Powered By Blogger

24 Ekim 2009 Cumartesi

ARVASÎ HOCA'NIN "MAMAK GÜNLERİ-114 Günlük Maceram"(*)



ARVASÎ HOCA'NIN "MAMAK GÜNLERİ-114 GÜNLÜK MACERAM(*)"
Son iki yılda rahmetli Seyyid Ahmed ARVASÎ HOCA ile ilgili üç yazı yazdım. Bunlardan ilki, "TRT-2'DEKİ ARVASÎ HOCA PORTRESİ" başlıklı yazım; diğer ikisi de bir eserinin de ismi olan"DOĞU ANADOLU GERÇEĞİ" ile "ARVASÎ HOCA'NIN 'KÜRTÇE'YE BAKIŞI" başlıklı yazılarımdı.
Her iki yazımı da "milliyetçi camia"nın önemli dergilerine "e-mail" ile göndermeme rağmen, nedense yayınlanmadı. "TRT-2'DEKİ ARVASÎ HOCA PORTRESİ" başlıklı yazımda-ki bütün yazılarımı kendime ait blog'larımda yayınlamaktayım-,"Ah! Keşke bunlar yapılabilse, dediğim iki husus: Günümüzün tartışılan 'mes'elesi','Kürt Mes'elesi/Kürtçülük/Kürtçe' konularında, ARVASÎ HOCA'mızın -sonradan en son Bilgeoğuz Yayınlarınca da yayınlandı-Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından yayınlanan "Doğu Anadolu Gerçeği" isimli eseri odaklı "Bütün Eserleri"nin taranması ile "serdettiği" düşüncelerinin "efkar-ı umumiyeye"(fikirler camiasına) yeniden mal edilebilinmesi...Ve rahmetli Seyyid Ahmed ARVASÎ HOCA'mızın "12 Eylül Zindanları"ndaki "günleri"nin daha da "müstakil" bir şekilde genişletilebilinmesi..."diye yazmıştım.
Rabb'ül-âlemine hamdu senalar olsun ki, bu "niyet" ve "düşünceler"iminden ikisini de gerçekleştirebilmek nasip oldu. Son yıllarda rahmetli ARVASÎ HOCA'nın da eserlerini yayınlayan "Bilgeoğuz Yayınları"ndan, "Mamak Günleri-114 Günlük Maceram" isimli "eser"in çıktığını "internet ortamı"nda öğrenince; "Tamam dedim; rahmetli ARVASÎ HOCA'mızın "12 Eylül Zindan Günleri"ni "müstakilen" ele alınabilinir artık, dedim ve ortaya bu yazım çıktı.
Çok zarif bir şekilde yayınlanmış olan "MAMAK GÜNLERİ-114 Günlük Maceram-"ı hararetle okudum."Bilgeoğuz Yayınları "adına "Oğuzhan Cengiz"in yazdığı "Takdim"de; rahmetli ARVASÎ HOCA'mızın birkaç hususiyeti vurgulanmış:"...İnsanlığın ideolojik bataklıklar içerisinde çırpındığı bir dönemde kendini yetiştirerek insanları, özellikle de Ülkücü Gençleri aydınlatma yolunda durmadan çalışmış, fikir üretmiş, hep onların saadetleri için çırpınıp durmuştur..."
"Her hamle ve hareket adamı gibi ARVASÎ HOCA'nın perspektifinde, herşeyden evvel Allah(c.c.)'ın hoşnutluğu olmuş, bunu gerçekleştirmek içinde, Resulullah(s.a.v.)'i örnek alan bir hayat yaşamaya çalışmıştır."
"...Yaşadığını yazan, yazdığını yaşayan, inandığını söyleyen, söylediğine inanan ve savunduğu fikirleri her zaman ve zeminde savunmasını bilen biri olmasıdır. Bir örnek Alp-Eren, bir Peygamber Âşığı ve mirasçısı saymak asla mübalağa olmaz..."
"...ARVASÎ HOCA'yı yakından tanıyanlar, bu çabanın asla normal bir çaba olmadığını da müşahede etmişlerdir.."
"...ARVASÎ HOCA'nın milliyetçilik anlayışı, asla kana, ırka , soya dayanmaz..."
"...Kendini muhafaza etmek ve gayeden sapmak istemiyorsak, çölde kalan insanın suya duyduğu hasret kadar bu eserlere de ihtiyacı olduğunu bilmelidir. Çünkü bu eserler okuyanları gerçek ve tek çıkar yol olan Allah(c.c.)'a ve Resulu'na çağırmaktadır.
İstifade edebilenlere ne mutlu."(s.7,8)
"MAMAK GÜNLERİ"
Böyle bir "Takdim" ile güzide okurlarına sunulmakta ve rahmetli ARVASÎ HOCA'mızın tuttuğu notlardan oluşmakta. "114 gün" yani 4(dört) ay da diyebileceğimiz "Mamak Günleri"
Rahmetli ARVASÎ HOCA, "tuttuğu bu notlar"da,gözaltına alınışını, Mamak'a götürülüşünü, "Kafes" ve "Kafes Arkası" ile "Hücre"ye konuluşunu, "İstihbarat Dil Okulu"nda ve en sonda "Askerî Mevkî Hastanesi"nde geçen "günleri"ni yazmış. Eserinin 60. ve 61. sayfalarında belirttiği üzre;"Tuttuğu notların akıbetinden korkmakta", kaldı ki "İstihbarat Dil Okulu'nda iken tuttuğum kısa notları bile Mamak'ta benden aldılar, bir daha da vermediler" demekte.Demek ki o "verilmeyen notlar" ile rahmetli ARVASÎ HOCA'mızın "12 Eylül Zindan Günleri", daha da kapsamlı bir şekilde öğrenecekmişiz!Kimbilir,"İstihbarat Dil Okulu'nda tuttuğu notlar "da, neler yazılı idi?
"18 Eylül 1980,Perşembe günü, saat 17.00'de, "Samandra'ya götürülüşü"ile başlayan "Gözaltı Süreci..."21 Eylül 1980, Pazar günü, Ankara'ya, "İstihbarat Dil Okulu"na götürülüşü...
Rahmetli ARVASÎ HOCA, "Mamak Günleri"nde, en fazla Said BİLGİÇ ile "dostluk" kurabilmiş. "Gözaltındaki Hayat", "korkunç bir monotoni."(s.21), diye tanımlayan ARVASÎ HOCA; "Bu İhitilâl'in hedefi 'biz olamayız....Biz nasıl olsa bir aya çıkarılan gözetim altı süresi bitince çıkarız', beklentisine girmesi. Fakat ziyaretine gelen eşinin dilinden dökülen cümleler:" Yo, yo, biz seni dört ay önceden beklemiyoruz..."(s.22) Ve yine "notlar"ında, rahmetli ARVASÎ HOCA, sık sık "Kalp Hastası" olduğunu hatırlatıyor...
Geçen sürelerde "İhtilâl'in rengi"nin belirginleşmesi ve 28 gün sonra, 10 Ekim 1980'de, "muhteşem tahliyeler"in yaşanması:" Bütün AP'liler, Deniz Baykal,
Süleyman Genç dahil hemen hemen bütün CHP'liler, Gültekin Gazioğlu dahil bütün TÖB-DER'liler, DİSK'liler tahliye ediliyor. İçerde biz, bütün MHP'liler, Erbakan dahil birkaç MSP'li ile iki CHP'li milletvekili ile Ahmet Yıldız kalıyor."(s.23) dediği satırlar. Ve "Bazı AP'liler gelip boynumuza sarılıyorlar, ağlayarak vedalaşıyorlar...."(s.23) Ve neredeyse bir ay sonra, 11.Ekim 1980'de, "İstihbarat Dil Okulu"ndan "Mamak Sıkıyönetim 1 Numaralı Askerî Mahkemesi"ne götürülüşleri...Ve "teker teker Hakim huzuruna" çıkarılışları, ifade verişleri:Rahmetli ARVASÎ HOCA, "Sıra bana geliyor, gidiyorum. Hakim soruyor ve zabıt katibi yazıyor:"Siz çete kurmak, Türkiye ahalisini ikiye bölmek ve silahlı mukateleye teşvik etmek suçundan mahkememize getirilmiş bulunmaktasınız. Savcı tutuklanmanızı istiyor, bir diyeceğiniz var mı? Bu cümle karşısında âdeta şoka uğruyorum. Bu çete lafı neredeen çıktı, Türkiye ahalisni ikiye bölmek de ne imiş, sonra silahlı mukatele ne demek? Hayret ki ne hayret....Hepsi şaşkın, hepsi hayretler içinde..."(s.24)
"Nihayet hâkim geldi. tutuklandığımızı haber verdi. Bizde yeni bir şaşkınlık devresi başlamıştı."(s.24)
Ve "Erbakan ve arkadaşlarının da 'serbest' bırakılışı...Böylece içerde daha ziyade MHP kalmıştı. Tam kadro hâlinde tutuklu idi...Bütün siyasî kadroların serbest bırakılıp-CHP'liler, AP'Liler,MSP'liler-MHP'nin tam kadro tutuklanması."(s.25)
".....Süleyman Gençler, Deniz Baykallar ve daha niceleri ellerini kollarını sallayarak gezerken bizim içeride olmamız yadırganmıyor muydu? İhitlâl'in hedef aldığı Erbakan ve arkadaşları serbest bırakılıp bizim tutuklanmamız acaba nasıl hazmedilecekti? Bütün suç ve vebal MHP de mi idi?
Nitekim bu reaksiyonların bir neticesi olarak, birkaç gün sonra Erbakan ve bütün MSP Genel İdare Kurulu vs. tutuklandı....her ne ise biz yine tam kadro içeride kalmıştık. Ve asıl suçlu bizdik ve diğerleri birer 'denge unsuru' olarak içeride bulunuyordu. Bu kanaat gittikçe gelişiyordu."(s.26)
Bizler de yakın "siyasî tarihimiz"in "29. yılında bile "bu gerçekleri" hiç mi hiç hatırlatmıyoruz bile!!Halbuki, rahmetli ARVASÎ HOCA'mızın da vurguladığı üzre; 12 Eylül 1980'den 19 gün sonra, "bütün CHP'liler, bütün AP'liler serbest bırakılmış", 'denge unsuru' olarak da "Millî Görüş/Erbakan Hareketi Lideri ve bazı yöneticiler "içerde" tutulmuş!!!!
Rahmetli ARVASÎ HOCA, "MSP'lileri", yani "Millî Görüş/Erbakan Hareketi" mensupları için; "İstihbarat Dil Okulu'nda yaptığı müşahedeleri de yazıyor:
"....MSP'liler imam olmak için can atıyorlar.Bizler umumiyetle cemaat veya müezzin oluyoruz...Münasebetimiz birçoğu ile selamdan öteye geçmiyor. Onlar, âdeta bizden kaçıyorlar. Daha çok solcularla ahbaplar. Bol bol yemek yiyorlar, kral sofrası hazırlıyorlar, paraları pek çok, pek de müreffehler, kilo alıyorlar, onun için bol bol idman yapıyor ve hapishaneye getirdikleri 'baskül' de tartılıyorlar. Bilmem bunlardan önce hapishaneye baskül getiren başka birileri var mı? Hapishane tarihinde bu ilk olsa gerek."(s.28)
Ve yine rahmetli ARVASÎ HOCA, "MSP Zihniyeti"ni yahut "Millî Görüş/Erbakan Hareketi" zihniyeti ile ilgili olarak, eserinin 59.sayfasında, "Askerî Mevkî Hastanesi"nde iken, ziyaretleştikleri 'Korkut ÖZAL'la ilgili kısımda ise "Dil Okulu'nda iken MSP'liler bizden kaçarlardı" demekte ve "Ben onu tanımak için Erbakan'a, Humeyni'ye
biraz taş atıyorum, o ne yapıyor yapıyor, mevzuu değiştiriyor."(s.60) diyor.Ve kardeşi "Turgut ÖZAL" ziyarete geldiğinde, aralarında geçen sohbeti de zikrediyor; "ekonomi politikalarının liberal politikalar olduğunu söylediğini fakat ÖZAL'ın bunu kabul etmediğini, milliyetçi kadroların ıstırablarına çare bulması gerektiğini hatırlattığını"(s.64,65) ifade ediyor...
"Hapishaneyi ne yapsan hapishane olmaktan kurtaramıyorsun. Namaz, Kur'an, sohbet hepsi var. Fakat hapishane var."(s.27)diyen rahmetli RAVASÎ HOCA'nın "avukatlığı"nı da, geçenlerde vefat eden "milliyetçi camia"nın mümtaz kalemlerinden Ergun GÖZE'nin de yaptığını öğreniyoruz.(s.27)
Bu satırlarda, dönemin "Hergün Gazetesi"nin 'vefasızlık" yaptığını, "12 Eylül'e kadar çıkan yazılarının ücretini çocuklarına ödediklerini, fakat "bir daha da uğramadıkları"nı hatırlatıyor.(s.27) ARVASÎ HOCA, "Ben hapiste bulunduğum müddetçe beni ve çoluk çocuğumu asla arayıp sormuyorlar. Eğer birkaç dostum ve damatlarım olmasaydı ailem perişan olacaktı."(s.27) diyor.
Rahmetli ARVASÎ HOCA'nın "Mamak Günleri"ni üç bölüme de ayırabiliriz. Bir, "İstihbarat Dil Okulu Günleri", iki, "Mamak Askerî Cezaevi Günleri ve üçüncüsü "Askerî Mevkî Hastanesi Günleri...."
"Mamak Askerî Cezaevi"ne götürülürken; "herkes şok yemiş gibi idi"(s.28) dediği cümleler...
"12 MHP'li, 7 MSP'li idik. Allah'a tevekkül ederek ve pencerelerde biriken arkadaşlara el sallayarak ayrıldık. Yanımda MSP'den Mustafa YAZGAN vardı..."(s.28)
Ve "Mamak'la ilk teması:"At ağzından sigarayı" sertçe ikazı ile karşılaşması...Şahsen, ben, rahmetli ARVASÎ HOCA'nın "sigara içtiği"ni, "Mamak Günleri"nden öğrendim...Hâlâ gözlerimin önüne geliyor..."Mamak Günleri" sonrası tabii. Yıl:1983..İstanbul Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı...Türkmen Yayınevi'ndeki kitap imzalama günü...Fakülte birde, 17 yaşındaki bir "Anadolu Çocuğu" olarak, bana ismimi sorması ve "Allah(c.c.) seni muhafaza etsin(Âmin)" diye dua etmesi...Ve içtiğim ayran....
Ve "Mamak Zulüm Kalesi"ndeki, "Kafes", "Kafes Arkası", "Hücre" hayatı...
Ve "kafes"in ne olduğunu gözlerimizle gördük" dediği satırları..."....Artık uyku zamanı geldi, uyuyun bakalım", dediler. Nerede uyuyacaktık? Betonda uyunur mu idi? Peki biz ne yapacaktık? Pardosülerimizi, seccadelerimizi, havlularımızı falan çıkararak, uyumaya çalıştık. Dış kapı açıktı ve biz ön kafeste idik.Soğuk doğrudan doğruya bize çarpıyordu.Benim bir tarafımda Süleyman Sürmen, diğer tarafımda Taha AKYOL, birbirine yakın uyuyarak ısınmaya çalışıyorduk. Fakat nafile, hepimiz hasta olacaktık..Hele benim gibi kalp hastaları için soğuk bir felaket olabilirdi...Harp Okulu eski tarih öğretmeni Dr. Tahsin ÜNAL da bizimle birlikte idi."(s.30,31)
VE "MAMAK'TAKİ HÜCRELER"
Rahmetli ARVASÎ HOCA, iki ay "İstihbarat Dil Okulu"ndaki 'günleri'nden sonra konulduğu "Mamak Zulüm Kalesi" dedirten "Mamak Askerî Hapishanesi"ndeki "Kafes/Kafes Arkası Günleri"nden sonra "Hücre Günleri" de yaşamıştır.
"....Bizi 'hücreler'e koyacaklardı. Öğrendiğimize göre 'hücreler' iki kişilikti...Hücrelerimize doğru yürümeye başladık....Bizim konacağımız hücrelerin önüne geldik...40.hücreye ben ve Şerefattin DOĞAN kapatıldık..."(s.31,32)
"Hücre dedikleri yer, yedi ayak uzunluğunda ve bir o kadar da genişliğinde bir oda, çift kişilik tahta ranza da konulunca geriye üç ayak genişliğinde bir kısım kalmış...Hücreye kapatılır kapatılmaz, ilk işim sadece biz 'siyasî tutuklu"lara verilen çarşaf ve nevresimleri yataklarımıza geçirmek oldu. Yataklar korkunç derecede ıslak, mübalağasız söylüyorum taştan daha sertti...Hücrelerin penceresi yoktu..."(s.33)
"Hücrelerde radyo dinlemek yasaktı. Bunlar, buraya sokulamazdı. Ancak, istediğimiz gazeteyi alabilirdik....Eğitim teorik olarak "Atatürk İlke ve Devrimleri"ni öğrenmek, ezbere tekrarlamak ve "er eğitimi" tarzında cereyan ediyordu. Bize eğitim yaptırılmadı. Yalnız 7 lira karşılığında "Atatürk İlke ve devrimleri"ile ilgili bir kitap verildi. Bunu okumamız istendi. Onun dışında Atatürk'ü konu almayan başka bir kitap okumaya müsade edilmiyordu. "(s.33,34)
Bu kısımlar, aynı zamanda, belki de "müstakil" bir çalışmayı gerektiren; "12 Eylül Zindanlarında ATATÜRKÇÜLÜK DERSLERİ"ne eklenecek cümleler. Benzer cümlelere ve açıklamalara, 38.,40. ve 42. sayfalarda da rastlıyoruz...
"Hücrede ilk gecemiz..." ile başlayan cümle ile rahmetli ARVASÎ HOCA, "Üç battaniye koymama ve çarşafa rağmen yatağım hâlâ küf kokuyordu. Bu koku o kadar şiddetli idi ki, ağzımı ve burnumu atkım ile kapatmak zorunda kaldım.İki battaniye koymama rağmen, yatağım hâlâ taş gibi idi....Uyumak ne mümkün? Dualar ve niyazlarla geçen saatler ve bir türlü gelmeyen uyku...
Hücrede ve taş gibi yatakta evimi, çocuklarımı, onların yalnızlığını, İstanbul'daki hayat şartlarını ve onların çekmesi muhtemel olan sıkıntıları düşünüyorum...."(s.35)
"...Namaz kılmak serbest, bir seccade seriyoruz, küçücük hücre doluyor, onun için teker teker namaz kılıyoruz. Namazdan sonra, yataklarımız üstüne çekilip, Allah'a sığınıyor, dua ve tesbihlerimize devam ediyoruz. Bu, MHP ve MSP'lilerin bulunduğu her hücrede böyle...Hapishanede Allah'a her zamankinden daha yakın olmak ihtiyacı içindeyiz..."(s.37)
Ve 40-45 dakika süren "hücrelerde sayım" şartları, emirler-komutlar....Teyemmüm ile ibadetlere devam etmeler...
Ve "hücre hayatı" yaşarken, "doktora çıkmaları..." "Kafesin kapısı açıldı, ben gerçekten hasta ve alakaya muhtaçım. Kalbim perişan, üstelik gripten mustaribtim.Soğuk ve üzüntü, ıstırabımı iyice arttırıyordu...."(s.43)
Ve "Mamak Günleri-114 Günlük Maceram"da, "ayna"ya ilk defa bakışı:" Aynayı elime alıyorum. Mamak'a geleli beri kendimi ilk defa seyrediyorum. Ne acayip hâle gelmişim. Meğer saç ve bıyık biz erkeklerin süsü imiş, onlar sıfır numara ile traş edilince ne de fazla değişiyor ve çirkinleşiyoruz. Bilmem ben kendimi öyle gördüm..."(s.46)
"ÜLKÜDAŞLIKTAN ÖNCE KELEPÇEDAŞLIK"
Ve "hücre"den "hastane"ye götürülüşleri..."Bize 'kollarımızı uzatın' emrini verdi. Ben derhal uzattım. Süleyman Sürmen ıstırapla, 'Buna luzum yoktu', diyerek kolunu uzattı....Benim sağ, Süleyman Sürmen'in sol kolu kelepçe ile birbirine bağlanmıştı. Hayret ediyorum, bu kelepçe bağı benim gönlümde ve kalbimde Süleyman Sürmen'e büyük bir muhabbet bağı oldu. Sanki, bu arkadaşımı eskiden de severdim, fakat bu kelepçe takıldıktan sonra sevgim pek çok arttı. Hâlâ da öyledir. Bu kelepçedaşlık duygusu, bendeki Ülküdaşlığın ötesinde bir kardeşlik duygusu da geliştirmiş bulunuyor...."(s.47)
"ASKERÎ MEVKÎ HASTANESİ'NE YATIRILIŞI"
Ve rahmetli ARVASÎ HOCA'nın 1980 Kasım'ın sonlarında "Askerî Mevkî Hastanesi"ne yatırılışı."Erat Koğuşu" yazılı koğuşta tek başına kalışı..."Yatak yumuşak ve temizlik kokuyordu. hemen uyumuşum", dediği satırlar. Ve edindiği "yeni dostları....
"Askerî Mevkî Hastanesi'ndeki "komünist/devrimci hemşirenin(s.52) hıncı, husumeti neticesi yaptığı "iğnelerin hayrını" göremeyişi..."Hemen derimin altında bir kabarcık yapıyor, ben doğrulur doğrulmaz, bütün ilaçlar dışarı fışkırıyor. Böylece ilaç bünyeme dağılmıyor.Bu da bir taktik....Herhalde eline teslim edilen "Faşist"(!)in iyileşmesini istemiyor.Bir şeye aldırdığım yok. Ben şifahı Allah'tan bekliyorum. Zaten zar zor barındığım bu müessesede kime ne söyleyeceğim?..."(s.59)
Ziyaretine gelenler, sohbetler, vesaire amma yine de "Günler geçmek bilmiyor, bir koğuşta yapayalnızım, düşünüyorum, okuyorum, ibadet ediyorum, Kur'an-ı Kerim 'e devam ediyorum, dua ve niyaz hâlindeyim...."(s.57)
".....Yalnızlık, hem çok hoş, hem de çok sıkıntılı...İnsanın dostlara ihtiyacı var....Fakat bütün mes'ele dostu gönlünde bulmada...Allah bes, bâki heves..."(s.59)
Aralık 1980...."Ama Mamak, Mamak'tı ve ben orayı hiç mi hiç sevmemiştim. İnşaallah, beni bir daha oraya götürmezler, diye Allah'a yalvarıyordum...Zaten, benim ve bizim ondan başka kimimiz vardı?"(s.61)
Ve "Askerî Mevkî Hastanesi"nde Said BİLGİÇ ile "aynı koğuşta" kalışları...
"Said BİLGİÇ'i buraya yatıracağız. Artık yalnız kalmayacaksın? Yatağımda âdeta fırlıyorum. Bilmem günlerdir hiç bu kadar sevinmiş miydim? Said BİLGİÇ, 12 Eylül'den önce sadece merhabalaştığımız bir tanıdık idi. Ama, İstanbul'da birlikte gözaltına alınmış, birlikte polis nezaretinde Ankara'ya getirilmiş, birlikte aynı kata konmuş iki MHP'li idik. Birbirimize acı ve ağır şartlar altında ısınmıştık. Ben onu ağabey, o beni kardeş itibar etmiş...Istıraplarımızı, sıkıntılarımızı, dertlerimizi onunla paylaşmıştık. Şimdi o, hastaneye, hem de benim koğuşuma gelecekti. Kader bizi tekrar bir araya koyuyordu. Hayret, sevinç ve intizar bir arada. Artık odamda yalnız değilim.(Said Bey, kardeşi Saadettin BİLGİÇ, ağabeyi Prof.Emin BİLGİÇ)
"Said Bey de namaz kılıyor, bol bol 'Selatin-i tefriciye' okuyor ve elindeki kağıda işaret ediyor,'4444' defa okuyacakmış. Ben de Kur'an-ı Kerim'i hatmetmek üzereyim. Galiba 25.cüzü ben sesli okudum, Said dinledi."(s.62,63)
Ve aynı hastanede tedavi gören 'Korkut ÖZAL'ın da sohbetlere katılışı...
Ve Celal BAYAR'ın eski arkadaşı Said BİLGİÇ'i ziyarete gelişi...
Ve "Veli Çaylak" isimli "garip Anadolu Çocuğu" ile tanışmaları...Rahmetli ARVASÎ HOCA'nın ifadeleri ile;"Zavallı, günahsız, kusursuz Anadolu çocuğu, niçin 43 gün hapiste tutulduğunu anlamadan ve bunun hesabını sormayı asla düşünmeden, kinsiz, garezsiz, çıkıp buradan gidecekti. Giderken de bize acıyacak, bizim kurtuluşumuz için dua edecekti..."
Hey garip Anadolu....
Öz yurdunda garip yaşayanlar ülkesi."(s.68)
Ve 09.Ocak.1981'de tahliyesi...
"Mamak Günleri-114 Günlük Maceram"
Ben, şahsen "Mamak Günleri-114 Günlük Maceram"ın sonuna konan iki renksiz fotoğrafı değil de, TRT-2'deki "Portreler Galerisi"ndeki "Mamak'taki elleri bitişik resimini" hatırlayacağım....
Ve bir de "İstihbarat Dil Okulu"nda "tuttuğu" fakat "Mamak'ta elinden alınan notları"nın da bulunup, yayınlanmasını arzuluyorum...
Ve rahmetli ARVASÎ HOCA'nın "Mamak Günleri"nden sonra da "mücadelesi"ne Türkiye Gazetesi'nde devam etmesi..."Hasbihal" köşesi ve yayınlanan iki ciltlik "Size Sesleniyorum" eseri...
Ve "daktilo başında" vefatı.....
(*): S.AHMET ARVASÎ,"MAMAK GÜNLERİ-114 Günlük Maceram",Bütün eserleri XVII, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul 2009
25.Ekim.2009
İsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com veya metgultekin@hotmail.com

Hiç yorum yok: