığa yansıtmış", yeri geldiğinde de rahmetli Şehid Muhsin Başkan'ın kazandırmaya çalıştığı,"Edilley-i Şer'iye dışında herşey eleştirilebilir" düşüncesi ile "Genel Başkanları"nı ve mevcut "A Takımı"nı sesli veya kısmen yazılı "eleştirebilmiş" bir "seçmen yurttaş" olarak da ve yine kendini "ruhlar âleminden beri Ülkücü" olarak tarif eden, çocukluğu, gençliği "Ülkücü Alperen Teşkilatlar" da geçen bir "seçmen yurttaş" olarak da, böyle bir yazı yazma hakkını kendimde bulmaktayım...
Yaşanılan "son durum" itibari ile "oy veren, vermeyen", "gönlünü sandığa yansıtan, yansıtmayan" ancak "efkâr-ı umumiyeyi/ fikirler camiâsını/kamuoyunu" yönlendirme ve etkileme mevkilerinde olanlar, âdeta birbirleriyle yarış edercesine, adetâ "tekerlek kırılınca yol gösteren çok olur" dedirtircesine, "Ülkücü Hareket"in, "Milliyetçi Hareket"in, hattâ "Nizam-ı Âlem Ülkücüleri" ile de dolu "Muhsin YAZICIOĞLU'nun Arkadaşları"nın "Hareket"ine "akıl vermeyi", tabiri caizse "akıl hocalığı" yapmağı sürdürmektedirler. Hattâ "siyasî tarihimizin en kritik seçimi" öncesinde "AKP'den Milletvekili Adayı" olmayı "tasarlayanlar, şimdiler de "Neo- MHP" diyebileceğimiz "yapı" da "mevki" kapmanın "telaşı", "paniği", "yarışı" içine girmiş bulunmaktadırlar...
"Mankurtlaşan", "Millî Sembol"ümüz " Bozkurt"u, "Kangal Köpeği canım" diyecek kadar; "Davadan döneni vurun!"u bir "asker çocuğu" olarak da "Marksist"cesine, "Sosyalist"cesine "yorumlayacak" kadar "seviye" ve "zihniyet sapmaları" na gark olmuş "TÜRKÖNE"lerden; "dava dava" deyip duran, "dava ahlakı"ndan "dem vuran, halbuki neredeyse şimdilerde "Başbakan olmak hevesi" ile bir "demokrat" partinin "Genel Başkanlığı"na "soyunmuş olan; "Hareket"i "yakın markaja" almışlardan "Emin PAZARCI"ların suâlleri karşısında "asabı bozulan", yazdığı kitabı "Ülkü Yolu" ile "Ülkücü Hareket"in adetâ bu "el kitabı"nı bile kaç defa "tekzip" etmiş olan, "yalanlamış" olan Namık Kemal ZEYBEK'lerden, benim tabirim ile nam-ı diğer eski Kahta kaymakamı'ndan daha "beter" konumlara sürüklenen İrfan SÖNMEZ'ler...
Netice itibarı ile hani "sonuçta" derler ya;yaşanılan "büyük facia"yı,yaşanılan "büyük vakıa"yı sahiden "ilmî zihniyet metodu"nu, "analitik düşünce"yi kullanarak "değerlendirmeler, "yorumlar" yapan "düşünce adamları", "kalem erbabları" da mevcut: Ahmet TAŞGETİREN'lerden, Nuh GÖNÜLTAŞ'a, Emin PAZARCI'lardan Rauf TAMER'e,Vedat BİLGİN'lerden "dinsiz" Ahmet ALTAN'lara kadar...
Ancak "vakıa"ya "kendi çıkar" çercevesinden bakan "kalem sahipleri" de mevcut. Daha geçen aylarda yaptığı "buluşmalar" ile adı adetâ" Mücadeleci Hüseyin"den "APO'cu Hüseyin"liğe "terfi" eden ve "kamuoyu"ndan "özür "dilemek mecburiyetinde kalan GÜLERCE'nin; 23. Mayıs .2011 tarihinde, dün sabah, "STV"deki saat 10'lar civarında "canlı yayın" da yaptığı ve hiçbir "ses kaydı"na, hiçbir "görüntü"ye yani hiçbir "hukukî delile" dayanamayan ve yine adetâ "Bu Bir "Hüseyin GÜLERCE" Yorumudur" dedirten açıklamasındaki,yaşanılan "büyük facia"yı, yaşanılan "büyük vakıa"yı;"Çok profesyonelce iş...CHP'ye operasyon yapanlar ile MHP'ye operasyon yapanlar aynı el, aynı zihniyet...MHP, sonuçta Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Abdullah GÜL'ü destekledi, Başörtüsü mes'elesine sahiplendi ve bu iki durum (her ne kadar 12 Eylül Referandumun da "hayır" da demiş olsalar) not edildi...Bu bir 'vesayet' operasyonudur"..."açıklamaları...
"Kanıt", "delil", "ispat", "bürhan" ise elbetteki "yok..."
"Hukukî dil" derler ya, o zaten yok!
Sadece ve olsa olsa geçenlerde, bilmem hangi tarihte, "Taraf"ta yayınlan bir ropörtajda ilk defa dillendirilen ve adetâ "Gülen Hareketi Partisi" dedirten, şimdilerdeki AKP'deki 90 civarındaki "cemaa"tin" Milletvekili adaylarını ve tabii" vesayet" deyince, "odun'lardan", "ceket'lerden", "eşekliğe" terfi eden "tanımlamaları" çağrıştıran, Prof. Ümit ÖZDAĞ'ın "2. Tek Parti Vesayeti" değil elbette; "Askerî Vesayet..."
Küre-i Arz'ın bir "ülke"sine şayet böyle bir "askerî vesayet" varsa-ki maalesef var olduğunu söyleyebiliriz- "millet desteği"ni almış bir "siyasî irade" nasıl "sonlandırmalıdır"ın cevabını "harbice"sine veremeyecek "konum"daki "Tek Başına İktidar"ın adı bile "Pasif Devrimciliğe", "Devlet'in Partisi"ne, "Sistem'in Partisi"ne çıkmadı mı Allah aşkına???
Dokuz yılı bulan "Tek Başına İktidar" döneminde, "hükûmeti illegal/cuntacı/Nusayri/Arap Alevîliği Zihniyeti" ile "al aşağı etmeyi" tasarladıkları, nice "hukukî karineler"le sabitleşmiş "Balyoz Davasının 1 Numaralı Sanıkları" bile bu "seçim süreci"nde, "Bağımsız Milletvekili Adayı" olarak "Hukuk"un, "Hukuk Devleti"nin içini boşaltmadı mı Allah(c.c.) aşkına?!
"SOLUN NAMUSU"-"SAĞIN NAMUSU"
12 Eylül 1980 öncesi bir "Ülkücü Genç":
-Gazeteci-kitapçı ağbi be, "Solun Namusu" var mı?
Cevap:
- Yok be kardeşim, "Solun Namusu" kalmadı, bitti!
Kitabın olmadığını bildiği hâlde sadece yukarıdaki cümleyi tekrar tekrar işitmek için, başka bir gün yine:
- Ağbi be, "Solun Namusu" var mı?
- Yok be kardeşim, "Solun Namusu" kalmadı, bitti, dedik ya!
Ve 25 Mayıs 2011'ler Türkiyesi...
Ve bir başka "zihniyetli genç":
Aynı suâli yöneltiyor:
- Gazete bayii sahibi ağbi be, "Sağın Namusu" var mı?
Cevap:
- Yok be kardeşim, "Sağın Namusu" da kalmadı, bitti!
Kitabın olmadığını bildiği hâlde sadece yukarıdaki cümleyi tekrar tekrar işitebilmek için, bir başka gün, yine:
- Ağbi be, "Sağın Namusu" var mı?
Cevap:
- Yok be kardeşim, "Sağın Namusu" da kalmadı, bitti!

İşte, bilhassa "toplumu" depolitazyon/politikadan,siyasetten uzaklaştırma projeleri ile "Tan Gazeteleri" ile 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi sonrası uygulanan "projeler" "kir dolu", "pislik dolu" "kirli yemişleri"ni veriyor!
Ve Rauf TAMER'in "kir dolu", "pislik dolu", "lağım dolu" "Çömlek Patladı" "reeli" ile de "Sağın Namusu" da 'sonlanmış olmuyor mu?
"Devlet'in en tepesi" bile yaşanılan "büyük facia"yı, yaşanılan "büyük vakıa"yı, he ne kadar "Şantaj-Çirkin" olarak değerlendirse de, yaşanılan "Ülkücü Ahlâk" açısından "büyük facia", "büyük vakıa" değil mi?
25.Mayıs.2011
İsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

10 Mayıs 2011 Salı

NİYE "KÜRTÇE PROPAGANDA" YAP(A)MIYORLAR?


NİYE "KÜRTÇE PROPAGANDA" YAP(A)MIYORLAR?
Bu zamana kadar ki "seçim sath-ı mailleri"nden ve "seçim vetireleri"nden çokca farklı bir "Milletvekilliği Seçimi Vetiresi" yaşamaktayız.
Elliye merdiven dayamış olanlar, hiç böyle bir "seçim vetiresi"ne şahid olmamışlardı.
"Çılgın projeler"den, "uçuk vaatler"den, "belden aşağı vurmalar" diye de ifade edilen "ahlâksızlıklar"ın "deşifre" edilmesine kadar, çokca "tuhaflıklarla" ve tabiî "reel politik" diye de tarif edilen "acı gerçekler"e de tabiri caizse "şahid" olmaktayız...
Bundan tam 19 yılı aşan bir zamanda;"Bizleri kirli sisteme entegre etmek istiyorsunuz..Bizler, sapına kadar 'Anadolu Çocukları', asla ve kat'a kirli sisteme entegre olmayacağız..'Kol kırılır, yen içinde kalır' düşüncesini asla ve kat'a kabul etmiyoruz..'Kırıla kırıla artık kol da kalmadı..' Bizim 'İslâm dâvâ"sı gibi bir "dâvâ"mız var", deyip; "yolları"nı ayıran "Muhammedî Gül Sevdalısı", "Nizâm-ı Âlem Kervanı"nın yaşadığı "o ilk vetirelere", fiilen ben de, İstanbul'da olmam hasebiyle şahid olmuştum, anladığım ve kavradığım kadarı ile sapına kadar "desteklemiştim" ve hâlâ da sapına kadar "desteklemekte"yim de..
2011'ler Türkiye'sinde "kirli sisteme entegre" oldukları da; "millî seküler zihniyetin kal'ası" oldukları da gün gibi aşikâr derler ya, aynen "aşikâr" olmuş; Ülkücü Alperen Hareket'in, maalesef "en ahlâksız" zihniyetlilerce de "işgal" edilmiş, güya "Büyük/Kitle Partisi M.H.P."de yaşanılan "kaset vakıaları" ile dolu bir "seçim vetiresi"ni hâlâ yaşamaktayız..Ve artık "susma"nın, "herşeyi sineye çekmenin", hele hele "kol kırılır, yen içinde kalır" demenin asla ve kat'a zamanı değildir.."Genel Başkan" seviyesinde, yaşanılan "kaset vakıaları"nı, "ahlâksız", "rezil/müptezel olguları", kendi tabanını, "M.H.P. tabanını", adetâ "yatıştırmak", "sübvanse"edercesine, mevcut "siyasî irade"ye ve "okyanus ötesi"ne atılmış olmanın hiçbir mânâsı kalmadı..
Ben şahsen bu "seçim vetiresi"nde, "Ülkücü Alperenler Meclis'e" diyen ve ne pahasına olursa olsun; sakın ola ki "Ülkücü Alperen Hareket"in "kitle partisi" olan "M.H.P.", "baraj altında" kalmasın, mutlaka "Meclis'te temsil edilsin", demeyeceğim..
"12 Eylül 2010 Referandum Vetiresi" ile "Ülkücü Alperen taban"da yaşanılan" şaşkınlıklardan, "M.H.P. Genel Başkanı"nın çeşitli şekil ve isimlerle tanımlanacak "söylem" ve "eylem"leri sebep olmuştur..
"Ruhlar âleminden beri kendimi Milliyetçi-Ülkücü-Alperen" gören ve bu "duruş" ve "zihniyet-yaşayış" bütünlüğümü "kendi çapımda" gerçekleştirmeye çalışan biriyim..."Siyasî rakipler" diyebileceğimiz şahıslar tarafından sürekli dillendirilen; "M.H.P. Üst Düzey Yönetimi" lakırdılarına "hiç mi hiç" iltifat etmiyor;"ne varmış M.H.P. üst düzey yönetimi"nde?, diyordum...
Neler yokmuş ki???
Rahmetli şairin; "dediklerin çıktı ihtiyar bacı" dercesine, "dedikleri", "denilenler" ne kadar da "doğru", ne kadar da "reel/gerçek" hâllermiş!!!
Ben, bazı "tarihçiler"in dillendirdiği gibi, "kızarak" çizgimi veya "siyasî parti"mi değiştirmem...
Ben, "edilley-i şer'iye dışında herşey tartışılır" diyen ve zaman "kafası zonk zonk zonklayan", sorgulamalar, eleştirel düşünceler, öz-eleştiriler getiren ve bunu da, 1980'den 2011'e, yazılarımla, ispatlayan biriyim...
"Ülkücü Alperen Hareket"; "Ülkücü Alperen" deyip;"Ülkücüler, bugünün Alperenleri; Alperenler, bugünün Ülkücüleri" deyip; asla "parti" ayırımına, "particiliğe" düşmeyen ve daima "partilerüstü" düşünüp "Ülkücü" kalmaya, "Alperen" kalmaya, "Ülkücü Alperen" kalmaya çalışan biriyim...
Sadece böyle bir "zihniyet" sahibi olduğumdan ve "zihniyet"imin icabını da "yaşamaya" çalıştığımdan; kendi çapımda, "başıma gelmedik de" kalmadı!!!rnBen, asla ve asla "Ülkücülükten", "Alperenlikten" "geçinen", "nemalanan" "mafyacı zihniyet"lerden, "çeteci düşünce" sahiplerinden hiç olmadım, inşaallah bu yaşımdan sonra da olmam!!
Ondokuz yıldır daima "M.H.P. Zihniyetlileri"nce "dudak bükülen", "horlanan", "küçümsenen"; tıpkı "Sosyalistler" gibi, tıpkı "İslâmcılar" gibi"bakışlara" maruz kalan "Nizâm-ı Âlem Ülkücüleri" kervanında olmaktan dan gayet müsterihim, gayet huzurluyum,hiçbir vicdanî rahatsızlığım yok! Şunu niye böyle yapmışım, deyip de "keşke"lerim yok!!!
İşte, böyle "müptezellik"lerin, "rezaletler"in, "pislik"lerin "gün ışığına" çıktığı bir zamanda; hâlâ "Genel Başkan" seviyesinde "dezinformasyon"ların sergilenmesi,"ürkekcesine değil, erkekcesine hesaplaşmaya"gidilmemesi,"Ülkücü Hareket'in Mukadderatı" namına beni bir hayli yaralamakta...
Şimdi "susma zamanı değil"; şimdi "haykırma" zamanı; şimdi "seçim-meçim vetiresi" idi; bilmem ne idi, "aman Ülkücü Hareket'in kitle partisi"ne ilişmeyelim, deme zamanı değil...
Sıcağı sıcağına derler, ya, aynen, birey birey, fert fert "söylem" ve "duruş" gösterme zamanı...
Daha, "57. Koalisyon Hükûmeti "ortağı olarak yaptıkları "yanlışlıklar"ın "hesabı"nı, "adam gibi öz-eleştiri" yapıp da, "tabanı" ve "teşkilatları" ile "paylaşamayan"n bir "Genel Merkez"in "Üst Düzey Yönetimi"nden ne çıkar!!!
NİYE "KÜRTÇE PROPAGANDA" YAP(A)MIYORLAR?
Bu yazımı asıl, yukarıdaki başlığa binaen kaleme alacaktım..
"Kürtçe" mevzûnda bu zamana kadar iki elin parmağına yakın "yazı" yazdım..
12 Haziran 2011 Milletvekilliği Genel Seçimleri vetiresinde, "siyasî propagan" açısından getirilen "yenilik"lerden biri de, "Kürtçe", "Kürt dili", "Kürt lisanı" ile "siyasî propaganda" yapmanın "yasal" hâle getirilişi...
Peki, "siyasî propaganda vetiresi" başlayalı o kadar süre geçti; siz hiç duydunuz mu, "Kürtçe Siyasî propaganda" yapıldığını;"seçim mitingleri"nin "Kürtçe" konuşmalarla yapıldığını?
Niye "Kürtçe" siyasî propaganda yap(a)mıyorlar?rnDaha geçen pazar, HaberTürk gazetesinin "Tarih" ekinde; daha önceki yazılarımızda da sıkca hatırlattığımız üzere; bir "İmparatorluk" olan "Büyük Osmanlı Devleti"nin "resmî dili" "Türkçe" hatırlatması yapıldı. Tarihçi Erhan AFYONCU'nun bu en yeni hatırlatmasında zikredildiği üzere, 1876 Anayasası'nda da "resmî dil"in" "Türkçe" olduğu "madde" olarak da belirtiliyor.(x)
Çocuklar soruyor, bazen "kafaları karıncalanıyor", "nasıl yani?", diye. Evlâdım, yavrum, şimdi biz "Latin Alfabesi"ne göre "Türkçe"yi kullanmaktayız; "bir "İmparatorluk" da olan "Büyük Osmanlı Devleti" zamanındaki "Türkçe" ise "Arap/İslâm Alfabesi"ne göre yazılmış olan "Türkçe" idi...
Farklılık "alfabe"de, deyince "kafalarının karıncalaşmaları" da gidiyor...
Bence, neticede "zoraki oluşturulmuş" olan, neredeyse otuz yıllık bir "siyasî çizgi"nin sahipleri; "Büyük Ortadoğu Projesi" icabınca da, son yıllarda "Kürtçe, Kürtçe"; "Kürtçe resmî dil" olsun" "propagandaları"nı sıkca yapıyorlar. Hattâ bu hususta "ticarî hayatımız"da bile ne "düzenlemeler" yapıldı..Amma ille de "Eğitim'de iki dil", "iki resmî dil" lakırdılarını zaman zaman dillendiriyorlar..
Neymiş, "Kürtlere zulüm edilmiş..."
Neymiş, "Kürtlerin hak ve özgürlükleri kıstlanıyormuş..."
Neymiş, "Devlet" katında, "bürokrasi"de "önleri kesiliyormuş..."
Bre yavrum, evlâdım, bilmem kaç yıllık "Cumhuriyet Tarihi"mizde, sadece "Kürtlere" mi "zulüm" yapıldı?
Bence "herkese zulüm" yapıldı...
"Kürtler"den hâlen nice "Devlet Bakanları", nice "Milletvekilleri" var...
"Bürokrasi" de nice "Kürtler" var...
"Kürtoğlu Kürt Başbakanlar", "Kürt Cumhurbaşkanları" da görmedik mi?
Kaldı ki, nedir "Kürt-Türk"?
Bak, görmüyor musun, "harfleri" bile "aynı" değil mi?
"Kürtler"le ilgili yazılan "eserlerdeki "K" harfleri yerine "T" harfini yerleştir; işte bir "K" ve "T" farkı kadar "farkımız" var, demişti, yıllar önce rahmetli Osman Yüksel SERDENGEÇTi...
"Doğru" dememiş mi?
Kaldı ki, son ismi "Barış ve Demokrasi Partisi"(B.D.P.) olan ve "K.C.K", "P.K.K.", "Kandil", "İmralı" gibi "ayakları" da olan tamamiyle "Marksist-Leninist-Ateist", "Sosyalist" ve "Materyalist" olan "bu zihniyet" sahiplerinin kaçta kaçı "Kürtçe" konuşabiliyor ki?
"Kürtçe" bilmediklerinden, "Kürtçe" konuşamadıklarından dolayıdır ki, "seçim mitingleri"ni "Kürtçe" yapamıyorlar işte!!!
Bu kadar basit yahu!!!
11.Mayıs.2011rnİsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com
Dip Not:
(x) Erhan AFYONCU, "İlk Anayasamıza Göre Türkçe, Hem Resmî Dil, Hem de İşe Girme Şartıydı", HaberTürk Tarih Eki, Sayı:50, 08.Mayıs.'011

NİYE "KÜRTÇE PROPAGANDA" YAP(A)MIYORLAR?


NİYE "KÜRTÇE PROPAGANDA" YAP(A)MIYORLAR?

Bu zamana kadar ki "seçim sath-ı mailleri"nden ve "seçim vetireleri"nden çokca farklı bir "Milletvekilliği Seçimi Vetiresi" yaşamaktayız.
Elliye merdiven dayamış olanlar, hiç böyle bir "seçim vetiresi"ne şahid olmamışlardı.
"Çılgın projeler"den, "uçuk vaatler"den, "belden aşağı vurmalar" diye de ifade edilen "ahlâksızlıklar"ın "deşifre" edilmesine kadar, çokca "tuhaflıklarla" ve tabiî "reel politik" diye de tarif edilen "acı gerçekler"e de tabiri caizse "şahid" olmaktayız...
Bundan tam 19 yılı aşan bir zamanda;"Bizleri kirli sisteme entegre etmek istiyorsunuz..Bizler, sapına kadar 'Anadolu Çocukları', asla ve kat'a kirli sisteme entegre olmayacağız..'Kol kırılır, yen içinde kalır' düşüncesini asla ve kat'a kabul etmiyoruz..'Kırıla kırıla artık kol da kalmadı..' Bizim 'İslâm dâvâ"sı gibi bir "dâvâ"mız var", deyip; "yolları"nı ayıran "Muhammedî Gül Sevdalısı", "Nizâm-ı Âlem Kervanı"nın yaşadığı "o ilk vetirelere", fiilen ben de, İstanbul'da olmam hasebiyle şahid olmuştum, anladığım ve kavradığım kadarı ile sapına kadar "desteklemiştim" ve hâlâ da sapına kadar "desteklemekte"yim de..
2011'ler Türkiye'sinde "kirli sisteme entegre" oldukları da; "millî seküler zihniyetin kal'ası" oldukları da gün gibi aşikâr derler ya, aynen "aşikâr" olmuş; Ülkücü Alperen Hareket'in, maalesef "en ahlâksız" zihniyetlilerce de "işgal" edilmiş, güya "Büyük/Kitle Partisi M.H.P."de yaşanılan "kaset vakıaları" ile dolu bir "seçim vetiresi"ni hâlâ yaşamaktayız..Ve artık "susma"nın, "herşeyi sineye çekmenin", hele hele "kol kırılır, yen içinde kalır" demenin asla ve kat'a zamanı değildir.."Genel Başkan" seviyesinde, yaşanılan "kaset vakıaları"nı, "ahlâksız", "rezil/müptezel olguları", kendi tabanını, "M.H.P. tabanını", adetâ "yatıştırmak", "sübvanse"edercesine, mevcut "siyasî irade"ye ve "okyanus ötesi"ne atılmış olmanın hiçbir mânâsı kalmadı..
Ben şahsen bu "seçim vetiresi"nde, "Ülkücü Alperenler Meclis'e" diyen ve ne pahasına olursa olsun; sakın ola ki "Ülkücü Alperen Hareket"in "kitle partisi" olan "M.H.P.", "baraj altında" kalmasın, mutlaka "Meclis'te temsil edilsin", demeyeceğim..
"12 Eylül 2010 Referandum Vetiresi" ile "Ülkücü Alperen taban"da yaşanılan" şaşkınlıklardan, "M.H.P. Genel Başkanı"nın çeşitli şekil ve isimlerle tanımlanacak "söylem" ve "eylem"leri sebep olmuştur..
"Ruhlar âleminden beri kendimi Milliyetçi-Ülkücü-Alperen" gören ve bu "duruş" ve "zihniyet-yaşayış" bütünlüğümü "kendi çapımda" gerçekleştirmeye çalışan biriyim..."Siyasî rakipler" diyebileceğimiz şahıslar tarafından sürekli dillendirilen; "M.H.P. Üst Düzey Yönetimi" lakırdılarına "hiç mi hiç" iltifat etmiyor;"ne varmış M.H.P. üst düzey yönetimi"nde?, diyordum...
Neler yokmuş ki???
Rahmetli şairin; "dediklerin çıktı ihtiyar bacı" dercesine, "dedikleri", "denilenler" ne kadar da "doğru", ne kadar da "reel/gerçek" hâllermiş!!!
Ben, bazı "tarihçiler"in dillendirdiği gibi, "kızarak" çizgimi veya "siyasî parti"mi değiştirmem...
Ben, "edilley-i şer'iye dışında herşey tartışılır" diyen ve zaman "kafası zonk zonk zonklayan", sorgulamalar, eleştirel düşünceler, öz-eleştiriler getiren ve bunu da, 1980'den 2011'e, yazılarımla, ispatlayan biriyim...
"Ülkücü Alperen Hareket"; "Ülkücü Alperen" deyip;"Ülkücüler, bugünün Alperenleri; Alperenler, bugünün Ülkücüleri" deyip; asla "parti" ayırımına, "particiliğe" düşmeyen ve daima "partilerüstü" düşünüp "Ülkücü" kalmaya, "Alperen" kalmaya, "Ülkücü Alperen" kalmaya çalışan biriyim...
Sadece böyle bir "zihniyet" sahibi olduğumdan ve "zihniyet"imin icabını da "yaşamaya" çalıştığımdan; kendi çapımda, "başıma gelmedik de" kalmadı!!!
Ben, asla ve asla "Ülkücülükten", "Alperenlikten" "geçinen", "nemalanan" "mafyacı zihniyet"lerden, "çeteci düşünce" sahiplerinden hiç olmadım, inşaallah bu yaşımdan sonra da olmam!!
Ondokuz yıldır daima "M.H.P. Zihniyetlileri"nce "dudak bükülen", "horlanan", "küçümsenen"; tıpkı "Sosyalistler" gibi, tıpkı "İslâmcılar" gibi "Nizâm-ı Âlem Ülkücüleri" kervanında olmaktan dan gayet müsterihim, gayet huzurluyum,hiçbir vicdanî rahatsızlığım yok! Şunu niye böyle yapmışım, deyip de "keşke"lerim yok!!!
İşte, böyle "müptezellik"lerin, "rezaletler"in, "pislik"lerin "gün ışığına" çıktığı bir zamanda; hâlâ "Genel Başkan" seviyesinde "dezinformasyon"ların sergilenmesi,"ürkekcesine değil, erkekcesine hesaplaşmaya"gidilmemesi,"Ülkücü Hareket'in Mukadderatı" namına beni bir hayli yaralamakta...
Şimdi "susma zamanı değil"; şimdi "haykırma" zamanı; şimdi "seçim-meçim vetiresi" idi; bilmem ne idi, "aman Ülkücü Hareket'in kitle partisi"ne ilişmeyelim, deme zamanı değil...
Sıcağı sıcağına derler, ya, aynen, birey birey, fert fert "söylem" ve "duruş" gösterme zamanı...
Daha, "57. Koalisyon Hükûmeti "ortağı olarak yaptıkları "yanlışlıklar"ın "hesabı"nı, "adam gibi öz-eleştiri" yapıp da, "tabanı" ve "teşkilatları" ile "paylaşamayan"n bir "Genel Merkez"in "Üst Düzey Yönetimi"nden ne çıkar!!!
NİYE "KÜRTÇE PROPAGANDA" YAP(A)MIYORLAR?

Bu yazımı asıl, yukarıdaki başlığa binaen kaleme alacaktım..
"Kürtçe" mevzûnda bu zamana kadar iki elin parmağına yakın "yazı" yazdım..
12 Haziran 2011 Milletvekilliği Genel Seçimleri vetiresinde, "siyasî propagan" açısından getirilen "yenilik"lerden biri de, "Kürtçe", "Kürt dili", "Kürt lisanı" ile "siyasî propaganda" yapmanın "yasal" hâle getirilişi...
Peki, "siyasî propaganda vetiresi" başlayalı o kadar süre geçti; siz hiç duydunuz mu, "Kürtçe Siyasî propaganda" yapıldığını;"seçim mitingleri"nin "Kürtçe" konuşmalarla yapıldığını?
Niye "Kürtçe" siyasî propaganda yap(a)mıyorlar?
Daha geçen pazar, HaberTürk gazetesinin "Tarih" ekinde; daha önceki yazılarımızda da sıkca hatırlattığımız üzere; bir "İmparatorluk" olan "Büyük Osmanlı Devleti"nin "resmî dili" "Türkçe" hatırlatması yapıldı. Tarihçi Erhan AFYONCU'nun bu en yeni hatırlatmasında zikredildiği üzere, 1876 Anayasası'nda da "resmî dil"in" "Türkçe" olduğu "madde" olarak da belirtiliyor.(x)
Çocuklar soruyor, bazen "kafaları karıncalanıyor", "nasıl yani?", diye. Evlâdım, yavrum, şimdi biz "Latin Alfabesi"ne göre "Türkçe"yi kullanmaktayız; "bir "İmparatorluk" da olan "Büyük Osmanlı Devleti" zamanındaki "Türkçe" ise "Arap/İslâm Alfabesi"ne göre yazılmış olan "Türkçe" idi...
Farklılık "alfabe"de, deyince "kafalarının karıncalaşmaları" da gidiyor...
Bence, neticede "zoraki oluşturulmuş" olan, neredeyse otuz yıllık bir "siyasî çizgi"nin sahipleri; "Büyük Ortadoğu Projesi" icabınca da, son yıllarda "Kürtçe, Kürtçe"; "Kürtçe resmî dil" olsun" "propagandaları"nı sıkca yapıyorlar. Hattâ bu hususta "ticarî hayatımız"da bile ne "düzenlemeler" yapıldı..Amma ille de "Eğitim'de iki dil", "iki resmî dil" lakırdılarını zaman zaman dillendiriyorlar..
Neymiş, "Kürtlere zulüm edilmiş..."
Neymiş, "Kürtlerin hak ve özgürlükleri kıstlanıyormuş..."
Neymiş, "Devlet" katında, "bürokrasi"de "önleri kesiliyormuş..."
Bre yavrum, evlâdım, bilmem kaç yıllık "Cumhuriyet Tarihi"mizde, sadece "Kürtlere" mi "zulüm" yapıldı?
Bence "herkese zulüm" yapıldı...
"Kürtler"den hâlen nice "Devlet Bakanları", nice "Milletvekilleri" var...
"Bürokrasi" de nice "Kürtler" var...
"Kürtoğlu Kürt Başbakanlar", "Kürt Cumhurbaşkanları" da görmedik mi?
Kaldı ki, nedir "Kürt-Türk"?
Bak, görmüyor musun, "harfleri" bile "aynı" değil mi?
"Kürtler"le ilgili yazılan "eserlerdeki "K" harfleri yerine "T" harfini yerleştir; işte bir "K" ve "T" farkı kadar "farkımız" var, demişti, yıllar önce rahmetli Osman Yüksel SERDENGEÇTi...
"Doğru" dememiş mi?
Kaldı ki, son ismi "Barış ve Demokrasi Partisi"(B.D.P.) olan  ve "K.C.K", "P.K.K.", "Kandil", "İmralı" gibi "ayakları" da olan tamamiyle "Marksist-Leninist-Ateist", "Sosyalist" ve "Materyalist" olan ""bu zihniyet" sahiplerinin kaçta kaçı "Kürtçe" konuşabiliyor ki?
"Kürtçe" bilmediklerinden, "Kürtçe" konuşamadıklarından dolayıdır ki, "seçim mitingleri"ni "Kürtçe" yapamıyorlar işte!!!
Bu kadar basit yahu!!!
11.Mayıs.2011
İsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com