Powered By Blogger

5 Ekim 2010 Salı

"KÜRTÇE", 'DİL/LİSAN' MI? 'AĞIZ' MI?


“KÜRTÇE”, ‘DİL/LİSAN’ MI? ‘AĞIZ’ MI?

İki yıl önce yazdığımız ve “Ülkücü Hareket” mensuplarının “İslamî Şuur” kazanmasına vesile olmuş, rahmetli Seyyid Ahmed ARVASÎ HOCA’mızın, vefatının 20.yılında da yâd edebilmek gayesiyle de kaleme aldığımız yazılarımızda, bilhassa “Doğu Anadolu Gerçeği” isimli eserini de hatırlatmıştık.

Ayrıca, onca eserleri arasında, “Şark’ın da Çocuğu” olarak sadece “Doğu Anadolu Gerçeği” isimli eserinde, “müstakilen” yer verdiği “Kürtçe’ye Bakışı”nı da ortaya koymuştuk.Bu iki yazımızı okumak isteyenler; www.millimefkure.com isimli sitemizdeki “Doğu Anadolu Gerçeği” ve “Arvasî Hoca’nın Kürtçe’ye Bakışı” başlıklı yazılarımızı da okumalarını öneririm..

İlk baskıları 1986’da “Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü(TKAE)” tarafından yapılan, bilahare muhtelif yayınevlerince ve nihayetinde de , 1992’de, “Boğaziçi Yayınları”nca neşredilen ismi zikredilen eserde, rahmetli ARVASÎ HOCA’nın “Kürtçe’ye Bakışı”nı, şöyle hülâsa edebiliriz:

1) “Türkiye’deki ‘Şark Mes’elesi’ ile bağlantılı…

2) “Kürtçe ayrı bir dil, ayrı bir lisân değil, ağız’dır.”

3) “Amerikalı Barış Gönüllüleri’nin ‘Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’muz’daki okullarımızın sınıflarına girerek ‘Kürtçe ayrı bir dildir, ayrı bir lisandır’ propagandaları yapılmıştır…

4) “Kürtçe, ayrı bir dil, ayrı bir lisân değil; bölgedeki kültür sürtüşmelerinin ortaya çıkardığı bir ağız’dır.”

5) “….Yol ve mektep götüremediğimiz kültür merkezlerimizle irtibat sağlayamadığımız bazı vatan parçalarında yaşayan vatandaşlarımız, bazan ‘Kurmanci’, bazan ‘Zazakî’,bazan ‘Goranî’, bazan ‘Soranî’, bazan ‘Loranî’(Lurî) denen ve hepsine de ortak olarak “Kürtçe” tabiri yakıştırılan bir “ağız”la konuşmaktadırlar.”

6) “…Emperyalistlerin ve bölücülerin ‘Kürtçe’ tabir ettikleri ‘ağz’ın’…”

7) “Bize göre, ‘Kürtçe’ tabir edilen ‘ağız’, kültür temaslarının emperyalizme dönüşmesinin acı bir meyvasıdır.”(s.26)

8) “Kürtçe” tabir edilen ‘ağız’, kültür sürtüşmeleri sonucu ortaya çıkmış, bozulmuş Türkçe’dir.”(s.29)

9) “Artık kesin olarak anlaşılmıştır ki, bugün, ‘Kürtçe’ tabir edilen ‘ağız’, daha çok Fars emperyalizmine yenik düşerek dillerini, şu veya bu ölçüde unutan Türkmen ve Oğuzlar’ın bir kısmının konuştuğu dil’dir.”(s.34)

“SON DÖNEM OSMANLI AYDINLARI” ve “BEDİÜZZAMAN’IN FARKLILIĞI”

“Yıllardır, millî düşünceye kendimce bir iz tutturmaya çalışıyorum. Bu yolda, Bediüzzaman’ı gördükten sonra , görmezlikten gelmek, benim yapabileceğim bir şey değildir”, diye, tâ on iki yıl önce yazdığı, “Bediüzzaman SAİD NURSÎ Hayatı-Yolu-Eseri, Ötüken Yayınları, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun 700.yılına armağan,İstanbul 1999” isimli eserinin “önsöz”ün sonlarını, bu şekilde tamamlayan KÖSOĞLU gibi, ben de “Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’muzun Mes’eleleri”ni anlamada, yazımızın mevzuu olan “Kürtçe Mes’elesi”ni kavramada da, “Bediüzzaman’ı görmezlikten gelemez”dim…Son zamanlardaki, “Risale-i Nur Külliyatı” okumalarım , rahmetli ARVASÎ HOCA’mızın “yanlış düşündüğü” kanaatimin oluşmasına katkı yaptı.

Bediüzzaman’ı, “Son Dönem Aydınlarımız” ‘kategorisinde değerlendiren; “o nesiller ki, Yemen’de kırıldılar, Sarıkamış’ta dondular, Irak Cephesi’nde, tifüs ve tifo’dan şehid oldular ancak tarihin kanununu değiştiremediler; Osmanlı’yı yıkılmaktan kurtaramadılar…Osmanlı yıkıldıktan sonra ise ‘son dönem Osmanlı aydınları’mızın bir kısmı etnik milliyetçiliğe sarıldı..Ancak kendisi tam bir ‘Osmanlı Milliyetçisi’ olan Bediüzzaman farklıydı..O, öyle yapmadı..’Yeni Said Dönemi’nde, kendi iç derinliğine yöneldi…” vurgulamalarını, yine aynı eserinin ‘Önsöz’ünde yapan KÖSOĞLU; aslında Bediüzzaman’ın sadece bir “müfessir” değil, “toplum mes’eleleri”ne çareler sunan bir “mütefekkir” de olduğunu; onun ‘Kürdî’ olduğu hâlde, asla ve kat’a ‘Kürtçü, siyasî Kürtçü’ olmadığını da hatırlatıyordu..

KÖSOĞLU, ismi zikredilen bu eseri ile âdeta demek istiyor ki; “Ülkücü model şahsiyet mi arıyorsunuz; işte Bediüzzaman Said NURSÎ…Alperen model şahsiyet mi arıyorsunuz; işte Bediüzzaman Said NURSÎ… Ülkücü-Alperen model şahsiyet mi arıyorsunuz; işte Bediüzzaman Said NURSΔ de, demek istiyor…

Tam bir “İslâm Fedâisi” ve tam bir “İslâm Kahramanı” da olan Bediüzzaman; Şark’ta, Bitlis, Diyarbakır(Diyar-ı berk) ve Van’da açmayı “mefkûre” edindiği “Üniversite Projesi”nde, üç dil’e yer vermek istiyordu: Türkçe, Kürtçe ve Arapça…Çünkü, Türkçe’yi çok sonraki yıllarda öğrenen ve bu sebeple “Eski Said Dönemi Eserleri”nde, Türkçe’sinin pek iyi olmadığından dolayı, kendisinin mazur görülmesini isteyen Bediüzzaman’a göre; “Arapça Vacip; Kürtçe lazım; Türkçe caiz”dir. Kendisi Fransızca , Farsça ve Rusca da bilen Bediüzzaman, bu “Üniversite Açma Mefkûresi”ne yönelik, gerek Osmanlı Devleti, gerekse yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti yöneticilerince, çok somut merhaleler katedttiği hâlde, muhtelif sebeplerden gerçekleştiremedi…

Benim “Kürtçe” mevzuundaki son kanaatim; onca makale ve eserlerinde, kendisi de “Şark’ın Has Çocuğu” olan Bediüzzaman’dan hiç bahsetmeyen-tıpkı günümüzde ‘Haricîlik ve Şiâ’ isimli eseri de olan Taha AKYOL’un da bahsetmediği üzre-rahmetli ARVASÎ HOCA ve yine “Kürtçe, aslında Türkçe’dir” ana vurgusunu işleyen “Tuncer GÜLENSOY” gibi “araştırıcılar”, “resmî konsept’e, resmî anlayışa”, hadi daha açıkcasını yazalım, “resmî ideoloji”ye, “Kemalizm “e “paralel” düşündüklerini, hiç düşünmüşler miydi ki?

Bir zamanlar, “Milliyet Gazetesi”ni geniş açıklamalarda bulunan “Netekim Paşa”, “Kürtçe’yi yasaklamakla hata yaptık” demişti…

Günümüzde, hukukî dayanağı, anayasa güvencesi olmadığı iddia edilen , “Devlet Televizyonu” “TRT-ŞEŞ”, “TRT 6”kanallarında, artık “Kürtçe” televizyon yayını yapılmakta. Hattâ Gaziantep’te, “Dünya TV” isimli bir “özel televizyon kanalı” da, ‘Kürtçe’ yayınlar yapmakta…

İran’da, Irak’ta, Ortadoğu’da ve Türkiye’mizde konuşulan ‘Kürtçe’yi, “aslında Türkçe’dir” veya “bozulmuş Türkçe’dir” demek, ilmen de ne derece doğru ki?!!

SON SÖZ

Filmlere, makalelere, televizyonlara, gazete ve dergilere “mevzu” olan “Kürt Mes’elesi”ne odaklananların hızlarını alamayıp, “Kürtçe eğitimde anadil olsun” veya “Kürtçe devletimizin resmî yazışma dili olsun” demek, ne derece “sosyolojik realiteye” uygun talepler ki?!..

Rahmetli TÜRKEŞ’in, “O bir Kürt değil, aslında Ermeni’dir.Adı da Artin Agopyan’dır” dediği “ÖCALAN” bile “Kürtçe” yazıp, konuşamazken; hattâ bu talepleri dile getiren ve “1991 Seçim İttifakının ortaya çıkardığı siyasî çizgi”nin uzantısı “BDP”li yetkililer bile doğru-dürüst ‘Kürtçe’ konuşup, yazamazken!!!

Bir zamanlar, “Selçuklu Devleti”mizin “resmî yazışma dili Farsça” idi…Böyle “sosyolojik realiteler”de, ‘Kürtçe’ nasıl…..

04.10.2010

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Hiç yorum yok: