Powered By Blogger

12 Ekim 2009 Pazartesi

ÜÇ ESERİNDE ALİ BULAÇ'IN GÖRÜŞLERİ-1

Yazı Dizisi:
 
 
ÜÇ ESERİNDE ALİ BULAÇ'IN GÖRÜŞLERİ-1
(Millî Görüş/Erbakan Hareketi'ni ve "İslamcılar"ı Anlama Cehdi)
(Göçün ve Kentin SİYASETİ(MNP'den SP'ye Millî Görüş Partileri)
 
Ali BULAÇ'ın "en son eseri" diyebileceğimiz ve "çok hacimli fakat "perspektif" kazandırıcı"Göçün ve Kentin SİYASETİ(MNP'den SP'ye Millî Görüş Partileri)eseri;"Din-Kent ve Cemaat Fethullah GÜLEN ÖRNEĞİ" ve "İslâm'dan Korkmalı mıyız?(Fanatizm-Fundamentalizm-İslamofobia" isimli eserleri ile BULAÇ'ın "görüşlerini" öğrenmiş olacağız.
"Yazı Dizisi" şeklinde tasarladığım bu "yazılarım "ile , aslında çoktandır yapmak istediğim(neredeyse iki yıldır) "Millî Görüş/ERbakan Hareketi'ni ve "İslâmcılar"ı Anlama Cehdi"ne de fiilen başlamış oluyorum.Bu "yazı dizisi"nin akabinde, inşaallah, nice zaman önce okuduğum "Mehmet BEKAROĞLU'nun kısaca "Siyasetin Sonu" isimli "hacimli" eserin "analizi" ile "cehd"imizi devam ettireceğim.
Ali BULAÇ, bu "hacimli" eserinin "önsöz"ünde, "Üçlü çalışması(Sülasiyesi)ndan" bahisle;ilk çalışması olarak "İslamcıların Üç Nesli"-ki 1856-1924birinci nesil;1950-1997,ikinci nesil ve 1997 sonrası, üçüncü nesil-;ikinci çalışması, incelediğimiz bu eseri ve üçüncü çalışması olarak daha henüz yayınlamadığı "Göçün ve Kentin İktidarı-Millî Görüş'ten Muhafazakar Demokrasiye Ak Parti" eseri..
BULAÇ, incelediğimiz eserinin daha "önsöz"ünde, "...bir koluyla Saadet Partisi(SP)'yle devam eden, diğer koluyla Ak Parti'yle peşpeşe iki defa iktidar olan siyasî çizginin hikayesini konu edinir", diyerekten ;"Millî Görüş Gömleği'ni çıkardım" diyenlerin aksine, aslında Ak Parti'nin de "Millî Görüş(/Erbakan Hareketi İ.G.)Partisi olduğunu da deklare etmektedir."Üçlü Çalışması"nda zikrettiği ilk ve üçüncü eseri ile "Millî Görüş(/Erbakan Hareketi)'nin Türk siyasetini ve Türk siyasetinin "Millî Görüş(/Erbakan Hareketi)'i nasıl etkilediğini anlatmaya çalıştık" demekte ve "kimlik" olarak da, "Batı-dışı Modernleşme"yi uygulan 'parti' tanımı yapmakta.
"AKP'yi", Ak Parti'yi,2009'lar Türkiyesi'nde, aslında "Millî Görüş(/Erbakan Hareketi Partisi "kabul"ü, "postula"sı ile peşin peşin "ezber de bozmakta"dır..2002-2009, yedi yıllık döneminde AKP veya Ak Parti'nin Genel Başkanı ve Başbakan; "bir harf ile" de olsa "dün"üne, "mazi"sine tek bir "laf" etmedi. Ancak çok sayıda "kazanımlar" kazanmalarına da vesile oldu. Varsa-yoksa "Türk Milliyetçilerine, Ülkücü Hareket "mensuplarına "çatan"; "bizim milliyetçiliğimiz 'bölgesel' değildir, 'etnik köken'e dayanmaz, 'din'e dayanmaz" tekerlemeleri ile kendince sahte/uyduruk "milliyetçilikler" geliştirdi. Mevcut siyasî iradenin başı; "yenilikçiler" kategorisi ile "yan çizdiği" "dün"üne "bir harf ile" de olsa, "efkar-ı umumiye(fikirler camiası)" huzurunda " hiç çatma"dı...
Hâlen yerel seviyelerde AKP'yi aslında ayakta tutan, omuzlayan ve omurgasını oluşturan, yine Millî Görüş(/Erbakan Hareketi)nin kadrolarıdır. Kaldı ki 3. Olağan Kongresi sonrası da baktığımızda, AKP'yi sahiden ayakta tutan kadrolar, "Millî Görüş(/Erbakan Hareketi)nin kadrolarıdır.
Aslında bütün bu açıklamalar, Ali BULAÇ'ın da neredeyse "postula"sı, "kabul"ü olan ;AKP'nin de "Millî Görüş(/Erbakan Hareketi)'in Partisi olduğunu ispatlamaktadır da...
Ne yazık ki, "tek başına iktidar"ın yedinci yılında bile(belki de ömrü boyunca), hâlen "Ben de Türk'üm" diyemeyen bir Başbakan ile karşı karşıyayız.
DEMOKRASİYE GEÇİŞİMİZ
Henüz "Yanlış Cumhuriyet"in tam metnini okuyamamış olsak da, basında yazılıp çizilenlerden anladığımız kadarı ile "Atatürk ile Yeni Türk Devleti, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile 'Demokrasi'de sonlandırılmıştır." tezine BULAÇ, eserinde, 1946'larda "Demokrasi'ye istemeye istemeye, zoraki, neredeyse "çok gönülsüz "bir şekilde, "dış kaynaklı gelişmeler"in, "konjonturel zorlamalar"ın sonucu geçtiğimiz vurgusunu da yapmakta.BULAÇ, "Aksine bir konjonktür oluşsa, iktidar seçkinleri, Türkiye'yi demokratik olmayan bir Cumhuriyet'e geri götürme konusunda hiç tereddüt etmezler"(s14) demekte.Zikrettiğine göre, "DP'nin kuruluşu ve 14 Mayıs 1950 seçimleriyle iktidara gelmesi ile '27 Mayıs İhtilali'ne de "karar" verilmiştir. Neticede de "gönülsüz, zoraki, istemeye istemeye, itikliye-kakıklıya, dış zorlamalarla 'demokrasiye yeniden geçişimizin 'faturası' is e,neredeyse 'her yıla bir darbe' olmuştur.(s.15)Ve "Emperyalist küresel sistem, bilhassa da 11 Eylül 2001'den sonra Müslümanları "öteki"leştirerek/yok ederek, hegemonik meşruiyetini sürdürmektedir".(s.16)
ALİ BULAÇ, "eseri" boyunca iki kavramı neredeyse "sıkca" kullanmaktadır:"İktidar Seçkinleri" ve "Merkezdeki Çekirdek" "İktidar Seçkinleri" ile "tepeden inmeci zihniyeti," baskıcıları, dayatmacıları ifade etmekte;"Merkezdeki Çekirdek" kavramı ile "iktidar seçkinleri"nin oluşturduğu dayanışma"yı, ekonomik, bürokratik ve politik ayrıcalıklara sahip zümreleri;"Cumhuriyetçiliği,Devletçiliği ve Laikliği";"bürokratik idarî merkezi"(s.17,106,391,529)çağrıştırmakta..BULAÇ", "Merkezdeki Çekirdek" kavramıni "asabiyyet" kavramı ile özdeşleştirerek; "hukuk dışı refleksleri" yani "darbe girişimçileri, darbecileri" vurgulamak istiyor.(s.11)
Yirmi yedi yıl(1923-1950)"Türkiye'yi bir başına yönetmiş" bir 'zihniyet'in "vesayetçi", "emrediciliği" ile "demokrasinin bağdaştırılamayacağını da belirtmekte. "Ankara kriterleri", aslında böyle bir zihniyetin "kriterleri"dir demekte.(s.17)
İşte Türkiyemi'zdeki "sancı"ların temelinde, "demokrasi"ye bu şekilde geçişimizin de payı olmalı elbette. "İktidar seçkinleri"nden oluşan "Merkezdeki çekirdek"in marifetleri ile Türkiyemizin "yakın tarihi" de ancak böyle şekillenirdi. Gerçekten, sahiden, Osmanlı'nın 'Meşrutiyetleri" ile başlayan "vetire"ler, "süreç"ler, "tabiî bir şekilde idame ettirebilinseydi, belki de "yakın tarihimiz " böyle şekillenmeyecekti.
SEÇİM-BİAT-ŞURA
BULAÇ, "İslam Siyaset Modeli"nin esas kavramları olan "seçim-biat-şura"nın uygulamalarının, aslında "arızalı" olduğunu belirtmekte. "Seçim"ler "tam adaletli" yapılamamakta; "biat yani hukukun üstünlüğü ise üstünlerin hukukuna dönüşmüş durumda; "şura" ise kayfiliklerle dolu "yönetim"leri, "yöneticiler"i ortaya çıkarmıştır. Ve yedi yıldır "tek başına iktidar" olan Ak Parti'nin, "adaletsiz seçim sistemi"ni değiştirmediğini, "adil olmayan 'seçim sistemleri ile "iktidar" olanlar, ne derece "meşru" olabiliyorlar ki ?",demekte. (s.10)
(1923-1938) ve (1938-1950)Mustafa Kemal ATATÜRK ve İNÖNÜ dönemleriyle "siyasî kültürümüzde, "rejim=devlet; devlet=milletin efendisi"ne dönüşmüştür.(s.20, 21)"Rejim tehlikededir"in "künhü" böyle bir siyasî kültüre sahip olmammızdandır. "Behice Boran bir zamanlar rejim için en büyük tehditti. Ölünce cenazesi resmî törenle defnedildi. Nazım Hikmet tehditti, itibarı iade edildi.Kürtçe konuşmak yasaktı, TRT-6(Şeş) Kürtçe yayına geçti, rejime birşey olmadı. (s.21)
"Çoğulcu" ve demokratlık" kavramlar da, "sağcı" ve "solcu" zihniyet sahiplerince ve seçkinlerce"kirletildi."
Faşizm'in, Komünizm'in "çöktüğü" bir çağda, hatta "günümüz Rus komünistlerinin bile "değiştiği" (eski Komunist zihneyette değiller artık)
"Türk ModernleşmeProjesi"nin askerler, sivil bürokrasi ve "kendi serasında yetiştirdiği" aydın zümre" olarak tarif eden BULAÇ, "siyasî kültürümüzün demokrasiyi engelleyen sebepleri ise üç maddede topluyor:1)Demokrasini bizim kültürümüzüm dışında meydana gelmesi. Halbuki "demokrasi "İslamla yüzleşmeden hiçbir İslam Ülkesinde kök salamaz. 2)"İslam dünyasının içinde bulunduğu hegemonik konjonktür demokrasiye doğrudan bir engel teşkil etmesi.3)"Aydınlanma"dan beslenen bir pozitivist despotizm olgusu;Cumhuriyet'in demokratikleşmesini engellemekte.(2.28, 32, 33)
"SİYASALLAŞMA" HEZEYANI
BULAÇ, "modern demokrasi"lerde, "siyasallaşmak, siyasallaşıyor" söyleminin bir "suç" olarak ortaya konulamayacağını belirtiyor ve tabiiki "ezber bozuyor." BULAÇ, "modern demokrasi"lerde "tek yol siyaset"tir. Çünkü "siyasetin ilgi alanına girmeyecek hiçbir konu yoktur. Çünkü hukukî(meşrû), kanunî(Legal) "tek yol siyaset"tir.(s.34)
Eserlerinde "ufuk açıcı" ve perspektif" kazandırıcı da olan BULAÇ'ın bu "görüşleri"ni okurken; Türkiyemizdeki tecrübeli "siyasetçiler"imizden dahi duyduğumuz"Ergenekon siyasallaşıyor....Başörtüsü siayasallaşıyor...."gibi cümlelerin, ne kadar da "sığ", "vulger", "yüzeysel" ve "kof" olduğunu da anlıyorsunuz.
Neticede BULAÇ, "Türk Modernleşme Projesi"ni, "tabiatı gereği anti-demokratiktir. Zira ne Batılı demokrasilere itimadı vardır: ne İslamiyet'in referans çercevesini çizdiği müzakereci siyasete hayat tanımaktadır."(s.35) demektedir.
"Devlet ve Siyaset" bölümünde BULAÇ'ın yaptığı "sistem" tanımı ise şöyle:Katılımı, şeffaflığı redden, demokratik rejimin işlemesine izin vermeyen bünyevî yapıdır.(s.41)"Siyasetin patronunun da Devlet" olduğunu ifade eden BULAÇ;Siyasetin en önemli aktörü ve yapıcısı sivil toplum değil, devlet olmaktadır"(s.43) demekte.
"Siyasî kombinazonda, asalak olmayan, devlet'ten beslenmeden varolabilenler" e ise "Devlet'in "zorluk üstüne zorluk" çıkarttığını, 'hayat alanlarını tıkadığını" ifade etmekte.(s.44)
Devlet'in "yerli burjuva zümresi", yani "bebeği"nin aslında "fil" olduğunu da eklemekte.(s.45)
Yine BULAÇ; "Türkiye'de siyaseti 'sivil siyasetçiler' değil; devlet yapıyor. Devlet, Türkiye'de herşeyi, herkesten en iyi bilen, en doğru kararı veren ve aslında kendisinden başka hiç kimseye güveni olmayan gayr-i şahsî bir aygıttır" şeklinde "devlet" tanımı da yapmakta.(s.35)
"Köy'den kent'lere göçün "siyaseti de şekilllendirdiğini ve "merkezdeki çekirdeği" de "rahatsız" ettiğini vurgulamakta. BULAÇ, Rusya-İran ve Türkiye'nin tarihî gelişim benzerliklerine de dikkat çekmekte ve "geleceğin Türkiyesi tasavvuru" namına şu cümleleri yazmakta:"Geleceğin Türkiyesi, ya İran ve Rusya gibi gerekli reformları yapacak; ya da çok daha derin krizin içine yuvarlanacak."(s75)Ve "reform" olarak da, "5 Mes'eleyi"; "Güneydoğu Mes'elesi, gelir dağılımındaki adaletsizlik, kamu reformu, din-devlet ilişkileri ve dış politika alanı" olarak belirtmekte.(s75)
2009'lar Türkiyesi'ndeki "Devlet'in Çürümüşlüğü"nü ortaya koyan "Ergenekon Tartışmaları"na, daha 1996'larda MHP'nin Merhum Genel Başkanı Alparslan TÜRKEŞ tarafından, "Devlet'in çürüme içinde olduğu"nun belirtildiğini ifade etmekte ve "Devlet eleştirisi, devlet düşmanlığı değildir" demekte.(s.98, 101)
Eserinin "Merkez Sağ ve Merkez Sol" bölümünde, "Türk Siyaseti'nde Demirel'in Yeri"ni ise BULAÇ, şu cümleleri ile ifade etmekte:"Aslında 'Konuşan Türkiye' , sadece Demirel'in konuştuğu; 'Kusursuz Demokrasi' ise sadece Demirel'in serbest siyaset yaptığı demokrasidir!"(s.123)"1991 seçimlerimde 'Konuşan Türkiye' dedi, insanları peşine taktı;ama Türkiye'yi konuşanların ağır cezalara çarptırıldığı ülke hâline getirdi...1980'lerden sonra din, laiklik, düşünce özgürlüğü gibi konularda ne söylediyese, iktidara geldiğinde tam tersini yaptı. "Kürt realitesi"ni tanıdığını ilan etti, arkasından bunu ağzına alan herkesin 'bölücü ve bölücülere destek veren gafiller' olduğunu söyledi...Turgut ÖZAL'a kan kusturdu...28 Şubat postmodern darbe sürecini ustalıkla yönetmek oldu.!(s.128)
BULAÇ, "Türk Siyaseti'nde Ecevit'in Yeri" diyebileceğimiz kısımlarda ise "18 senedir aynı elbiseyi giyiyorum.Çünkü bana bakıp da acı çekecek milyonlarca kız ve kadın var'diyen eşi Rahşan'ın sadeliğini, giyim-kuşam anlayışını 'takdir' ettiğini belirtiyor.(s.132)
Yine "Merkez Sağ ve Merkez Sol"un incelendiği bu bölümde, "Sağ Partiler" için iki önemli tesbitte bulunmakta:"'Sağ Partiler, her zaman çevre güçlere ihanet etmişlerdir. Önce desteklerini almış, arkasından onlara(millete demek istiyor İ.G.) sırtlarını çevirmişlerdir.'(s.140) 'Türkiye'de halkı(milleti dese daha doğru olurdu İ.G.) en çok aldatan, Sağ Partiler olmuştur.'(s.161)
ANAP, DYP, DSP,CHP,MHP hakkındaki "tahlil"lerinden sonra "BBP ve Gelecği" kısmında ise "Yazıcıoğlu Hareketi" hakkında şu görüşlerini belirtiyor:"YAZICIOĞLU ve arkadaşları TÜRKEŞ ve yakın çevresine başkaldırarak 'bağımsız' bir hareket başlattılar.YAZICIOĞLU ve çevresinde İslamî hassasiyet baskındır. En çok değer verdikleri şey dürüstlüktür ki, siyasetin buna ihtiyacı olduğu açıktır. BBP'liler zaman zaman bir İslamcı gibi hareket etmektedirler. Gençlik tabanı da çoğu zaman Millî Görüş'ün tabanı ile büyük bir örtüşme içindedirl.Ayrılma esnasında YAZICIOĞLU Hareketi'nin hem Türkiye'deki İslamî Hareket'e yeni ve dinamik bir boyut katacağına, hem de Türk Milliyetçilerini zaman içinde İslamcı bir çizgiye çekeceğine dair köklü bir inanç besledi. Ancak zaman geçtikçe seçmen tabanını genişletemedi, daha geniş kesimlere ulaşamadı.(s.176)
Bu kısmı okuduğumda "şu notu" yazmışım:"Ancak hiçbir BBP'li, Alperen, Nizam-ı Alem'ciye 'Ben İslamcıyım" dedirtemezsiniz. Çünkü "İslamcılar'ın veballerini" yüklenmek istemezler. İkincisi, 'YAZICIOĞLU HAREKETİ', BBP, Alperen, Nizam-ı Alem'ciler, "Ülkücü Hareket"ten başka birşey değildir.(09.08.09 tarihinde)
TÜRKİYE'DEKİ MÜSLÜMANLARIN SİYASETLE İŞTİGALLERİ
Ali BULAÇ, eserinin "Göçün ve Kentin Partisi" kısmında, Türkiye'deki Müslümanların "siyasetle uğraşmaları" ve yaşanılanlar hakkında biraz merak uyandırıcı şekilde şu görüşlerini ifade ediyor:
1)'Türkiye'de yaşayan Müslümanların açık kimlik beyanında bulunup, bağımsız bir parti bünyesinde, kamusal hayatın en önemli alanlarından biri olan siyasetle uğraşmaları, ancak 1970'li yıllarda başlar. 12 Mart Muhtırası öncesi Millî Nizam Partisi(MNP)'nin kuruluşu; sonrasında Millî Selamet Partisi(MSP)'nin kuruluşu.(s.183,184)
2)"Biz açıktan siyasete katılıp demokratik haklarımızı kullanacağız ve iktidar olmak için halkın desteğini alacağız'düşüncesinde "Millî Görüş(/Erbakan Hareketi İ.G.) çizgisi;"sağ milliyetçi partileri destekleyip taleplerimizi dolaylı yoldan gerçekleştirmeye çalışacağız" düşüncesindeki "Nur Cemaatleri, Süleymancılar ve kısmen diğer cemaatler "ile "iki farklı tutum"un sergilenişi...((s.187)
Eserinin bu bölümleri, böyle "tavır/tutum alışlar"ın detaylarını meraklandırırken; BULAÇ yine eserinin "önsöz"ünde yaptığı "AKP, AK PARTİ de Millî Görüş(/Erbakan Hareketi İ.G.)'nin diğer koludur"'kabul'üne izafen ; "..nihayetinde AK PARTİ, Millî Görüş(/Erbakan Hareketi İ.G.) tarlasında yetişmiştir."(s.194) demekte ve "Eğer uluslararas konjonktür ve içerdeki şartlar müsait olsaydı, Millî Görüş(/Erbakan Hareketi İ.G.)'nin en son partisi veya AK PARTİ "Müslüman Demokrat" adını alırdı"(s.196) demekte.
1991'DEKİ 'SEÇİM İTTİFAKI, BİR PROJENİN PARÇASIYDI'
Ali BULAÇ, eserinin yine "Göçün ve Kentin Partisi" kısmında, Türkiye'de Müslümanların "siyasetle iştigalleri" ve "iki farklı tutum "alışlarını hatırlattıktan sonra; 1991'deki 'RP-MHP-IDP' arasında yapılan "seçim ittifakı"nın "basit bir siyasî ittifakın ötesinde, bir projenin parçasıydı" tesbitini de yapmakta.(s.204)"Bu sayede Kürtler ve Kürt hareketiyle İslam arasındaki ilişki koparılmak istendi ki, bu PKK'nın gelişmesini sağladı"(s.204) demekte.
Eğer 1991'deki "Seçim İttifakı" yapılmasaydı, "Masonik-Haçlı Gül"ünü partisinin "bayrağı" yapan "Demokratik Toplum Partisi" de olmazdı, dedirten BULAÇ'ın bu görüşleri;BBP'nin Merhum Genel Başkanı Şehid Muhsin YAZICIOĞLU'nun, bilinenin aksine "seçim ittifakı"na karşı çıkmasındaki "basiretliliği"ni de ortaya koyuyordu. BULAÇ, 'Refah Partisi'nin tepesine doğru çıkıldığında, söylemin giderek merkezileştiğini ve sistemden farklı politikalar üretmediği gözleniyordu"(s.205) diye de yazmakta. Ve yine RP'nin böyle bir "İttifak"ı ile "Kürt Mes'elesi" tıkanma noktasına gelmiştir " demekte.
Ayrıca RP'nin "büyüme" dönemlerinde türeyen "müraîler"i ise "profesyonel hacıyatmazlar" olarak tanımlamakta ve "İslamî Mafya Grupları..."(s.212)nı aynen yazabilmekte. Böyle bir tanımlamayı, doğrusu, başka yerlerde okuduğumu hatırlayamıyorum. Tamamiyle BULAÇ'a ait tanımlar. Bu tanımlarla ilgili ileride bir iki cümle daha ekleyeceğiz.
BULAÇ, RP'nin "Ermenistan Mes'elesi'nde de "çok yanlış' yaptığını; "(Haşa) "Muhammed Aleyhisselamı aşarcasına, (haşa) Allah'ı aşarcasına mes'eleye yaklaşıldığını" da vurgulamakta.(s.206)
ANEKDOT BİR
Ali BULAÇ'ın "Göçün ve Kentin SİYASETİ(MNP'den SP'ye Millî Görüş Partileri" isimli "en son eser"inde, kendisini "yakînen" tanımamızı kolaylaştırıcı "ilginç anekdotlar" a yer vermiş. Eserinin 213 ve 214. sayfalarında anlattığı ilk anekdotunda, Suriyeli yaşlı bir zatın "semaye/kapital"in önemine dikkat çekici sohbeti akabinde; MSP Mardin Teşkilatı'na 'Toprak Ağaları'na (sermayeye) karşı astıkları bildirinin tekraren indirildiği ve bu işi de kendisi de "toprak ağası" olan dönemin Mardin MSP milletvekili Fehim ADAK'ın 'reel politik hareketle yaptığını, sonradan öğrendiklerini" de yazıyor.
ANEKDOT İKİ ve ÜÇ
BULAÇ, "Hayatının hiçbir döneminde aktif siyasete girmeyi düşünemiş ve İslamiyet'in doğru anlaşılmasından başka kaygısı olmamış bu satırların yazarı"(s.240) diye kendini tanımladıktan sonra, "Şevki YILMAZ" hakkında yazdığı yazıdan dolayı yaşadığı baskıyı da dile getirmiş."1978'de de ağır baskı yaşadığı"nı belirtmiş.1978'de "Şevki YILMAZ"la ilgili yazdığı yazıdan dolayı "tehdit telefonları" almaya başladığını, "Sen kim oluyorsun da Şevki YILMAZ aleyhinde böyle şeyler yazıyorsun?O geleceğin İslam lideri ve Türkiye'nin Başbakanı'dır. Erbakan bile onun eline su dökemez" diyorlardı.(s.240)"Derken , birgün belinde silahı iri yarı bir adam beni İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde kıstırdı. Bir odaya kapattı ve günlerdir beni öldürmek için aradığını söyledi. Yüzünde derin bir nefret vardı. Beni infaz etmekle davaya büyük bir hizmette bulunacağını düşünüyordu. Allah'dan durumdan haberdar olan birkaç arkadaş hemen odaya daldılar ve açıkca söylemem gerekirse belki de son anda elinden kurtardılar."(s.242)
BULAÇ, yine 1978'de, Tepebaşı'nda bir toplantıda yaptığı konuşmada, Necip Fazıl KISAKÜREK'i eleştirdiğinden dolayı , Ülkücü Gençlerin saldırı ve tacizine uğradığını da yazıyor. "Necip Fazıl'ı eleştirdiğim için saldırıya uğradım ve Ülkücü Gençler Fatih, Yavuz Selim'de oturduğum evde beni ve ailemi taciz etmeye başladılar. Sonunda iki üç gün içinde, sağanak yağmur altında Fatih'den Güngören'e taşınmak zorunda kaldım"(s.241) demekte...
MİLLÎ GÖRÜŞ(/ERBAKAN HAREKETİ)'NİN HUSUSİYETLERİ
"Millî Görüş(/Erbakan Hareketi'ni) ve tabiki "İslamcılar"ı anlama cehdi adına BULAÇ, bu "Hareket"in bazı hususiyetlerini şöyle sıralıyor:
1) Millî Görüş(/Erbakan Hareketi İ.G.), sanıldığının aksine "dinî" değil "sosyolojik bir zemin"(Göç ve Kent demek istiyor İ.G.) oturmaktadır...Hiçbir zaman teokratik bir fikir veya talep olmamıştır."
2)"...Hareket'in saf bir dinî hareket olduğunu söylemek yanıltıcı olur...Göçün ve kentin partisidir."(s.301)
3)"...Bir cemaat hareketidir de...Siyasî temsil rolünü üstlenen bir cemaat."
4)"...Çok partili siyasî hayatımızın en sivil ve yegane gerçek siyasî hareketi sayılır."
5)"Referans aldığı sosyolojik gövde, 'göçün ve kentin partisi yapmıştır."
6)"Millî Görüş (/Erbakan Hareketi İ.G.)'nin içinden çıkan iki partinin, yani AKP ile SP'nin yine de ilk iki büyük parti durumunda olması..."
7)"...Millî Görüş(/Erbakan Hareketi İ.G.) çoğulcu demokrasinin yumuşak karnıdır."(s.301, 302)
BULAÇ'ın bu eserinin 305. sayfasınada şu notları yazmışım:Şahsen "Kürt Mafyası", "Ülkücü Mafya" gibi kavramları çok duymuş ve okumuştum amma "İslamî Mafyalar" kavramını, "Cumhuriyet Gazetesi"nde bile okumamış, duymamıştım. Demek ki bir "vakıa", bir "olgu..."(11.08.09 tarihinde)
"MEDİNE VESİKASI/SÖZLEŞMESİ" TARTIŞMALARI
Belki de daha ayrıntılı bir şekilde ele alınması gereken bu "tartışmayı", eserinin 328. sayfasına geldiğinizde yine hatırlıyorsunuz.
"Siyasî toplumun ve kamusal hayatın ancak karşılıklı müzakere ve mutabakatla tayin ve tesbit edilebileceğini öngören "Vesika", "Sözleşme."Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in Yahudiler ve bazı müşrik Putperestlerle yaptığı "Sözleşme..."
"...Daha fazla demokrasi...Daha fazla özgürlük...Herkes için demokrasi...Herkes için özgürlük..."
Belki de "yazı dizimiz"in bu kısımlarını yazarken; "titrisiz münevver" Taha AKYOL'un "Medine'den Lozan'a"(**) isimli eserini tekraren okumak gerekecek.
Hemen hemen tekraren okuduğumuzda ise "ufuk açıcı" AKYOL; temelde "Medine Sözleşmesi'nin 'pratik bir uygulama' olduğunu, tekrarının olmadığını, çünkü "Allah indinde tek din İslam'dır" ayetinin gelişi ile gayr-i müslimlere tanınan özgürlük değişmeyecek fakat statüleri değişecek' demekte ve "Sözleşme(veya Vesika)" yerine "zımmî statüsü"ne geçildiğini vurgulamakta.
"Medine'den Lozan'a" isimli eserinde, neredeyse müstakilen bu mes'eleyi masaya yatıran AKYOL;âdeta BULAÇ'ın "Medine Vesikası/Sözleşmesi" tezini, "Çok-Hukuklu Sistem" görüşünü "çürütmekte"dir. BULAÇ'ı, "sivil İslamcı, teorisyen İslamcı'(s.46) ve 'İdeolog' olarak "kimlik" tanımlaması yapan AKYOL;BULAÇ'ın böyle bir "görüş" veya "tez"i ile neticede "Türkiye'nin Konfederasyona dönüşebileceği, 'Halkların Kardeşliği' noktasına gidilebileceği, 'devlet içinde devlet'lerin oluşabileceğini; "hukuk kabileleri federasyonu"nun ortaya çıkacağını ve "parçalanabileceğini" belirmekte. Kaldı ki, AKYOL'a göre "çok-hukuklu sistem" düşüncesi bir "Sevr Projesi" ve "Sevr Antlaşması"nın 149. maddesidir.
Halbuki "millet" olma, "üniter(tekli)" hukuk" ile mümkündür.
AKYOL, bahse konu eserinin sonlarında, "BULAÇ'IN GETTOLARI" ismini verdiği toplam 18 sayfalık(s.182-190) kısımda, BULAÇ'ın "yanlışlığı"nı özetlemekte. Fakat bilhassa şu cümleleri ile BULAÇ'ın "Medine Vesikası/Sözleşmesi" görüşünün papucunu dama atmakta:"...Medine Vesikası örneği tek kelime ile saçmadır! O yüzden hiçbir akademisyen bu arada hiçbir fıkıh âlimi tarafından itibar görmemiştir...Bu öneriler nitelik bakımından da Neo-Jakoben'dir."(s.184)
AKYOL, bahse konu eserinde, cümleler halinde de olsa, zaman zaman bu "görüşü" "sığ" dea olsa savunan Bahri ZENGİN'e de atıf lar yapmaktadır..Eserinin sonundaki "Pakistan Dersleri "ile "Medine Sözleşmesi" babında "çok-hukuklu sistemi"n yanlışlığını, millet olabilmek ve "milletleşebilmek" için "üniter/tekli hukuk"un önemini de vurgulamaktadır.
TÜRKİYE'DEKİ "SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI"(STK), ASLINDA "SİVİL DEVLET KURULUŞLARI"(SDK)'DIR
BULAÇ, eserinde, "28 Şubat Post Modern Darbe" bölümünde, yaşanılanları ayrıntılı bir şekilde (s.323-537) anlatmakla kalmamakta, "sorgulamalar" da yapmaktadır. "Sivil Toplum Mefhumu" sorgulaması bunlardan biri. Ve şu tesbiti yapıyor:"Bir 28 Şubat sürecinde anlaşılmıştır ki, Türkiyemizdeki "Sivil Toplum Kuruluşları"(STK), aslında "Sivil Toplum Kuruluşu" değil; "Sivil Devlet Kuruluşları"(SDK)'dır. (s.399, 400) Ki, yine eserinin iki yerinde CHP Genel Başkanı Dr. Deniz BAYKAL'ın, "En büyük sivil toplum örgütü, Türk Silahlı Kuvvetleri'dir" sözünü de hatırlatmakta.
Bana "ilginç" gelen ikinci açıklaması ise "Laiklerin Günahkar Psikolojisi" ile ilgili cümleleri. "28 Şubat Süreci"ne atfen, "Laikler, aynen Yahudi ve Hıritiyan günahkarın psikolojisini sergilediler. Yani "Haham"lar da, "Papaz"lar da,("Müslümanlar" da), kendileri gibi "günah işlesinler" talebi...Böyle bir talebin "Müslümanlar" da gerçekleşmesi arzusu. Kısaca, "Laikler demek istiyor ki; biz günah işliyoruz; Müslümanlar da bizim gibi günah işlesinler..."(s.434)
"İslamiyet'in belki de en az bilindiği ülke"(s.436) Türkiye tanımı yapan BULAÇ, "Laikler malum süreçte toplumun 'cehaleti'nden çokca faydalandılar"(s.436) demekte.
AK PARTİ DE MİLLÎ GÖRÜŞ(/ERBAKAN HAREKETİ) PARTİSİ
BULAÇ, ayrıntılı bir şekilde anlattığı "28 Şubat Süreci" hakkındaki görüşlerinin akabinde, eserinin son bölümünde "Millî Görüş(/Erbakan Hareketi İ.G.)'ndeki bölünme ve AKP'nin ortaya çıkışı hakkında ise şunları ifade ediyor:"...Kapatılan RP'nin bu soyguna karşı olduğu ve rantiyeci zümreleri ifşa etmeye çalıştığı için siyaseten linç edildiği gerçeği ortadaydı...RP'nin işlediği iki büyük suç vardı: Biri D-8'ler Projesi,diğeri denk bütçe ve havuz sistemi...
"Eğer 'Yenilikçiler' parti içinde kalıp mücadelelerine devam etselerdi, bir sonraki kongrede bu destek yüzde 70'e çıkacak ve olumlu yöndeki değişim talepleri daha somut çercevede karşılık bulacaktı. Böyle bir süreçte 'gelenekçiler'in değişimi algılaması daha kolay olurdu..."(s.596)
AK PARTİ de, RP'den "adalet"i,, MSP'den "kalkınma"yı miras almıştır..."(s.598)
SP, Millî Görüş Partilerinin son halkası değildi.Belki "ortodoks" formuydu; bu açıdan bakıldığında AK PARTİ de -bir miktar heretik- bir Millî Görüş Partisi olarak siyaset sahnesine giriş yaptı..."(s.600,601)
Eserin son sayfalarına şu notları yazmışım: 1)Son durum: AK PARTİ de, Millî Görüş/Erbakan Hareketi Partisi. Dolayısiyle ha SP, ha AK PARTİ...2)"11 aylık Başbakan Erbakan'ın yapamadığını, Başbakan Erdoğan yapıyor..."3)Dolayısiyle Millî Görüş'ün "tek partisi" AK PARTİ oluyor.4) Doğu ve Güney-Doğu Anadolu dahil, Saadet Partisi(SP), Türkiye'nin her yerinde "seçmen"lerce "siliniyor...""Seçmenler"i AKP'ye yöneliyor. Aslında zaten "Recep Tayyip ERDOĞAN da 'Millî Görüş Gömleği'ni çıkartmamıştı..."(15 Ağustos 2009 tarihinde)
(*): Ali BULAÇ, "Göçün ve Kentin SİYASETİ(MNP'den SP'ye Millî Görüş Partileri), Çıra Yayınları, Mart 2009, 1.Basım, İstanbul
(**):Taha AKYOL, "Medine'den Lozan'a", Milliyet Yayınları,6. Baskı, Ocak 1998, İstanbul
12.10.09
İsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com veya metgultekin@hotmail.com

Hiç yorum yok: