Powered By Blogger

22 Ekim 2009 Perşembe

MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE ANLAMAK

BİR ESERİNE GÖRE
MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE'Yİ ANLAMAK
("Darbe Peşinde Koşan Bir Nesil:68 KUŞAĞI"(*))
Mümtaz'er TÜRKÖNE'nin "Darbe Peşinde Koşan Bir Nesil:68 KUŞAĞI"nı okuyup bitirdiğimde, "Milliyetçiliğini, Ülkücülüğünü çağrıştırıcı", hiçbir cümlesi ile hiçbir paragrafı ile karşılaşmadım, diyebilirim. Bilakis, "illegal, anti-demokratik, çeteci, "üniformalı çeteciler" diye tanımladığı "cuntacılar" yani başarılı darbeciler arasında mücadele verdiğini çağrıştırıcı" çok sayıda "ifadeleri" var.
TÜRKÖNE, eserinin adını ya "Darbe Peşinde Koşan Bir Nesil.68 Nesli" ya da "Darbe Peşinde Koşan Bir Kuşak:68 Kuşağı" şeklinde vermeli idi."Kadim Dostum Erol DOK' 'ithaf'ı" ile birazcık "Milliyetçi-Ülkücü mazisi"ni "çağrıştırıyor" diye düşünüyorsunuz, ancak "bu eseri boyunca", böyle bir "çağrıştırıcı" cümlelere rastlıyamıyorsunuz.
TÜRKÖNE, eserinin "Takdim"inde, "68 Neydi?" suâline anlaşılır cevaplar vermekte.
"68 Kuşağı"nın 'türeyişi'nin 03. Mayıs.1968 yılında, Fransa/Paris Sorbonne Üniversitesi'nin işgali işle başlayan 'gençlik olayları'na dayandırmakta ve "...İçinde muhalif bütün meşreplerin bulunduğu heterojen bir başkaldırıdır...Statükoya muhalif her eğilim, 68'in rengarenk dünyası içinde yer almıştır. İlk defa savaş görmemiş bir nesil, kendi sesini ve kimliğini aramaktadır"(s.11) demekte ve "hepsinin ortak paydası"nın ise "daha fazla özgürlük" talebi olduğunu vurgulamaktadır.
TÜRKÖNE, "Türkiye'nin 68 kuşağı, bu evrensel başkaldırının neresindedir?"(s.12) suâline ise "Hiçbir yerinde değildir. Türkiye'nin 68 kuşağı ile bu 'Evrensel Dalga' arasında bir bağ kurulamaz. Kurulabilecek 'tek bağ', gençliğin bir siyasî aktör olarak ilgi odağı hâline gelmesidir...Gençler, Avrupa'daki akranlarından çok farklı yöne ilerlemişlerdir. Bu yönü belirleyen ise ordu içindeki cuntalar ve bu cuntaların operasyonlarıdır. Avrupa'daki gençlik 'özgürlük' peşinde koşarken; bizdekiler 'darbe şartlarını olgunlaştırmak için' sokağa dökülmüşlerdir."(s12) demektedir.
TÜRKÖNE, bu sayfalarda âdeta şunları demek istemekte:Fransa/Paris Sorbonne Üniversitesi'nde, 03.Mayıs 1968'de başlayan 'gençlik olayları' yani Avrupa'nın "68 Kuşağı"nın 'Türkiye versiyonları', 'tam bir özgürlük düşmanı', çeteci, cuntacı, darbeci, illegalite ve anti-demokratik 'zihniyet' olarak belirginleşmiştir. Batı'da "herkese özgürlük" 'ortak paydası' ile "başkaldıran bütün muhalifler"in "Türkiye versiyonu" ise tam ters istikamette gelişmiştir:Anti-demokratlık, illegalite, çetecilik, cuntacılık ve darbecilik....(s.13)
TÜRKÖNE "68 KUŞAĞI"NDAN MI?!
Yeri gelmişken, ilk başta da vurguladığımız üzre, Mümtaz'er TÜRKÖNE, bu eseri boyunca, hepimizin bildiği "Milliyetçi-Ülkücü mazisi"ni "net" bir şekilde "hatırlatıcı", 'çağrıştırıcı' ifadelere, cümlelere, âdeta yer vermemekte; neredeyse kendisinin de "68 Kuşağı'ndan olduğu" 'imaj' ve 'algılamalarına' sebep olmakta...
Bakınız, bu eserini baştan sona okuyan biri olarak; böyle bir 'hükme' veya 'kanaate' sebep olan ifadelerini nakledelim:
1)"Ben 68 Kuşağının açtığı kapıdan yola devam eden 'ikinci neslin' yani 1970'lerin ikinci yarısında kavgayı tırmandıran neslin bir mensubuyum."(s.14)
Yani ne demek, "68 Kuşağı'nın açtığı kapıdan yola devam etmek?!"
2)"1968 yılında 12 yaşında ergenlik çağına adım atmaya hazırlanan bir çocuktum....1968 bugün bana dün kadar yakın.Çünkü ben ve benim neslim 68'inin açtığı kapıdan hayata giriş yaptık ve hâlâ aynı yolda yürüyoruz. Benim neslimin kaderi de 1968'de çizildi."(s.17)
Ne demek istiyor ki?!"68 Kuşağı, anti-demokratik, illegalite, şiddet, çetecilik, cuntacılık, askerî cuntacılık ve darbecilik "kapı"sını açmamış mıydı?O yıllarda 'böyle bir kapı'da ne arıyordu ki?!
3)"Bizler yani 68'in ikinci evresini yaşayanlar, tıpkı sabana sürülmüş öküzler gibi at gözlükleri ile bu 'izi' takip etmekten başka bir şey yapmadık. Sadece kıyıcı, daha nefret dolu ve daha çok acı çeken ve çektiren bir nesil olduk."(s.18)
4)Eserinin 18. ve 19. sayfalarında zikrettiği "anekdot": "Rus Ruleti" oynaması..."Elinden silahı aldım.İnanmıştı. Onu inandırabilmek için ben de bir defa tetik düşürdüm. Ben ölebilirdim...O gece sağ kalmam bir tesadüftü.."(s.19)
Yani "Rus Ruleti" oynayan Mümtaz'er...19. sayfaya şu cümleyi yazmışım:Böyle bir kökenden dolayı olsa gerek,"Türklüğün Sembolü Bozkurt"a, "Kangal Köpeği" demişti?!!
5)"1968 yılında 12 yaşındaydım....Lüleburgaz Lisesi'nin orta kısmında okuyordum...Benim gibi o şehre yabancı iki arkadaşımla bir çete kurmuştuk. Çetenin adı "anarşist" kelimesinin tersten okunuşu olan "tsişrana" idi. Bu ismi seçmemizin sebebi gazete manşetlerinden hiç inmeyen ve o gün eylem hâlinde olan gençlerdi. Boykot yapan, banka soyan, adam kaçıran gençlere büyük hayranlık duyuyorduk. Onlar anarşist olduğuna göre anarşizm mutlaka iyi bir şey olmalıyıdı. O yıllarda vizyona giren Dr. Jivako filminin romantik müziğini, çetemizin parolası olarak kullanıyorduk."(s.24)
Yani, 12 yaşlarında, özendiği gençlere bak!!!Kurduğu çeteye bak!!!"Yılmaz Güney'in cool tavırlarla bir düzine adamı dövdüğü kabadayı filmlerini davranış dersi olarak izlerdik."(s.24)
Buyurun, "burdan yak!" 12 yaşında hangi "sinemacılara" özeniyor?!
6) "Ve Lise'nin tam karşısındaki bir büfe"den; "Molotof Kokteyi Nasıl Yapılır?"ı , ayrıntılı olarak "Hürriyet Gazetesi"nden "yutar gibi okuyarak "öğrenmesi...
Ve "ertesi gün, çete elemanları ile birlikte küçük bir ilaç şisesi ile deneme yaptığımız ve başarılı olduğumuzu hatırlıyorum."(s.24)
Ve "Bu satırları yazarken, Hürriyet Gazetesi'nin o nüshasını koleksiyonlarda buldum...29.Ocak.1971 tarihli...."(s.24)
Yani çete kuran, Yılmaz GÜNEY filmlerine ile "davranış "geliştiren, molotof koktey yapan bir Mümtaz'er çocukluğu...
Ve "milliyetçi olarak da 'anarşit' olmak mümkündür"(s.26) 'saçmalıkları....'
7)"Fakülte'ye(Mülkiyeye) ilk adım attığımda(yani yukarıda, kendi cümleleri ile öyle bir 'çocukluk hayatı' sonrası), 17 yaşındaydım..." Ve "74 affı ile 68'lilerin Mülkiye'ye yeniden dönmeleri..."
"Benden asgarî beş yaş büyük 68'lileri o vesile ile yakından tanıdım."(s.28)"...Saygı....Takdir....Ve yaşanılan hayal kırıklıkları..."(s.28)
"Ben 1968'in ikinci evresinin başında(1974-1980), gözlerimi ideolojiler ve örgütler dünyasında açtım."(s.28)
Yani kendinden beş yaş büyük "68'lilere, saygı, takdir" duymak ve "yaşadığım hayal kırıklığını tarif edemem"(s.28) demek?!
Sizce nasıl bir "köken"i, "maziyi", "geçmişi" çağrıştırır ki?!
8)"Talebelik yıllarımda, nezarethane gibi istisnai durumlarda Che hayranı devrimcilerle muhabbet fırsatı bulmuşluğum oldu. Huşu içinde anlattıkları Che'yi, Gazavât kitaplarındaki kahramanlarla karıştırdıklarını düşünürdüm....Hacettepe'li bir Kurtuluşçu'nun"biliyor musun astım hastalığını iradesiyle yenmiştir" diye heyecanla anlatırken, olağanüstü kişiliğine ve devrimci fedakarlığına dair verdiği bir örnek hiç hoşuma gitmemişti."(s.40)
Yani Mümtaz'er TÜRKÖNE, bu eseri boyunca, hepimizin bildiği şekli ile "Milliyetçi-Ülkücü kökenden geldiğine dair" hiçbir açıklama yapmıyor, hiçbir detay da vermiyor.
Bu eserini okuduğunuzda ve bitirdiğinizde,TÜRKÖNE'nin "dünya görüşü, fikriyatı" olarak aklımızda hangi algılamalar kalır ki?!
9)Ve TÜRKÖNE'nin "Deniz Gezmiş" üzerinden "gerilla özentiliği..."Karizması olan gençlik lideri, gerillacı Deniz Gezmiş"e özenmeleri...."(s.48)
Yani "şehir gerillacısı, karizmatik gençlik lideri Deniz Geçmiş'e uzanan bir TÜRKÖNE hakkında neler düşünürsünüz ki?!
10) Ve TÜRKÖNE'nin kendi kaleminden "kitap hırsızlığı..." "Hele gençliğinde benim gibi kitap alacak parası olmayanlar için...Zafer Çarşısı'na gitmek, bizim için ayının inine girmek demekti. Bunun için 'deli' olmak gerekirdi. İki deli arkadaş düzenli olarak Zafer Çarşısı'na gider ve her seferinde parkalarımızın astarları arasına attığımız bir torba dolusu kitapla dönerdik. Kitaplar bir tür ganimetti. Yakalandığımızda "hırsızlık" hafif bir suç olarak kalacaktı. Belimizdeki soğuk nesnelerle(tabancalar demek istiyor İ.G.) daha fazlasına cüret edecek durumdaydık....Sosyalist literatürü, Zafer Çarşısı'ndan hayatımızı tehlikeye atarak edindiğimiz kitaplardan aşağı yukarı öğrenmiştim."(s.67, 68)
Yani "şehir gerillacılar"ına 'özentili' TÜRKÖNE, "torba dolusu kitaplar" aşırmış!!!
11)"Sağ'ın 68'i" kısmında ise daima kendini "Milliyetçi-Ülkücü Cenah"tan âdeta uzak gösterici ifadeleri, cümleleri...
Ötüken Neşriyat ile ismi özdeşleşmiş Erol KILINÇ'ın 40 yıl sonra "İhtilal, İhtiras ve İdeal 1968 Kuşağı Hakkında" isimli (İst.2008) eseri üzerinden, "Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi'ni, 'gayr-i millî, "totaliter", "İtalyanvâri" gösterme hattâ "Benito Mussolini'nin eseri olan İtalyan Faşizmi'nin kırık-dökük, yalan-yanlış özentisinden başka bir şey yok bu ruhta. Fikir mi? Hak getire...."(s.74) dediği kısımlar...
"...TÜRKEŞ'in sözleri ile bu kitaptaki cümleler(Kara Kitap) arasındaki benzerliği kimse fark edemedi...Lider-Teşkilat-Doktrin üçlemesi, Hıristiyan teslis(trinity)inancına gönderme yapan tipik bir Duçe(yani Mussolini) saçmalığıdır. Lider(baba), teşkilat(oğul), doktrin de(Ruhu'l Kudüs'tür..."(s.74,75)
Yani daha geçenlerde, "Radikal" deki köşesinde, Namık Kemal ZEYBEK'in de yaptığı "düşünce tarzı" açıklamaları...(**) Yani Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi'ni gayr-i millî, totaliter gösterme çabaları....
Hele de bu kısımdaki sayfalarda, "Gençliğimde bana 'faşist' denmesinden nefret ederdim.Bu sözü hakaret olarak anladım. Zaten kullananlar da bu amaçla kullanırdı...."(s.76) dediği satırlar..Ve yine eserinin 77. sayfasında "1969 yılı Milliyetçi-Ülkücü başlangıcının bütünüyle faşist bir terminolojiye dayandığını teslim etmek lazım"(s.77) dediği paragraf...
Yahu bu TÜRKÖNE, 1969'da, nasıl bir 'zihniyet dünyası'na sahipti ki?! Buraya kadar, kendi kaleminden belirttiği üzre, çetecilik, gerilla özentiliği ile mi dolu bir "zihniyet"e sahipti?!"Komando Kampları" başlıklı kısımlarda da, "bu kamplarda bulunanlarla konuştum"(s.78) da demekte...Ve "Komando Kampları"nı bir "Özel Harp(Gladio/Ergenekon )Projesi" olarak tanımlamakta...(s.79)
12)Mümtaz'er TÜRKÖNE, eserinin "12 Eylül" bölümünde ise "Milliyetçi-Ülkücü Gönüldaşları"nı hiç mi hiç zikretmeden; "Mamak'taki Günleri"nden dem vurmakta ve âdeta "12 Eylül Zindanlarındaki Atatürkçülük Dersleri"ne eklenecek "uygulamaları" anlatmakta...(s.141,142)
Ve eserinin 142. sayfasında, "bu satırların yazarı da bir asker çocuğu olmanın bütün zorluklarını yaşamıştır"(s.142,143) diyerek, "asker çocuğu" olduğunu vurgulamakta. Ancak bu eseri boyunca "Milliyetçi-Ülkücü Mazisi"nden hiç bahsetmeyerek, âdeta "saklamakta" veya "yaşanmış" kabul etmemekte!!!
13)Ve TÜRKÖNE'nin, Cemil MERİÇ'ten, Erol GÜNGÖR'den ve Şerif MARDİN'den etkilenmeleri...
Mazisinde "Marksizm" de olan rahmetli MERİÇ için; "Cemil MERİÇ, içinde nefes alıp verdiğimiz dünyayı yerle bir etti, derme çatma bir kulübe olduğunu göstere göstere...Onunla aydınlandık ve hepimiz onun üslubunu taklide giriştik..."(s.164)
"...Karşımda düşman bellediğim ve öldüresiye kavga ettiğim 'Komünistler' hakkında bütün kanaatlerim değişti. "Anlamaya çalışmak" gibi bir dert edindim."(s.168)
Bu satırları da okuyunca, "Allah(c.c.) Allah(c.c.)" diye şaşırıyorsunuz...Hele de "Meslek hayatına 'Erol GÜNGÖR'ün asistanı sıfatiyle başlamış, benim gibi biri için...."(s.172) cümleleri, TÜRKÖNE'nin "dünya görüşü, fikriyatı" veya "sahip olduğu ideolojisi" hakkında âdeta "gel-git"ler yaşatıyor...Ve ister istemez, yahu bu TÜRKÖNE, "68 Kuşağı'ndan mı yoksa Ülkücü Hareket'in bir mensubu mu?", dedirtiyor....Ve "Bizim 68'imiz aslında 12 Eylül'de resmen sona erdi, fiilen Soğuk Savaş'ın bitimine kadar devam etti..."(s.207)
Buraya kadar, TÜRKÖNE "Hangi Kuşak'tan?" suâline cevap ararken; bu eserini okurken yaşadığımız "sancı"ları ve "hafakanlar"ı dile getirdik...
İNTERNET ARAMA MOTORLARINA GÖRE MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE KİMDİR?
Günümüzde "Kürt Açılımı" ile ilgili olarak "görüş"lerini serdeterken; "APO'ya AF" isteyecek kerteye gelmiş olan TÜRKÖNE'nin "kim" olduğunu, "İnternet Arama Motorlarına sordum ve şu bilgilerle karşılaştım:
1)Ülkü Ocakları Derneği'nin 1978 yılında yapılan Kongresinden Mümtaz'er TÜRKÖNE ile Abdullah ÇATLI, aynı listeden seçime girmişler. Yani ÇATLI ile Mümtaz'er arkadaş...(Fikri AKYÜZ, Yeni ŞAFAK Gazetesi, 10.09.07)
"Akşam Gazetesi'ne verdiği röportajda(21.10.09), "Osmanlı,ÖCALAN'ı Paşa yapar(Başıbozuk Paşa), maaşa bağlardı" diyen TÜRKÖNE "Abdullah ÇATLI ile 12 Eylül 1980 öncesi, Ülkü Ocakları Genel Merkezi'nde çalıştık" diyor ve kendini akademik çalışmalara verdiğini yazıyor...
"Bebek kaatili Abdullah ÖCALAN'ı "Başıbozuk Paşa "tanımı ile "Bodrum'a gönderen "TÜRKÖNE, "senorya yazarlığı" da yapıyor..."Türklük ve Kürtlük" isimli eserinde "PKK'nın siyasallaşmasını desteklediğini 'kabul' ediyor TÜRKÖNE. Ancak böyle bir eserini, "68 Kuşağı" kitabındaki "Yayınlanmış Eserler" arasında zikretmiyor...
"Tansu ÇİLLER'in Danışmanlığı"nı yapmış; "ÇİLLER'in Danışmanı TÜRKÖNE olmasına rağmen; "Resmî danışmanı hiç olmadım" deyiveriyormuş...(Ahmet HAKAN, www.hurriyet.com.tr, 19.Ocak.2003)
Eşi hâlen AKP Milletvekili....
"Eski Ülkücü" demek yanlış olur.Kendisinin Ahmet ALTAN ve Cengiz ÇANDAR'dan farkı yok.'Savaş biterse, Kürt sorunu çözülürse MHP biter'diyen TÜRKÖNE..."(Neval KAVCAR, "MHP'ye Antitez Diyen Prototipler",29.Eylül.2009,www.turkfederasyon.com)
Sahiden de "Taraf'taki röportajında, "MHP politika yapıyor" diyen TÜRKÖNE, "AKP de politika yapıyor" diyemiyor....
Suâl: Mümtaz'er TÜRKÖN'e Ülkücü müdür?
Cevap: Evet, hem de 12 Eylül öncesi dönemin "'hızlı Ülkücüler'inden...
MHP-Ülkücü Kuruluşlar Davası İddianamesi ve Savcı'nın Esas Hakkındaki Mütalaasından TÜRKÖNE hakkında denilenler:
"Sanık ÜGD Yönetim Kurulu Üyeliği'ne seçildikten sonra illegal çalışma yaparak....Genç Arkadaş Dergisi'nin sorumlusu..."(gazeteport, zikreden www.haber7.com, 05.Eylül.2007
"Eski Ülkücü" diye pazarlananlar ne kadar "Ülkücü" ise Sibel de o kadar bakire...
TÜRKEŞ yaşasaydı, "Ulan, şerefsizlik yapmayın, Türk düşmanlarına destek olmak, ne zamandan beri Ülkücülük oldu?"(Eski Ülkücü=Pornocu Sibel, www.yildiraycicek.com, 21.10.09)
"Her devrin adamı...AKP'nin, bölücülerin, Kürtçülerin yeni gözdesi...Akademisyen-yazar...Eski Ülkücü-Milliyetçi bozması, yani Washington-Brüksel-Erbil papağanı...TÜRKÖNE'nin yeni ev ödevi;"Kürdistan kurulsun, Diyarbakır'a Amed densin, Öcalan affedilsin...Ülkücü şehid kardeşi...Eski MHP'li-Ülkücü..."(Yıldıray ÇİCEK, Mümtaz'er TÜRKÖNE Delirdi mi? , www.yildiraycicek.com, 21.10.09)
"Şimdilerde "AKP Politikalarının Mimarı", www.etikhaber.com, 21.10.09)
TÜRKİYE'DEKİ "68 KUŞAĞI..."
Yaşları kırkı aşmış nesillerin sıkca duyduğu ve okuduğu "68 Kuşağı Nedir*" "68 Kuşağı"nın Türkiye'deki "zihniyet dünyası" nasıl şekillenmiştir? Türkiye'deki "68 Kuşağı"nın 'mücadelesi'nde kimler "model" alınmış ve neler yapmışlardır? Türkiye'deki "68 Kuşağı"nın 'zihniyeti'nin başlangıcı, hangi "darbe"ye dayanmaktadır?
TÜRKÖNE'nin bahse konu bu eseri, "hülaseten/özetle", "mufassal" bir şekilde de olsa "Türkiye'deki 68 Kuşağı, Nasıl Bir Kuşaktı*" suâlini cevaplandırmakta olan bir eserdir.
1968'i 2 evre'ye ayıran TÜRKÖNE, "1.evrenin 1968'te başladığı ve 1974'de bittiği; ikinci evrenin ise 1974-1980 yılları arası olduğunu vurgulamakta.(s.18)
TÜRKÖNE, "siyasî tarihimize" 'Mustafa Kuseyri Olayı' diye geçen;'devrimcilerin kendi arkadaşlarını öldürüp, suçu Ülkücülere attıkları' bu olayı ise "1968'in özetidir'(s.19) şeklinde belirtmekte. Ve Hasan CEMAL'i zikrederek;"Kuseyri tabancayla 'Rus Ruleti' oynarken, yakın arkadaşı Nejat ARUN tarafından kaza kurşunu ile vurulmuştu.'(s.20) 'ayrıntısı'na da yer vermekte. Ve bu 'Mustafa Kuseyri Olayı'nı '1968'in özeti' olarak değerlendirmekte.TÜRKÖNE, "....bu trajik oyunu bir masal sahtekârlığına dönüştüren ve 68'e damgasını vuran şey, bu oyunda siyasî sonuçlar devşirmek...Lazım olan sadece kan: Kimin döktüğü ise sadece teferruat...68 oyun oynarken adam öldüren bir neslin dramı"(s.20) tanımlamasını da yapmakta.
TÜRKÖNE, "68'in Fikirleri" başlığı altında ise 'vuruşan gençleri konuşturan ve tartıştıran gazeteci Beyhan CENKCİ'nin "Bayram Gazetesi"nde de yer verilen "tartışmalar"a atıfta bulunmakta.Dev-Genç Genel Başkanı'nın;Ülkü Ocakları Birliği Genel Başkanının(ÜOB'mi idi, ÜO Derneği mi? İ.G.) ve Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu Başkanı arasındaki "tartışmayı" hatırlatırken; -ki bu tartışma TRT ekranlarına da taşınmıştır- Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu Başkanı'nın, ta o yıllarda, "Gladio'yu, Özel Harbi, Ergenekon'u" "tesbit" ettiğini de âdeta vurgulamak istemekte. "Onları sahaya sürenlerin aynı şekilde, bir gecede hepsini toplayacağını, tezgahın başka yerlerde planlandığını...."(s.32) ve "iki renkli dünyalı bakışları" ile "Nefs-i Müdafaa" vurgularını dillendirmekte...
"MODEL ŞAHSİYETLERİ"-"FİKRÎ TEMELLERİ..."
TÜRKÖNE, eserinin "68'in Pop Yıldızı:CHE" bölümünde ise Türkiye'deki '68 Kuşağı'nın 'örnek' aldığı, 'model şahsiyet' olarak gördükleri "'Che Guevera' ile '68'in bir tek insandaki hülasası/özeti' dediği 'İlhan Selçuk'u zikretmekte. "Deniz Gezmiş"i de hatırlatan TÜRKÖNE, "fikrî temelleri" olarak da, "Türk Baascılığı"nı göstermekte..Yine "uyduruk Bursa Nutku"nun aslında, nasılda "68 Kuşağı'nın referansı hâline geldiğine de vurgu yapmakta...
"Che GUEVERA'nın 'künhü/iç yüzü' diyebileceğimiz hususiyetlerini ise şöyle özetlemek mümkün:
1)"...Epeyce kan dökmüş profesyonel bir gerillacı, yani devrimci..."(s.39)
2)"Sanayi Bakanlığı" yapmaktan sıkılmış!
3)"...Devrimci Şiddet'in, devrimci terör'ün teorisyeni, somut bir modeli..."
4) "Sosyalist Devrim'in silahlı dar bir öncü grubun eylemleri ile başarılacağını savunur.(s.40)
5) "Fokocu" yani silahlı, küçük bir gerilla grubunun uyguladığı şiddetin/terörün öncülüğünde halk ayaklanması gerçekleştirilecek ve iktidar devrilecektir."(s.40, 41)
6) Türkiye'de 1960 sonları ve 1970'ler boyunca devam eden "siyasî şiddetin/siyasî terör"ün ilham kaynağı..."(s.41)
7) Acımasız, kaatil, 'bir cani' ve gerilla önderi...
8) "...Yaşlı sayılması gereken bir kuşağın gençliği..."(s.41)
Ve "Türkiye'deki 68 Kuşağı'nın 'başucu kitabı':Carlos Marighella'nın 'Şehir Gerillası...'
Yani "solcular"ın "fikrî beslenme kaynakları"; hep 'yabanî", hep "ecnebî", hep "anti-Türk", hep "anti-İslam" ve hep "anti-insanî" kaynaklar....
TÜRKÖNE, "Neden 68'e, kaşarlanmış darbecilerin hevesleri cürümlerini aşan gençleri tezgaha düşürmeleri olarak bakmıyoruz?"(s.50) demekte! Yani demek istiyor ki, "kartaloz cuntacılar, darbeciler, genç 68'lileri tezgaha düşürüp yok ettiler...
Ve TÜRKÖNE, 16 Şubat 1969'daki 'Kanlı Pazar' olayları ile ilgili olarak; "mermiden çıkan kurşun gibi", "seri atış yapan bir makineli tüfek gibi", Bugün Gazetesi'nde yazıları çıkan Mehmed Şevket EYGİ Hoca'nın, "Derin Devlet Operasyonu" diyerek, "Kanlı Pazar Olayları"nda, bir bakıma "kullanıldığı"nı anlatmak istediğini hatırlatmakta.(s.86)Kaldı ki, 16.Şubat.1969, "Gerçekten bir 'derin devlet provokasyonu"dur.(s.89)
VE TÜRKÖNE'ye göre, "ordu içindeki cuntalar", "darbe ortamı oluşturmalar", yazılan "senaryolar" ve "onaylayanlar" ve "acemi bir Kontrgerilla Operasyonu" dediği bölümler...(s.83-99)
Yine TÜRKÖNE, "U.S.A.Arşivleri'nin açılan 1969-1972 yıllarına ait 'gizli rapor'lardaki, 1969 Mayıs'ndaki, "darbe teşebbüsü değil, darbe tehdidi" dediği kısımlarda, "Darbeci Demirel Vakıası ve olgusu"nu hatırlatmakta, "Mayıs 1969 darbesini planlayan adam aslında Süleyman Demirel'den başkası değil..İNÖNÜ ile Demirel arasındaki politik savaşı, askerleri devreye sokan Demirel kazanıyor"(s.104) demekte. Ve "son sözü askerlerin söylemediği, son sözün askerlere söyletildiği"ni vurgulamaktadır.(s.106)
TÜRKÖNE, aslında Türkiye'deki "68'in başlangıcı olarak', "27 Mayıs 1960 Darbesi'ne" de, eserinde genişçe yer vermekte. (119-136 sayfalar arası)ve önemli tesbitler yapmakta.Şöyle ki;
1)27 Mayıs 1960 Darbesi, 38 Subay'dan meydana gelen 'gizli bir örgüt' tarafından yapılmıştır.
2) Ve bu "gizli örgüt", 'Hükûmet Darbesi' yapmıştır...
3)"Darbe" ile yani "Darb" ederek, zor ve şiddet kullanarak, "İktidar"ı değiştirmişlerdir...
4) Sonuçta, "Hükûmet devrildi, parlemento kapandı ve özel mahkemelerde, birçok kurmaca davadan yargılamalar yapıldı...
5) 27 Mayıs 1960 Darbesi, 1980'e kadar , "Hürriyet ve Anayasa Bayramı" olarak kutlandı..(s.119)
6)27 Mayıs 1960 Darbesi, TSK'nın "kurumsal bir darbesi" değil; 38 Subay'ın oluşturduğu 'gizli örgüt'ün, "üniformalı çeteciler'in yani 'cunta'nın darbesidir.(s.112) Bir "sapma örneği..."
7)Artık, TSK, "yurdu koruma görevi" yanında "cuntalara engel olma görevi"nide üstlenmiştir.(s.123)
8) Bilinenin aksine, "Darağacındaki Menderes Resimleri, sadece siyasetçileri değil, aslında topyekûn millete gözdağı mesajı"nı ihtiva etmektedir...(s.225)
"Cunta'yı "üniformalı çeteler" diye tanımlayan TÜRKÖNE;".....arkasında devasa bir demokrasi tecrübesi olmasına rağmen; 1946'larda istemeye istemeye, zoraki, gönülsüz bir şekilde , dış konjonktürün zorlamaları ve yapılan "mutabakat"larla da "demokrasi"ye yeniden geçişimizdir ki; daha DP, tek başına iktidar olarak çıktığı seçimler sonrası; "üniformalı çeteler, cuntalar" tarafından "alaşağı" edilmeye "karar" verilmiş, ancak dönemin devlet başkanı İNÖNÜ'nün engellemesi ile, "darbe" 10 yıl geçiktirilmiştir...TÜRKÖNE'ye göre de "27 Mayıs 1960 Darbesini yapanlar da birer çetecidir.Darbe başarılı olduğu için, biz onlara "Cunta" diyoruz...27 Mayıs'la hesaplaşmak, çetelerle hesaplaşmaktır..."(s.127)
Sahiden de"1946'larda, 'demokrasiye geçiş serüvenimiz'in 'künhü/içyüzü' daha da ayrıntılaştırılmalıdır.
Ve TÜRKÖNE, yine "Türkiye'deki askerî müdahalelerin tamamı, ordu içindeki çeteleşmeler, aslında silahın siyaset için seferber edilmesinden ibarettir."(s.128)
"Ulusalcılık adı verilen Mussolini Faşizmi ile 3. Dünya Solculuğunun bir sentezi olan marjinal fikrin, daha ziyade "üniforma sahipleri" tarafından savunulmasının da tesadüf değildir.", diyen TÜRKÖNE; "Türkiye'deki 'Askerî Vesayet'in ideolojisinin de, böyle bir "Ulusalcı Zihniyet" vardır demekte(s.130) ve eserinin ileriki sayfalarında "28 Şubat Süreci" hakkında iki önemli 'tesbit' yapmakta:
1) "28 Şubat Süreci"nin ideolojisi ise 'Neo-Ulusalcılık....' Atatürkçülüğün faşizm yorumları...Önce eylem, sonra düşünce diyen, "Marksist Sınıf Analizleri" ile "Faşizm"dir"(s.156,157) demekte. Ve "28 Şubat Süreci'nin iki delilinden birinin "gazete kupürleri", diğerinin ise Faik BULUT'un "Yeşil Sermaye Nereye Gidiyor?" isimli kitabı olduğunu vurguluyor.(s.157)
TÜRKÖNE, "tam bir Stalinist İstihbarat Devleti"ni andıran "Batı Çalışma Grubu"(BÇG) ile ilgili olarak ise dönemin İçişleri Bakanı Meral AKŞENER'in;"BÇG belgeleri açıklaması, illegalite vurgulamalarına rağmen; BÇG-Genelkurmay ilişkilerine , herhangi bir 'yazılı cevap' verilmediğini hatırlatmakta.(s.152)
Ve TÜRKÖNE, "28 Şubat Süreci'ndeki 'Bankacılık Krizi'ni ise "Türkiye'nin tarihi boyunca yaşadığı en büyük ekonomik kriz"olarak değerlendirmekte.(s.162)
TÜRKÖNE, eserinin son bölümlerinde, Cemil MERİÇ, Erol GÜNGÖR vec Şerif MARDİN hakkında yaptığı değerlendirmelerden sonra; "Bizim 68'imiz aslında 12 Eylül'de resmen sona erdi. Fiilen Soğuk Savaş'ın bitimine kadar devam etti."(s.207) demekte ve "68, Soğuk Savaş'ın gölgesinde yaşanan bir toplumsal trawma idi. Bugün bu trawmaya hâlâ ideoljik kılıflar uydurmaya çalışanlar, ya ahmak, ya da sahtekârdır"(s.207) demekte ve "Ergenekon Davası"na ise,"40 yıl geçikmiş bir dava" olarak değerlendirmekte...
NETİCE:
Günümüzde,2009'lar Türkiye'sinde, AKP'nin "Açılımlar"ı ile daha da "açılan" TÜRKÖNE'nin, "Bozukpaşa olarak APO'ya Af" ve "Bodrum'a sürülmesini
isteyen" kerteye uzanan "zihin dünyası" ise elbetteki "tartışılacak"tır. Nitekim "tartışılmakta"dır da!!!
Bu yazımızda da hatırlatmaya ve vurgulamaya çalıştığımız üzre,TÜRKÖNE, her Milliyetçi-Ülkücü"nün yaşadığı "çocukluk dönemleri"nden çok farklı "çocukluk hayatı" yaşamıştır. "Ülkü Ocağı Derneği Genel Merkezi"ne uzanan ve ÇATLI ile yakınlığa varan "süreç"i ile ilgili olarak, tarafımızca da fazla bir şey bilinmemektedir.
"Türklüğün Sembolü Bozkurt"umuza âdeta Sivas'ın "Kangal Köpeği" ile "özdeşleştirme" yapması, şahsen, benim de "mesafeli "olmamı gerektirmiş, hatta böyle bir "görüş"ü serdettikten sonra, BBP'nin Merhum Genel Başkanı'nın akabinde Zaman'da kendisi ile "röportaj" yapması, beni de "kızdırmıştı", diyebilirim...
Elbetteki, "Gülen Hareketi" mensuplarının da çokca vurguladığı bir prensib:"Herkesi olduğu gibi, bulunduğu konumda 'kabul' etmek", şahsen bizlerin de "prensibi"dir...
TÜRKÖNE de böyle biri işte!!!
Dip Notlar:
(*):Mümtaz'er TÜRKÖNE, "Darbe Peşinde Koşan Bir Nesil:68 KUŞAĞI", Nesil Yayınları, 8.Baskı,Ocak 2009
(**): Namık Kemal ZEYBEK, "Milliyetçiliğe Bakışımız", Radikal Gazetesi, 10.10.09
22.10.09
İsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com veya metgultekin@hotmail.com

Hiç yorum yok: