Powered By Blogger

9 Ekim 2009 Cuma

İKİ ROMANINA GÖRE DOSTOYEVSKİ

İKİ ROMANINA GÖRE
DOSTOYEVSKİ
(BUDALA)
Şükürler olsun , "Türkiye Medyası"ndan bazıları okurlarını "kitaplarla" doyurdular, diyebilirim. Zaten 20. asrın başlarındaki büyük "İktisadî buhran "akabinde meydana gelen "küresel-seküler sistem"deki ikinci büyük "iktisadî buhran" sonrası, "kitaplara yatırım" yapmak, daha da zorlaştı. Bir yerlerde okumuştum, "Marksizm'in kurucu lideri Karl Marks bile kendi kitaplarını, kendi imkânları ile binbir fakru zaruret içerisinde bastırıp, neşredebilmiş! Bazen kendimce günümüzün "kartoloz Marksistleri"ne, "Karl Marks'tan da fakir misiniz?", diye takılırdım.
"Şark-Garb Klasikleri" derken, muhtelif sebeplerle okuyamadığımız şahısların da eserlerini fiilen okuma imkânı buldum. 2009'un yazında çok merak ettiğim "Rus Edebiyatçısı, romancısı, yazarı" "Fyodor/Fedor Mihaslovic Dostoyevski"nin iki romanını okudum: "Budala" ile "Ezilenler." Zaman zaman okurken "ruhumun çok sıkılması"na rağmen; neticede iki romanını okudum.
Rahmetli Aydın YALÇIN'ın yazı ve "eserleri"nde zikrettiği Lenin'in "yararlı/faydalı budalalar" kavramından ne denilmek istenildiğini ve "budala" mefhumuna yoğunlaşabilmek; "Rus Edebiyatı-Romanı" hakkında bir fikir edinebilmek gayesiyle "Budala"yı okuyup bitirdim.
Daha "Budala"nın ilk sayfalarındaki "biyografisi"ni okurken, şu notları yazmışım: Yazarların mukadderatı...Bütün yazarlar, neredeyse yargılanmışlar, hapishanelere düşmüşler, sürgün yemişler. Dostoyevski'nin de hayatı hapishanelerde, mahkeme salonlarında ve sürgünlerde geçmiş.
19. asrın başı ve sonu arasında yaşamış(1821-1881) Dostoyevski,"Budala" isimli romanında, hemen hemen tamamiyle "Budala" deyince ne akla geliyorsa, "Budala Prens Lev Nikolayaviç Mişkin/Prens 2. Mişkin"in hayatı anlatılmıştır, şeklinde de "hülasâ" edebiliriz.
"Budala, Prens Mişkin"in hayatının anlatıldığı romandır ,şeklinde "özetleyebileceğimiz" "Budala" romanında, elbetteki en hoşuma giden, cezbeden, ruhumu dinlendiren kısımlar ise 'kabaca' "yazma-çizme, fikir üretme" ile ilgili kısımlar oldu. Daha romanın 8. ve 9. sayfalarındaki bu kısımlara "benzer" kısımlar, ileriki sayfalarda da,(24, 25, 26, 55, 56, 57 ) ve daha ileriki sayfalarda da(sayfa 170, haftalık mizah dergisi çıkarma kısımları)yer verilmiş.
"Menzil"de bile okuduğum "Budala" romanında, "Rus Generallerin hayatı", "Rogojin Çetesi" gibi "sosyal hayatın içinden" ksımları da okumak, heyecan uyandırdı.
"Budala Prens Mişkin"in vasıfları ise şunlar:"Namuslu, alçak gönüllü, içten, insanlara yararlı olmak isteyen, her an binbir şeyle uğraşmak gibi güzel nitelikleri olan, hatta son zamanında en çalışkan insanlardan biriydi. Gösterişe kapılmadan, partilerin hırslarından ve boş sözlerden kaçınarak, ilk olma çabası göstermeden, son zamanlardaki olaylardan oldukça yararlanmıştı."(s.118)
"Rus General'in huzurunda Prens Mişkin'e okunan şiirdeki "Şövalye" yerine "Akıncı" veya "Alperen" , A.N.D. yerine de "Nizam-ı Âlem" i; "Santa Rosa!" yerine de "Ya Allah!"ı yazarsak ve son dizeyi de değiştirdiğimizde, bakınız şiir ne hâle geliyor:
"Kendi hâlinde sade,
Zavallı bir Akıncı/Alperen yaşardı.
Ama bu süzgün, soluk Akıncının/Alperenin,
Dürüst, mert bir ruhu vardı.
Günlerden birgün kendini
Akla sığmaz bir hayale kaptırmış,
Zamanla bunun etkisinden
Kendini kurtaramaz olmuş.
O günden sonra yanıp tutuşmuş,
Hiçbir kadına bakmaz olmuş.
Öldüğü güne kadar da
Bir tekiyle bile konuşmamış
Eşarp yerine boynuna
Kocaman bir tesbih asmış,
Yüzündeki çelik kafesi
Kimsenin önünde kaldırmamış.
Yüreği temiz bir sevgiyle dolu,
Tatlı hayaline bağlı kalmış.
Kalkanına kanıyla,
"Nizam-ı Âlem" yazmış.
Ve Filistin çöllerinde,
Düzmece Akıncılar/Alperenler dillerinden
Sevgililerinin adını düşürmeden
Dağlarda savaşırken,
Zavallı Akıncımız/Alperenimiz
"Ya Allah!"
Diye haykırarak
Düşmanlara korku salmış.
Uzaktaki yurduna döndükten sonra,
Yine sessiz, süzgün;
Herşeyden elini, eteğini çekip
Ruhunu Allah'a teslim etmiş.(s.161, 162)
"Makale"nin yankıları...(s.175, 183, 184, 185, 186, 187)
Ve benimde çok beğendiğim bir cümle:" "Bırakın! da neymiş, bu laf bize hakarettir."
Prens Mişkin'i tarif etmeler; "Prens çok safsınız...Sen saf bir budalasın..."(s.178, 223)
"Budala" romanında çok az da olsa yer yer "Nihilizm" de tartışılıyor ve sadece bir kısımda "Rus Liberalliği/Liberal Rus"luk tartışılıyor. Ve "Rus Edebiyatı millî değil mi?" suâli de soruluyor.(s.228, 229)
Ve sayfa 258'de Rusların "Kars Kuşatması"nın hatırlatılması, açlık ve kıtlıktan yenen "papaz"lar, çocuklar...
"Budala" romanının "Zorunlu Bir Açıklama" kısmı ise bir "fikir yumağı" gibi...
Netice: "Budala" romanını okuyup bitirdiğinizde "çoklu kayıt yapma" adına da olsa muhataplarınıza anlatabileceğiniz o kadar fazla birşey yok gibi.
Ya sıkıcılığı, Rus General'in yaşadıkları, ya Prens Mişkin'in duygu ve düşünceleri ile çevresindekilerin kendisine bakışları ile "nihilizm", "liberalizm" tartışmaları ile "fikir üretme" çabaları, cehdlerinin önemi gelir hafızaya...
(EZİLENLER)
"Nizam-Düzen Hokkabazlığı!!!" yazım ile nasıl ki hâlâ da kullanılmakta bir beis görülmeyen, ancak tamamiyle "Fransız Sosyalist kavramı" olan "düzen" kavramının kullanılışının; hele de "IMF" toplantıları süresince hâlâ "Bu düzen değişmelidir." cümlelerini "bir numaralı mevkûteleri"nin ilk sayfalarında dillendirmenin, ne kadar da "yanlış" olduğunu kendimce ortaya koymaya çalışmıştım. Dileyenler "sanal ortam"dan bu yazıma ulaşabilirler.
İşte Dostoyevski'nin "Ezilenler" romanını okumamdaki gayem; bir başka "hokkabazlık!!!" olan "Ezenler -Ezilenler "i sonlandırabilmek; "Ezilenler" kavramına yoğunlaşabilmek ve hem de "Budala"nın "menbaı"nı okumaktı.
"En gerçekçi roman" diye tanımlanan "Ezilenler" romanı sayesinde, bir zamanlar Türkiyemizin Karadeniz Bölgesi'ne gelen "Uygunsuz Rus Kadınları" için kullanılan "Nataşa"nın, aslında "Ezilenler" romanının baş kahramanı "Rus kadını"ndan mülhem olduğunu da öğrendim.
Yine bu romanda da en beğendiğim kısımlar, elbetteki "yazma cehdi", "fikir üretme çabası" ile ilgili kısımlar oldu. "Edebiyat-para ilişkileri", "yazaraktan geçimi temin edebilme" ile ilgili açıklamalar, "içeri"den bakışlar...(s.28,29) Hele "şiir" tarifleri: "Şiir, saçmalıktır...Evet, düpedüz saçmalıktır şiir, işsiz güçsüzlerin uğraşısı!.Şiir lise öğrencilerine yakışır. Bu şiir belası, sizin gençliği toptan çıldırtacak sonunda. Tutalım ki, Puşkin büyük ozandır, kime ne bundan! Şiir değil mi yazdıkları? Düz yazı başka!Yazar, okuyucularını eğitme imkanına bile sahiptir."(s.29)
"Uzak-yakın" kavramlarının sorgulandığı cümleler: "- Uzak mı? Burada kime yakınsın? -Hiç değilse insanlara...- İnsanlar dediğin kim? Hangi insanlara yakınsın burada? Soygunculara, iftiracılara, hainlere mi? Merak etme, her yerde doludur böyleleri! Sibirya'da da çıkarlar karşımıza."(s.73)
Ve yine "dergicilik, yayınevi, geçim, edebiyat ve para" konuları ile ilgili kısımlar:"Dergilere yazmak hamallıktır. Seni bir yıl geçindirecek parayı vereyim sana, otur büyük bir roman yaz!" Ne dersin?"(s.128, 129)
"Budala" kavramını tanımlama gayreti:" Budala olduğunu anlayan biri, artık budala olmaktan kurtulmuştur. "(s.180)
"Ezilenler" romanının 310. sayfasına geldiğinizde, "tanım"lar, "tarif"ler de belirginleşiyor: "Ezenler= Rus üst sınıfı, Rus sosyetesi...Ezilenler= Rus alt sınıfı ve bazı Rus üst sınıf mensupları..."(s.310, 311)
"Ezilenler" romanının "Son Anılar" denilen son kısmında ise yoğunluklu olarak, "yazmak, özgürlük, dergicilik, para, saf edebiyatçılar"gibi konular etrafında açıklamalar yapılmış.
Nelli'nin ölümü ve Vanya ile "Rus Kadını" Nataşa'nın evlenmesi, bir bakıma romanı "mutlu son" ile bitiriyor..
Netice: "Budala" romanına nazaran daha "açık" bir roman. "Çoklu kayıt yapma adına", muhataplarınıza epey anlatacaklarınız olabilir. Roman boyunca Nataşa'nın olgunluğu gibi.
(BUDALA ve EZİLENLER'E GÖRE DOSTOYEVSKİ)
Dostoyevski'nin "Budala" ve "Ezilenler" isimli iki romanını peşi peşine okuyup bitirdiğimde, kendimce "Bu Dostoyevski de o kadar "büyük" değilmiş! Bu romanlar ne biçim böyle?! , dediğimde; sanki bir "tabu"yu yıkarcasına, "yanlış" mı düşünüyorum yoksa?, dediğim de oldu. "Nereden büyük yazarmış? Nereden büyük Rus Edebiyatçısı oluyormuş?", şeklindeki düşünmelerimde, hiç de "yalnız" olmadığımı anladım...Ta ki "K Dergisi"ndeki "Derbeder Bir Kâhin:Dostoyevski" yazısını okuyuncaya dek! "Zaman zaman 'büyük bir yazar' olmadığından korkuyordu. "Büyük tirajlı gazete ve dergiler tarafından şiddetle eleştirildi. Hatta Belinskin "Aldandık.Hele ben eleştirmenlerin en iyisi olan ben, semerli bir eşekmişim meğer!"
Yine aynı dergideki yazıda, "Dostoyevski, edebiyat yaşamının üçüncü yılında, neredeyse afaroz edildi!" diye yazıyor.(1)
"Fyodor/Fedor Mihaslovic Dostoyevski"nin ilk romanı çıktığında, Turgenyev ve Nakosov"Edebiyatın yüzünde/ vakti geçmiş bir sivilce gibi çıktın" şiiriyle karşıladı. Virginia Woof, "Bir Yazarın Günlüğü'"nde, "Ama insan Dostoyevski'yi ikinci kez okuyamıyor" diye yakınır. Joseph Conrad "Rus olduğu, deli olduğu, kafası karışık olduğu" için ondan nefret eder.
Nabokov, "Edebiyat Dersleri"nde, Rus Düzyazı Ustalarını sıralarken, onu dışarıda bırakır. "Herhalde Dostoyevski ve Saltikov da aldıkları kötü notları konuşmak için kapımda bekleşiyorlardır" der. Nabokov, "büyük yazar"(?!)'ın notunu kırmakla yetinmez, onu "ucuz, kaba ve sansasyon meraklısı" ilan eder.(2)
"Yargı/hüküm okurlar"ın....
10.10.09
İsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com veya metgultekin@hotmail.com

Hiç yorum yok: