Powered By Blogger

16 Ekim 2011 Pazar

"BENDEYAR" BÖYLE Mİ OLUNUR?


“BENDEYAR” BÖYLE Mİ OLUNUR?!
1980 öncesi “Ülkü Ocakları Kadrosu”ndan da olan “Haşim Hoca”, nam-ı diğer Haşim AKTEN ile de özdeşleşen bir düstur:” Hiçbir cemaate sövgü, hiçbir cemaate övgü yok! Cemaatlerüstü, partilerüstü! Anlatılmaz, yaşanır…Gözyaşı Geceleri”
“Ülkücüler kaliteli adamlardır”ı da ispatlayan “Haşim Hoca”, kimilerine göre “cumhuriyet kurulduğundan beri var olan 12 Eylül zihniyeti”ne, yani kimilerine göre “88 yaşında olan 12 Eylül”ün, 12 Eylül 1980 “formatı” sonrası, kendisine değişik bir “metod” tercih eden biri..”İslamî Camiâ “denilen “camiâ”nın bile “en zayıf” olduğu “Güzel Sanatlar” sahasında, yüzlerce “tiyatro” bile denilemeyecek şekilde isimlendirilen “yeni bir tebliğ metodu” ile “Anadolu’yu karış karış” dolaşarak, “Millî-İslamî” “mesaj”larını ulaştırdı..”Ruhların dirilişi”, “manevî uyanıklığa” ve elbette “şuurlu Müslümanlar” olmaya yönelik bir “tebliğ…”
“Yeni tebliğ metodu”nu, Konya merkezde “müesseseleştirmeyi” de biiznillah başarılmış biri “Haşim Hoca”..”Gözyaşı Dergileri”nden, “Gözyaşı Geceleri”ne…”Çağcıllık” ancak böyle olur yahut “tek hizmet sahası siyaset değildir” deyip, en güzel “siyaset”i de uygulayan biri “Haşim Hoca…”
Zaman zaman aklıma geldiğinde, “madem ki böyle müesseseleşmiş bir yapısı var, ne olurdu ki, şöyle haftalık mevkûteler de çıkarsa ve bütün Türkiye sathına neşretse” diye düşündüğüm çok olmuştur..
Bir ara yayınlanan aylık “Gözyaşı Dergisi”, ne kadar güzel muhtevalı bir mevkute idi…
Evet, biz, rahmetli Kerküklü yazar ve düşünce adamı Ömer ÖZTÜRKMEN’in de tarifi ile “Gözyaşı Medeniyeti”nin çocuklarıyız. “Gözyaşı” adetâ bizim medeniyetimiz ile özdeşleşmiştir..”Mimsiz medeniyet yani deniyet”de denilen  çağımıza “egemen uygarlığa” rağmen…
İşte, gazetelerde belki de “sürpriz” bir şekilde, “Bendeyar” sinema filminin reklamlarını okuduğumda, ne kadar da çok sevindim. “işte, dedim, şimdi de sinema sektörü ile yeni tebliğ metodunu Anadolu insanına ulaştırıyor…” Bulunduğum yerde, 15. Ekim’de, hemen “sinema”ya koştum..Girdiğim salonda adetâ sadece “ben” vardım. Maalasef salon bomboştu…
“Yazılan sinema, film kritiklerine asla va kat’a değer vermeyin ve mümkünse bizzat filmin orijinalini sinema salonunda izleyin” ‘prensibi”ni de kendine “düstur” edinmiş bir olarak; “Bendeyar”ı “pür dikkat” izlemeye çalıştım..
“İslam’da hürriyet Allah’a kul olmaktır. Bunun yolu da “Bendeyar” olmaktan, yani Allah’a “yar” olmaktan geçer” sözleri ile “filme ismini” veren kelime grubunu anladım…
“Yar”, “sevgili”, “Habib” elbetteki sadece ve sadece Rasulullah efendimiz..Bizler, hani rahmetli Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’nin de mısraları ile; “Kula kul olmak için atılmadık meydana/ Biz sadece Allah’a kulluk ederiz” dediği veya “Mefkûremiz, göklerde dalgalanan bir sancak, Allah’ın huzurunda eğiliriz biz ancak” mısralarında olduğu üzre, “Rabbimiz rahman olan Allah(c.c.)” ve  sadece ve sadece “Allah’a ibadet ederiz, Allah’a kulluk ederiz, Allah’a taparız”; yapabildiğimiz ölçülerde..Ancak cehdimiz bu yöndedir…Demek istiyorum ki, “Allah’ın sevgilisi”nden başka hiç kimse, Allah’a “sevgili”, Allah’a “yar” olamaz..Olsa olsa başka mefhumlarla ifade edebileceğimiz sıfatlamalar olabilir…
“Hafızlar, evliyalar, gaziler, şehidler, güreşçiler diyarı” “Termeli” Dr. Senai DEMİRCİ’nin de “ilk defa” sinemaya adımını atmış olması, sevindirici..Kendi adına çok memnun oldum ve “mimlenmiş” kelimeleri döküldü dilimden…
Yapılan”Bediüzzamanvâri” sohbetlerle dolu film kareleri, okunan Kur’an-ı Kerimler ve çokca “tabii-natural” görüntüler, rahatlatıyor…Ancak hiç mi hiç beğenemediğim çok sayıda film kareleri var. Neredeyse “vurdulu-kırdılı bir film” olmuş..”Silahlarla dolu” bir film..”Tedhiş-şiddet” dolu film kareleri..”Herhalde “Haşim AKTEN Hoca, ‘eski günleri’ni mi hatırlatmak istemiş?!!”, dediğim de oldu..Bazı gazetelerdeki film reklamlarında yer alan, “Türkiye’nin ilk muhafazakar süper kahramanın hikâyesi” ve “Topluma yeni çağın ideaalerini aşılayacak ruh lazım” sloganları okuduğumda, ““Bendeyar” böyle mi olunur?”, dedim..Hem “Haşim Hoca”nın adetâ “kerameti”ni sergileyen sahneler…Bizler, 1453’lerde, İstanbul’u, “kerametlerle” mi fethettik? Neydi o “dökülen toplar?” Yani, çağımızın “süper devlet”inin “ajanları”na da böyle mi karşı konulur? Hem, bizlerin ne işi olur “silahlarla?” Biz “silah”ı bir “asker” de görürüz, o kadar..”Devlet” dedğimiz “silahlı güçler” dururken, “ellerin silah tutması”, günümüz gençliğine de asla ve kat’a “rol model” olamaz, diye düşünüyorum..
“İnanıyorsan en üstün sensin” olanlar, hemencecik “silaha mı sarılmalı?”
Velhasıl, “Bendeyar” beni adetâ “hayal kırıklığı”na uğrattı..
Amma yine “bir üretim” olması babından takdire değer..Hele günümüzde “üretmek”in çok zorlaştığı bir zaman diliminde…
“Güzel Sanatlar” sahasında “sinema” olan bir “sektör”deki “üretim”i sebebiyle tebrike değer!
O kadar!!!
16.Ekim.2011
İsmet GÜLTEKİN
İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Hiç yorum yok: