Powered By Blogger

19 Haziran 2009 Cuma

AHMET KABAKLI HOCA ile "TEMELLERİN DURUŞMASI" ÜZERİNE SOHBET *(4)

Ahmet KABAKLI Hoca ile "TEMELLERİN DURUŞMASI" Üzerine Sohbet...

"MİLLÎ MÜCADELE İSLÂMİYET'LE KAZANILMIŞTIR"*(4)

Murat BAŞARAN:- Hocam şöyle bir soru sormak istiyorum. Mesela Ayasofya'nın kapalı tutulması, bir takım pazarlıkların, bir takım gizli antlaşmaların gizli sayfalarındaki maddelerden dolayı mıdır?Ve biz bugün bu antlaşmalara rağmen Ayasofya'yı açmaya kalksak...
Ahmet KABAKLI:- İşte tabii, demokrasi, hürriyet dediğimiz şey, millî şahsiyet dediğimiz şey burada kendisini gösterecektir. Hiç kimse bize birşey yapamaz. Belli bir pazarlık yapmışsak bile zayıf zamanımızda diyelim, esasen uygulamaya hiç bir zaman mecbur değiliz. Ancak içimizde bu millî kültüre ve İslâmiyet'e gerektiği kadar bağlılık ve aşk bulunmadığı için bunu yapmışız. Böyle bir aşk bulunsaydı, bunun da çaresi bulunurdu. Yani diyelim ki bizi icbar etmişlerdi bir zamanlar. Sonunda biz aldık, ordumuz var, donanmamız var, Allah'a bin şükür...Üniversitelerimiz var. Biz eğer istemeseydik, Türkiye hiçbir zaman bu hale gelmezdi. Demek ki biz burada hakiki aydınlardan mahrum olmanın ıstırabını yaşıyoruz. Bir takım kimseler bunu gönülden veya gönülsüz istemiş olabilirler. Yapın demiş olabilirler. Bunu yapan ve uygulayan aydınlar, buna isyan etmeyen basın, en büyük tehlikedir. Yani bir yerde iş gider vatan sevgisine, kültür sevgisine, din sevgisine, karakter sevgisine dayanır. Bunlardan mahrum bırakılmış bir aydınının yapacağı budur. Mesele budur. Yoksa bir tek şahsı, bir kaç şahsı yahut yüz, yüzelli şahsı itham etmek diye bir meselemiz yoktur. Burada birileri yapmış ve buna aydınlar razı olmuş. Alkışlamıştır bunu. Felâket de buradadır. Bence felâket budur. Çünkü yeni diktatörlere yol açılır. Bu demektir ki bu memlekette yapılan herşey yapanın yanında kalıyor. Daha tehlikeli olan budur zaten.
Yarın başkaları da yaparlar, nitekim yapmak isteyenler, yapmakta olanlar, mevcuttur. Bunu hiçbir zaman unutmayalım. Yani çok güzel sual sordunuz, hiçbir şekilde mecbur değildik. Evet, İngiliz, Amerikan arzusu olabilir. Bizans Enstitüsü'nün arzusu olabilir. Hatta cebri olabilirler. Bizans Enstitüsü para vermiş olabilir bunun için. Fakat biz bunu oyalayabilirdik, yapmayabilirdik. Efendim, biz o hale gelmişizdir ki, verilen emirleri bir bir yerine getirmişizdir. Neredeyse seve seve bu işi yapıyoruz. Sonunda başımız derde girince ancak o zaman anlıyoruz. Mesela Athenagoras Amerika'dan bize gönderilmişti. İsmet Paşa'nın zamanında. Biz onu alkışlarla karşılamıştık geldiği zaman. Sonunda Athenagoras Kıbrıs meselesinin Rum meselesinin bayrağı haline geldi Türkiye'de...Ancak öldükten sonra kurtulabildik adamdan. Bu Yakovas da onun muaviniydi. Onun adamıydı. O adamın Kıbrıs Rumlarınja yardımları vardır. Dünya Rumlarına yardımları vardır. Heybeliada dünyanın en bilgili, en şuurlu Helen papazlarını yetiştiren bir mekteptir.
Bunu kollayan ortya çıkartan vev yükselten de Athenagoras'tır. Bütün bunlar Atatürk'e rağmen-Çünkü onun devrinde Patrikhane'ye çok ters bakılmıştı- ve Lozan'a rağmen yapılmıştır. Efendim Patrikhane'ye çok ters bakan bir dönemde, sonunda nasıl olur da Bizans Enstitüsü'nün arzusuyla veya emriyle Ayasofya sessizce camiilikten çıkarılır? Tamir edeceğiz bahanesi altında, efendim yavaş yavaş camiilikten çıkarılır. Sonunda müze haline getirilir. Ve bu surette Yunanlıların ihtirası kamçılanır. Onlar bir gün yeniden Patrikhane'yi Ayasofya'da kurmanın derdine, peşine düşebilirler. Ve bugün inanınız Lozan'a karşı, Lozan'a rağmen Patrikhane ihya edilmiştir. Yarın da Ayasofya'nın peşine düşeceklerdir.
Murat BAŞARAN:- Zaten Patrikhane açılışında dağıtılan broşürde, demirparmaklıklar ardından çekilmiş Ayasofya resmi, niyetlerini ortaya koyuyor...
Ahmet KABAKLI:- Evet...Broşürü gördüm. Atina Üniversitesi rektörü geliyor ve burası bizim için ebediyyen kilisedir, diyor. Siz müze yapabilirsiniz. ama Ayasofya bizim için kilise'dir, diyor. Bayıldım adamın lafına. Tam bir Bizanslı gibi konuşuyor. Ve biz tam bir Fatih Türk'ü gibi konuşamıyoruz. Bırakınız, bir Türk gibi konuşamıyoruz.
Kısacası, burada suçlanacak olan aydınlardır. Aydınlarımızdır. Meselâ bu Ayasofya meselesine bakalım. Bizans Enstitüsü'nün zannederim tam tabirini belki söyleyemiyorum, baskıları ve arzuları üzerine bu hale getirilmiştir. Athenagoras Amerika'dan gönderilmiştir. Türkiye'ye gelmiştir. Rum meselelerini tahrik etmiş, kışkırtmıştır. Sonunda Kıbrıs faciasına kadar iş gitmiştir. Ve bugün hâlâ içinden çıkamadığımız bir derttir. Ve buna rağmen Patrikhane bugün aktif siyasî faaliyetine devam etmektedir. Yunan ihtiraslarının Megalo İdea'nın merkezi yeniden getirilmiştir. Üç uçak dolusu Yuna yetkilisi gelmiş, ayinlere katılmıştır. Biz devlet olarak katılmışızdır. Biz bu işi gizli olarak ihya etmişizdir. Bunların da yine başında Carter'ın telkinleri vardır. Halbuki Lozan gereğince bir taş üstüne taş konulamaz. Herşey olduğu yerde kalır. Yıkıldığı yerde kalır. Binaenaleyh bakınız, görüyorsunuz. Vaktiyle İngilizler bize hükmetmişlerdir. Lozan'da falan. Çünkü kuvvetli devlet onlardı. Şimdi de Amerikalılar hükmediyorlar. Yarın Ruslar edebilir. Daha evvel Ruslar etmişlerdi. Nitekim Ortodoksluğu önce Ruslar himaye etmişlerdi. Şimdi bütün bunlara karşı bir direniş göstermeyince biz, ve bunları hemen başüstüne deyip yerine getirince, onlar bize daha ağırlarını teklif ediyorlar. İşte Ermeni raporu.İşte Kürt raporu...Bütün bunlar bizim boyuneğici, bizim uysal, bizim korkak tabiatımızdan ileri geliyor. Bu tabiat da kültürümüze bağlı olmamamızdan ileri geliyor. Benim heyecanımı duyan bir adam, vatandaşın heyecanını duyan bir adam, elbetteki böyle bir Patrikhane ihyasına da izin vermez. Ayasofya'nın müze kalışını da kabul etmez. Elbette ki burası bir Türk camii'dir. Hem de nasıl bir Türk Camii'dir, Peygamber Efendimiz müjdelemiş, Fatih de rüyalarının fethi olarak gelmiş. Türk'ün ilk kızılelması Ayasofya'dır. Ve bu maalesef şimdiki hale getirilmiştir.
Türk'ün kızılelması olan Ayasofya; düşününüz k İngilizlerle Fransızlar İstanbul'u işgal ettikleri zamanda bile Ayasofya'ya yaklaşamıyor. İstanbul işgal altındayken bile Vahideddin Han, o beğenilmeyen Sultan Vahideddin, burayı Fedai Alayları ile kuşattırmıştır. Eğer İngilizler bir baskın yaparlarsa, kendilerini de camiyi de havaya uçuracaklar havaya...Böyle bir tertip içindeydiler. Bugün ise Ayasofya'yı al sen müze yap, içinde Kur'an okunan bir yer olmaktan çıkar. Mukaddes levhalarını duvardan sök...Şimdi de bir âşıkın şiirini okuyorum, diyor ki;"Üzerine Haç yazılı ntaşlar gibi inilerim..."Müslüman böyle düşünüyor. O taşlar inliyor. İslâm'ın alametlerini silmiş onu çıkarmışsın. Ayasofya'nın Hünkar mahfilinde ibadet başlamıştı. Askerî hükûmet geldi ikinci gün bunu kapadı. Yine Topkapı Sarayı'ndaki Hırka-i Saadet'te Kur'an-ı Kerim okunuyordu. Yeniden başlamıştı. Bu beş yüz senelik bir gelenekti. Yavuz'dan beri devam ediyordu. Ve o susturuldu. Ayıptır günahtır. İstanbul işgal edilmişken Ayasofya'da ezanlar okunuyordu. Her hafız bir saat olmak üzere 24 saatte 24 hafız orada Kur'an okuyordu. Bu bizim sesimizdi. Yahya Kemal diyor ki, "Evet İstanbul işgal edildi ama çok şükür Topkapı'da Kur'an sesleri devam ediyor, Ayasofya'da ezan sesleri devam ediyor..."Ancak bunlar yok olduğunda ben İstanbul'un elimizden gittiğine inanırım. Demek ki biz o zaman değil şimdi kaybetmişiz İstanbul'u. Açık olan hakikat budur. Yeniden tekrar ediyorum. Bundan hiçkimse sorumlu değildir. Gazeteciler sorumludur. Basın sorumludur. Bütün nesillerin basının. Yani üç nesil basın sorumludur. Efendim mebuslar sorumludur. Üniversite hocaları sorumludur. Türkiye'de bu işi vaktiyle önlememiş ve hâlâ önlemeyen kim varsa onların hepsi sorumludur. Hepsi suçludur. Tarih mahkemesinde cevap veremeyeceklerdir. Ben belki işte Allah'ın ve tarihin huzurunda belki bu cevabı veririm diye, "Temellerin Duruşması"nı yazdım. "Temellerin Duruşması" ile ben, bir manada öbür dünyada bana sorulacakların cevabını Türk gençleri okusunlar diye vermeye çalıştım. Tamam değildir ama tamamlayacağım Allah nasip ederse.(Nitekim de Allah nasip etti ve iki cilt halinde Türk Edebiyatı Vakfı yayınlarınca yayınlandı...)(Devamı var)

(*): Türkiye Gazetesi, 06.Ocak.1990, sayfa 7

Hiç yorum yok: