Powered By Blogger

4 Kasım 2011 Cuma

HALİDE NUSRET ZORLUTUNA'NIN (ŞANLI)URFA YILLARI


HALİDE NUSRET ZORLUTUNA’NIN
(ŞANLI)URFA YILLARI

Evet, Türkiye’mizde de esen “küreselleşme rüzgârları”, “Yeni Dünya Düzeni”nin de “dayattığı” konseptler/anlayışlar, Milliyetçi-Ülkücü düşünce adamlarını “unutturduğu” gibi, Milliyetçi-Ülkücü düşünce kadınlarımızı da “unutturmakta…”
Artık, “Arap Baharı”nın bile aslında ve gerçekte bir “Büyük Ortadoğu Projesi Baharı” olduğu, U.S.A.’ın yetkililerinin yazdığı kitaplarda bile “deklare” ediliyor..Kaldı ki, 1946’larda, 1950’de de, “benzer” şekilde ve “konjönktürel zorlamalarla” geçtiğimiz “Demokrasi”mizin de, aslında ve gerçekte ne kadar da “zoraki”, “istemeye istemeye” olduğu, neredeyse her bir yıla düşecek “darbeler” den de belli değil mi?
Hâlen de “fikirler”, “ideolojiler” “vadisi”nde veyahut “fikirler, düşünceler camiası”n da, ödenilen “bedeller” ile de  Türk tarihi, kültürü ve İslamiyet gibi beslendiği kaynaklar itibariyle de “en kuvvetli fikriyat” olan “Türk Milliyetçiliği Fikir Hareketi”, “Ülkücü Hareket”in ve tabii “öncü düşünce adamları”nın, “öncü düşünce kadınları”nın “toplum” üzerindeki müessiriyeti “kırılmak” ve adetâ “toplum” ile “buluşmaları” engellenmek istenilmektedir. Sanki yaşadıkları her yer ve mekânda, en “tıfıl”lları bile hiç mi hiçbir “iz”, “bir işaret”, bir “eser” bırakmamış gibi, “yok”luklara adetâ gark edilmek istenilmektedir, diye düşünüyorum..Bir de “ekonomi beslenme” itibariyle ifade edersek ve bu konuda sahasında “uzman” olan “Yılmaz DİKBAŞ”ı da hatırlarsak; Cumhuriyet’imizin “ilk” ve “son” yıllarında, “ecnebî fonlarla beslenilmemiş” bir fikir-düşünce adamları ve kadınları olmaları bile, onların  sadece lafta değil uygulamada da ne derece “Milliyetçi-Ülkücü düşünce adamı”, “Milliyetçi-Ülkücü düşünce kadını” olduklarını ispatlamaya yeter de artar bile..
                                                 MEVKÛTE BOLLUĞU ile DOLU YILLAR
1970’lerden itibaren başlayan gazete, dergi, kitap neşriyatının bolluğu, okuma ve tabii yazma iştiyakının en üst seviyelerde olduğu yıllar; 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi ardından da sürmüştü, diye düşünüyorum. Ne de çok kağıtlara basılı yazılı Milliyetçi-Ülkücü yayın organlarımız vardı be! Haftalık, SÖZCÜ dergisi, Yeni HİZMET dergisi, Hizmet İçin Yeni HAMLE dergisi, aylık TÖRE dergisi, Kayseri’den çıkan DOĞUŞ EDEBİYAT, Konya’dan çıkan Konevî  dergileri, üç aylık Millî Eğitim ve Kültür Dergisi gibi “en zor yıllarda” kağıda basılı, yazılı çok sayıda yayın organlarımız vardı..Bir yazımın da başlığı olan; şimdilerde “mevkûtesiz bir fikriyat, mevkûtesiz bir hareket” e döndük!
İşte o yıllarda, TÖRE dergisi, Milliyetçi-Ülkücü perspektiften yazılarla, günümüzde “aktüel” denilen mes’elere cesurca yaklaşan ve çareler ortaya koyan yazılarla dolu bir mecmua idi. Hâlâ hatırlarım; bir sayısının kapağı, boydan boya rahmetli Halide Nusret ZORLUTUNA’nın fotoğrafı ile çıkmıştı..
Her ne kadar, “çok zikzaklı” bir şekilde “büyümüş” veya “büyütülmüş” olan “Gülen Hareketi” mensuplarınca, “tersinden Marksizm” diye “karalasalar da”, yayınlandığı yıllarda ve şimdilerde de “sistemli bir bakış” kazanmamıza “katkı” yapmış olan nam-ı diğer Ayhan TUĞCUGİL’in, “Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi-Teori” isimli eserin yazarının eşinin de Emine IŞINSU ÖKSÜZ olması, annelerinin de rahmetli Halide Nusret ZORLUTUNA oluşu, hafızama nakşedilmiş…
Geçenlerde, bulunduğum yerde, “Urfa Şairleri- Cumhuriyet Dönemi” isimli mahallî/yerel bir çalışmayı okurken de; “Halide Nusret ZORLUTUNA’nın Şanlıurfa Yılları” araştırılmalı, diye “not” da düşmüştüm..Şanlıurfa’daki öğretmenlik yıllarında, ne de çok sayıda “Şanlıurfalı Edebiyatçılar”ın yetişmesinde “emeği” olmuş, diye düşünmüştüm. S:Sabri ERGENÇ’ler, Halil GÜLÜM’ler, Ükkaş ÜLGEN’ler…Zihnimde böyle bir suâlin varlığı ile de dolu iken, “dinsiz Ahmet”in gazetesi “Taraf”ın verdiği ve bazen muhtevası ile birlikte kağıt kalitesini ve “görselliği”ni, mizanpajına çok beğendiğim “K Dergisi”nde de, “Eşinin Gözünden Halide Nusret ZORLUTUNA”(*) yazısını okuyunca, bu yazıyı yazmak da elzem oldu.
TİMAŞ yayınlarınca neşredilen “Eşlerine Göre Edebiyatçılarımız”isimli eserden geniş bir özetin yer aldığı yazıda, rahmetli Halide Nusret ZORLUTUNA’nın “Özel Hayatı” ile ilgili bilgiler de yer almakta. Tümgenerallikten emekli olan “Aziz Paşa “ hem de “görücü usûlü” ile evlenmiş olan rahmetli Halide Hanımefendi, “beş vakit namazını da kılarmış…” 1954’de yapılmış bir “ropörtaj”da olan  yazıda, “Şimdi Urfa’nın kurtuluşuna dair bir roman hazırlıyorum” diyen rahmetli Halide Hanımefendi, bu romanı yazıp, bitirmiş mi, bilemiyoruz…
Günümüz “internet teknolojisi”   nin sağladığı kısa araştırmamda; ömründe ilk okuduğum romanın, “Sancı”nın yazarı da olan kızı Emine IŞINSU ÖKSÜZ ile Şanlıurfa’yı anlatan “Küçük Dünya” romanı üzerine yapılmış bir “ropörtajı” okudum.. Gerek rahmetli annesinin, gerekse kendisinin “Şanlıurfa” üzerine intibalarını, düşüncelerini de anlatan “ropörtaj”da, sonradan TRT tarafından filme çekilmiş ve yayınlanmış “Küçük Dünya” romanı ile Şanlıurfa’nın anlatıldığı dile getiriliyor.(**)
                   HALİDE NUSRET ZORLUTUNA-BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ(k.s.)
Yine “internet teknolojisi”nin sağladığı “kolaylıklar” ile  Necmettin ŞAHİNER’in; “Yazarlarımızın Kaleminden BEDİÜZZAMAN” isimli eserinde de, rahmetli Halide Nusret ZORLUTUNA Hanımefendi’nin, o çok müşkilatlı yıllarda, çekinmeden ve korkmadan “Risale-i Nur Külliyatı”nı,  neredeyse hergün tevkıf edilen “Nurculara” ve “Bediüzzaman Said NURSÎ(k.s.)” hazretlerine destek çıktığını da öğrenmiş olmak,  tam bir “inanmış Türk kadını” portresini de oluşturuyor. Şu satırlar onun:” Nurcu, diyorlar da bir daha demiyorlar! Cahil, mürteci, miskin, aldatıcı... Ne bileyim, daha ne kadar kötü sıfat varsa, bu “Nurcu” kelimesinin başına yakıştırıp ekliyorlar... Yakıştırmaya çalışıyorlar amma, nafile, yakışmıyor! Dün gene, baktım, bir gazetenin sol köşesinden bir bay; alarm işareti veriyor “Medeniyet elden gidiyor, Nur neşriyatı filân yerde ekmek peynir gibi kapışılıyor; koşun, toplanın, elele verin a dostlar, başka işleri bırakın şimdi, Nurcularla mücadeleye girişin!...” diye feryatlar koparıyor! Nurculuk hakkında hiçbir fikri olmayan gençler hatta ihtiyarlar bu yaygara karşısında dehşete düşeceklerdir: “Nedir bu Nur Ri­saleleri?.. Nedir bu kapışılan tehlikeli kitaplar? Millete hırsızlığı mı, ırzsızlığı mı, komünistliği mi tavsiye ediyor?.. Yoksa ayağınızı uzatın, oturun, çalışıp ileriye gitmekten vazgeçin mi diyor? Ne diyor?
Bir zamanlar bizzat ben, Nur neşriyatı aleyhindeki propagandalardan kuşkulanmış; bu eserleri görmek istemiştim. O sıralarda Tıp, Hu­kuk, Dil-Tarih Fakülteleri’nde; Siyasal Bilgiler’de yüksek tahsillerini yapmakta olan bazı eski talebelerim, bana bu kitaplardan getirdiler. Bir de ne göreyim? Baştanbaşa fazilet, iyi ahlâk ve çalışma telkin eden Kur’ân-ı Kerîm’den, hadis-i şeriflerden feyiz almış parıl parıl öğütler; komü­nizm ile, -hâşâ!- Allahsızlıkla mücadele eden eserler...”(***)

Yazdığı bilinen eseri ile rahmetli Bediüzzaman Said NURSÎ(k.s.) Hazretlerini, “Milliyetçi-Ülkücü Gençlere” sevdirmeyi de başaran Nevzat KÖSOĞLU’nun kini olduğu kadar, Hazret-i Üstad’ın da, yüz otuz parça “kitapçık”tan, “risale”den birini dahi okumamış olanların, “resmî konseptler”in “etkileri” ile, günümüzde bilmem neredeki “Türk Ocağı Derneği”nin web sitesinde, “müsbet” yazılara bile tahammül edemiyenleri, Allah(c.c.)’a havale ediyorum..
Günümüzde Şanlıurfa Merkez’de, 2001’de, “Halide Nusret ZORLUTUNA İlköğretim Okulu”nun yapılıp, eğitim-öğretime açılmış olması da, bir “vefâ” misali olsa gerek!
Ben, bir yerlerden başladım; “Halide Nusret ZORLUTUNA’NIN (ŞANLI)URFA YILLARI”nı “yazıya geçirmeye..”
“Şanlıurfa’da şehid” edilmiş olan Konya’lı “Ülkücü Öğretmen” Mahmut BEDİR’lere kadar, “Milliyetçi-Ülkücü düşünce adamları ve kadınları”, bütün müşkilatlara rağmen, ne “güzel izler” de bırakmışlar!!!
05.11.2011
İsmet GÜLTEKİN

Dip Notlar:
(*): K Dergisi, Sayı 219, 01.Temmuz.2011
(**): www.Rehavisanat.com,Şanlıurfa’nın Kültür Edebiyat Sanat Portalı ,Emine IŞINSU, “Urfa Aradığım Şehirdi”
(***): www.haber7.com, 22.Haziran.2009 tarihli…

2 Kasım 2011 Çarşamba

"BİR FİLOZOFUN ÖZEL YAŞAMI-ZİYA GÖKALP"(*)'DEN ÖĞRENDİKLERİM


87.VEFAT YILDÖNÜMÜ HÂTIRASINA…
BİR “KEMALİST”İN GÖZÜ ile YAZILMIŞ
“BİR FİLOZOFUN ÖZEL YAŞAMI-ZİYA GÖKALP”(*)’DEN ÖĞRENDİKLERİM

Son yıllarda daha da “Tuhafistan”a dönüştürülen Türkiye’mizde, kitaplar daha da “kaldırımları” kaplamaya başladı. Hem de çok cüz’i fiyatlarla okunabilmek için, neredeyse “kaldırımlar”dan geçip gidenlere “kollarını gererek”; “Alın beni okuyun!” dercesine…
Ben de geçenlerde, sadece 1(bir) ve 1,5(birbuçuk) liraya üç kitap aldım..Ne yalan söyleyeyim, henüz okuyup bitirdiğim iki kitapdan çok “yeni bilgiler” öğrendim..”Ufkum” biraz daha genişledi, diyebilirim..
Neredeyse Milliyetçi-Ülkücü Mütefekkir ve mücadele adamı rahmetli Mehmet Ziya GÖKALP’in “87. Vefât Yılı”na denk gelen(25.Ekim.1924,de, 48 yaşında vefât etmişti) günlerde alıp okuduğum böyle bir kitap olan “Bir Filozofun Özel Yaşamı-Ziya GÖKALP” isimli eseri, internetten yaptığım kısa bir araştırma ile de “Kemalist” bir Diyarbekirli hikâye, roman yazarı da olan Aydın Esma OCAK yazmış..
OCAK’ın Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’muzdaki yaşanılan realitelerden olan “Berdel” isimli romanı, 1990’da, Atıf YILMAZ yönetmen, Türkan ŞORAY ile Tarık AKAN başrolleri ile sinemaya uyarlanmış..Rahmetli GÖKALP’in “Özel Yaşamı”, “Özel Hayatı” hakkında bilgileri de kapsayan eserini, 78 yaşında iken yazmış olan OCAK, 25. Mayıs. 2011’de, yine Diyarbekir’de, 83 yaşında iken vefât etmiş. Aydın Esma OCAK, Diyarbekir’in “köklü aileleri”nden olduğu kadar, rahmetli GÖKALP’in de “Âl”i, “akrabası” diyebileceğimiz bir “yakınlığı” da varmış!
Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin 88. Kuruluş yıldönümünü kutladığımız (29.Ekim.1923-29.Ekim.2011) günler akabinde olduğu üzre, 31(otuzbir) yılı bulan son yıllarda,”Yeni Türk Devleti”nin “kurucu fikir/kurucu düşünce” kaynağının da “fikir/düşünce öncülüğü”nü de yapmış olan Milliyetçi-Ülkücü Mütefekkir, rahmetli OCAK’ın tanımlaması ile de “Türkiye’nin İlk Filozofu” da olan rahmetli Mehmet Ziya GÖKALP; 48 yıllık ömrünün son yıllarında yaşadığı “ihmalleri”, “unutulmuşluğu”, “dışlanmışlığı” hatırlatırcasına, “Devletlûlar” tarafından hiç mi hiç “ağızlara” alınmazken, hâlâ doğduğu memleket olan “Diyarbekir” de bile anılamamaktadır. M.H.P. İstanbul İl Başkanlığı”ndaki “Ülküdaşları”nın Türk Ocağı Bahçesi’ndeki kabrinde yaptıkları “anma” da olmasa, vefât ettiği yerde de hatırlanmayacak!!!
Rahmetli OCAK’ın, “Özel Yaşamı”nı anlattığı eserinin sonlarında yapılan açıklamalarda, İstanbul Üniversitesi’nden “uzaklaştırılan” rahmetli GÖKALP; neredeyse her şeyini verdiği dönemin “Türk Ocağı” tarafından bile adetâ “unutulmuşluğa”, “yok farzedilmeye”, “ötekileştirilmeye”, “dışlanmışlığa” terkedilmiş. Eserin bu kısımlarını okuduğumda, “hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı”nı,  hayatta “çok acı gerçekler”in mevcut olduğunu bir defa daha hatırlayıp “hayıflandım…”
RAHMETLİ GÖKALP’İN EŞİ ve ÇOCUKLARI
Milliyetçi-Ülkücü camianın da “fikir-düşünce öncüsü” olan ve “Son Dönem Osmanlı Aydınları” gibi “ateşpere”, “yürekpare” fedakârlıkların “edebiyatı”nı yapmadan, cisminde müşahhaslaştırmış olan   kendi “kültür kodları”mızı “kayıtlara geçirici” ve mevcut şartlarda “kalıcı”lığını sağlayıcı “ilk çalışmalara” da imza atmış olan “mefkûre adamları”ndan rahmetli Mehmet Ziya GÖKALP’in muhterem eşinin o kadar da “güzel” olmadığını, “aksak” olduğunu, fakat “ruh güzellikleri”,” hanımefendilikler” ve kocasına karşı fedakârlıklarla dolu “Türk Kadını” olması, imredilecek ve hayrete sevkedecek bilgiler..Nereye gitse çocukları ile beraber kocasını yalnız bırakmayan fakat bu uğurda çok eziyetlere, sıkıntılara, çilelere katlanan bir “hanımefendi” olması, belki de rahmetli GÖKALP’in “aile saadeti” namına da en büyük kazancı olmuş! “Rahmetli GÖKALP’in hâlen hayatta olan çocukları var mı? Var ise ne diye onlarla da en azından vefât yıldönümlerinde geniş geniş “ropörtajlar” yapılmaz ki?”, dedirten kısımlar…
İnternet’te “Kemalist” olduğu dillendirilen rahmetli Esma OCAK, her ne kadar rahmetli GÖKALP’in “Özel Yaşamı” ile eserini sınırlasa da, eseri okuyup bitirdiğinizde, “özel yaşamı”na o kadar da geniş yer veremediğini de anlarsınız..Fakat rahmetli GÖKALP’in “intihar etme vakıası”na dair, iki tekrar ile “açıklık” getirilmeye çalışılmış..Kendisine, her dönemin olduğu gibi, o dönemin de “dar düşünceli”, “dar görüşlü” “yobaz takımları” tarafından; “Ateist Ziya”, “Haçlı Ziya”, “Dinsiz Ziya”, “Farmason Ziya”gibi “ithamlara” da maruz kalmış olan rahmetli GÖKALP’in “intihar etme teşebbüsüne”, neredeyse, yaşadığı o yıllarda, Diyarbekir’e “sürgün” gelmiş olan “meşhur”, “Abdullah Cevdet” ile sıkı denilebilecek fikir alışverişlerinin, “Cevdet”ten etkilenmelerinin sebep olduğu intibaları uyanıyor. Nitekim yine rahmetli OCAK’ın eserinin ilgili safhalarında, “meşhur Abdullah Cevdet”in “intihar teşebbüsü” sonrası “doktor” yardımları da dile getirilmiş…
GÖKALP’İN ZİNDAN HAYATI
Her mücadele adamı gibi rahmetli GÖKALP de, Diyarbekir İttihat ve Terakki Cemiyeti Başkanlığı yapması ile “takibe” alınmalar da başlamış. Daha İstanbul’da “Baytar Mektebi”ne devam ederken “Taşkışla Mehteran Zindanı”na atılması, İngilizler’ce Malta’ya sürgün edilen “Osmanlı Aydınları” arasında yer alıp, “Malta Polverista Zindanı”na atılması, 48 yıllık ömründe yaşadığı ciddî “zindan hayatları” olduğunu da hatırlatıyor. Rahmetli İkinci Abdülhamid Han “istibdadı”na, tıpkı rahmetli Bediüzzaman Said Nursî(k.s.) gibi “başkaldırmış” olan rahmetli GÖKALP; “mektep yılları”ndaki “Padişahım Çok Yaşa!” talimatına “teşkilatlı” bir tepki ile direnmiş ve “Milletim Çok Yaşa!” düşüncesi ile “haykırmış!”. “Hürriyet-Meşrutiyet-Demokrasi” taraftarlığı sergilemiş. Yine tıpkı “Son Dönem Osmanlı  Aydınları”ndan da olan Bediüzzaman Said Nursî(k.s.) gibi…
SÜLEYMAN NAZİF- ALİ EMİRİ EFENDİ
Rahmetli OCAK’ın bu eserinde, rahmetli GÖKALP’in ağızdan ağız söylenilen, anlatılan masalları, hikâyeleri, fıkraları, bilmeceleri nasıl “yazıya” aktarıp bir “kalıcılık” sağladığını, Türk kültürünün mühim kısımlarından olan “folklor”umuza da “kalıcı” hizmetler yaptığını da düşünmekten kendiniz alamıyorsunuz..Eserde, çok sayıda masallara, bilmecelere ve Nasreddin Hoca fıkralarına da yer verilmiş.
Bir dönem, 1923’ler de “Diyarbekir Milletvekilliği” yapmış olan rahmetli GÖKALP’in doğduğu şehir ile adetâ özdeşleşmiş olan dönemin Diyarbekir’inden, 400(dötyüz)’ün üstünde ilim ve fikir/düşünce adamı yetişmiş. Yine eserde, kendisi de Diyarbekirli olan Süleyman NAZİF’in İstanbul’un işgali üzerine yazdığı “Kara Bir Gün” başlıklı makalesi ile yaşanılanlar; Türk “kamus”tarihinde-ki “kamus demek, namus demektir.- çok ehemmiyetli bir yeri olan Kaşgarlı Mahmud’un yazdığı “Divan-ı lugat-it Türk” isimli “lugat”in, rahmetli Ali Emiri Efendi tarafından nasıl ve ne şekilde “kazandırıldığı” da genişçe izah edilmiş…
Ayrıca, “Kırk yıllık Kani, olur mu Yani(Hıristiyan)” sözünün de  nereden geldiğinin açıklandığı eserde, “tarihî bir bilgi” olarak; yine Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’muzun mes’elelerine ilgili zaman diliminde “çare” olabilir ümidiyle oluşturulmuş “Hamidiye Alayları”nın akıbeti de dile getirilmiş…
Bir dönem “Kemalist” Cumhuriyet gazetesinde de, “Çınaraltı Sohbetleri” başlığı ile yazılar yazdığını öğrendiğimiz rahmetli GÖKALP’in “Özel Yaşamı” ile sınırlandırılmaya çalışılmış eserin, yarı sahifelerde kadar “Diyarbekir” şeklinde yazılmasına rağmen; ileriki sahifelerde aynı itina gösterilmemiş, “Diyarbakır” olarak yazılmış. Ayrıca, günümüzde “Amed” denilmeye başlanılan “Diyarbekir” de, rahmetli GÖKALP’in “Amid” isimli gazetede de yazılar yazdığını öğreniyoruz…
Eserini, “Rahmetli GÖKALP hakkında yazılacak ‘İşte bunlar kaldı!’”, diye noktalayan rahmetli OCAK; böyle bir eseri ile en “mahrem” konuları, “özel yaşamı”, “özel hayatı” hatırlatmış olması da kayde değer!
Bir realitesi olarak “Türkçe ezan talebi”nde bulunduğunu yazması, “Turancılık Ülküsü”nü ise “Kemalist”ce yorumlaması da kayde değer!
“Vatan, ne Türkiye’dir Türklere Türkistan/ Vatan, büyük ve müebbed bir ülkedir, Turan!”
Yaşasın “Türk-İslâm Birliği Mefkûremiz!”
02.11.2011
İsmet GÜLTEKİN
(*): Esma OCAK, “Bir Filozofun Özel Yaşamı-ZİYA GÖKALP”, BİR HARF Yayınları, İstanbul Ocak 2006