Powered By Blogger

31 Temmuz 2008 Perşembe

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ, TERÖR, TOTALİTERİZM ve İZM'LER(1)

YAZI DİZİSİ:


“CUMHURİYET TARİHİNDE İLK OLAN ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ OPERASYONU “TARTIŞMALARININ HATIRLATTIKLARI…




TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ, TERÖR, TOTALİTERİZM VE İZM’LER(1)


Kendime göre tesbit ettiğim öncelikli hususlar üzerinde , bir bir durmak ve kendi düşüncelerimi aktarmak istiyorum. Zaman zaman, “bir takım çevrelerce”, “faşist”, “ırkçı”, “Turancı”, “aşırı milliyetçi” ve “aşırı sağcı” itham ve suçlamalarına mâruz kalan Türk Milliyetçileri, bugün de aynı suçlamalarla karşılaşmaktan kurtulamamaktadırlar. Yukarıda yazdığımız itham ve suçlamalardan mutlaka biri veya ikisi ile her zaman itham edilmekte, suçlanmaktadırlar. Hâlen Türk Milliyetçilerine, bırakalım “bir takım çevreleri”, bu “mâlum çevreler”in korosuna katılmaktan, ne hikmetse çekinmeyen düşünce ve fikir adamlarının, “aşırı sağcı” , “terörcü”, “tedhişçi” , “Biz onları 12 Eylül öncesinden biliriz” itham ve suçlamalarına devam etmeleri, düşüncelerimizi teyid etmektedir. 12 Eylül 1980 sonrası bir “olgu” olarak ortaya çıkan “itirafçılar olgusu kervanı”ndan sayın Necdet ATILGAN’da, dönemin “Yeni FORUM” dergisindeki yazısından da anlaşılacağı üzere, bu “koro”ya dahil olmaktan rahatsızlık duymamış olmalı ki, kendisi de ve hatta 2008’ler Türkiyesinde bile, “Birikim”i ile Ömer LAÇİNER gibi “kartaloz”lar bile Türk Milliyetçileri, Milliyetçi-Ülkücü insanlar için, “aşırı sağ”, hattâ “silahlı aşırı sağ”, “ırkçı” ve “faşist” itham ve suçlamalarını günümüzde de sürdürmektedirler.
“Silahlı aşırı sağ” hususu gibi hususlara sonradan temas edeceğimden, “aşırı sağ” itham ve suçlaması üzerinde durmaya devam edelim. Bu hususa çok değişik açılardan bakan, rahmetli Prof. Dr. Erol GÜNGÖR Hoca, bir yazısında, meselenin püf noktasını şöyle izah ediyor: “Batılıların telkin etmeye çalıştıkları fikir, Türkiye’de sol’un bir tehlike teşkil etmediği, asıl kökü kurutulacak olanların milliyetçiler olduğudur. Ancak bu fikir çok değişik bir üslup içinde sunulmaktadır. “Solcular” yerine kaypak bir “aydınlar” terimi kullanılıyor, “milliyetçiler” için ise “aşırı sağcı” deniliyor. “Hangi gaye ve kimin menfaatleri , bu şekilde bir husumetle karşılaşıldığını belirten rahmetli, Erol GÜNGÖR HOCA; “Avrupa’lının kullandığı üslup gayet ustalıklıdır. Türkiye’de iktidarda bulunanların milliyetçi, yani millet varlığı uğruna her türlü fedakârlığı göze alan insanlar olduklarını onlarda bildikleri için, milliyetçilik düşmanlığı yaparken hep “aşırı sağcı”, “Turancı” vs. tabirlerini kullanılıyor” demektedir. Yine sözde “Türkiye Sağı” nı iki dönemdir “tek başına” oluşturan “siyasî irade”nin başı da, 2002’den bu yana, tamı tamına, altı yıldır, zaman zaman, “milliyetçilik, etnik kökene, dinsel ve bölgeselliğe dayanamaz” tekerlemelerini dillendirmektedir. Peki, milliyetçilik, Türk Milliyetçiliği, “millî bekâ”yı amaçlayan bir milliyetçilik ise neye dayanacağının cevabını ise hâlâ söylemedi…
Biz,şahsen bütün yakıştırmaları, “itham etme”, “suçlama” olarak görürken, rahmetli Erol GÜNGÖR HOCA, “milliyetçilik düşmanlığı yaparken” şeklinde değerlendirmektedir. Rahmetli Erol GÜNGÖR HOCA, bu hususla ilgili yazısını, şu cümlelerle noktalıyor: “Biz Türk Milliyetçileri, milliyetçiliğimize karşı yapılan suçlamaları şeref madalyası olarak taşımaya alışmış insanlarız. Ancak dost olmadığımız çevrelerin lehimizde bulunur ve bize yardımcı olmaya kalkarlarsa o takdirde tuttuğumuz yolun doğru olduğundan endişe edebiliriz. Allah’a şükür, şimdiye kadar böyle bir mantıksızlıkla karşılaşmadık.”(1) dese de, “Türkiye Gerçeği”nde, “Kızılelma Koaliyasyonları” gibi “ucube yakınlaşmalar”, “karıştırmalar- barıştırmalar” da yaşandığını hatırlamak elzemdir. Ancak, elbetteki, “30 yaşındaki gençler”imiz, “30 yaşın altındaki gençler”imiz, yani “12 Eylül Nesilleri”nden, “rağmenlere rağmen” Türk Milliyetçiliği Mefkûresine sahip olmaya çalışan gençlerimiz için de, bu zamana kadar duyulmamış veya bundan sonra da işitilmeyecek muhtemel “itham ve suçlamaları” da bir “şeref madalyası” olarak taşımaya da hazır olmalıdırlar…

“MİLLİYETÇİ –ÜLKÜCÜ TERÖR” VAR MIYDI Kİ?

“12 Eylül sonrası olgular”dan “itirafçı kervanı”ndan Sayın Necdet ATILGAN, dönemin “Yeni FORUM” dergisindeki yazısında şunları serdetmekteydi:” Terör eylemlerinin sağdan veya soldan gelmesi haklı olmayı gerektirmez. Umarım Sayın İsmet GÜLTEKİN, milliyetçi diye “terör” olaylarına karışmış insanlara sahip çıkmıyordu.”
Sonradan “Çılgınlıktan Sağduyuya” ismi ile kitaplaşan ve “Yeni FORUM Yayınları”ndan da çıkan bu “tartışma”da, “konuşmacı olarak yer aldığı ve 1970’li yıllarda düzenlenen bir çok seminer ve toplantılarda “, muhtemelen “Devrimci terör”ü ateşleyen, teşvik eden, “Devrim nutukları” atarken; ben daha henüz beş yaşında, çocukluğumu yaşamakta, o yaştaki çocukların dünyasında yer almakta idim. Zamanın “Darbeci Generali”, “Devlet Başkanı Orgeneral” Kenan EVREN’in Konya konuşmasında belirttiği gibi, şâyed T.S.K., idareye el koymamış, yani 12 Eylül Harekâtı /Darbesi yapılmamış olsa idi, “o konuşma kürsüsü”nden konuşacaklar arasında, belki de kendisi de olacaktı ve ben de, tıpkı beş yaşındaki Afgan çocuklarının, Rus Kızıl Ordusu işgali sonrası yaşadıkları şartlar altında olacaktım. Kezâ, bir eski “terörist”in dediği üzre, “Hazırlanan plan ve stratejiye göre, eğer 12 Eylül darbesi olmasaydı, yapılacak ilk seçimlerde Dev-Yol örgütünün desteklediği 13(on üç) milletvekili Meclis’te olacaktı.”(2)
Böyle bir “tesbit”i, “Temmuz Sıcağı”nı çok hararetle yaşayan “2008’lerin Türkiye Gerçeği”ni hatırlayınca, “Haçlı-Masonik Gül Amplemli”, “D.T.P.= P.K.K.” yazılarının, bir ara “Türkiye Medyası”nda çokca yazıldığı, ancak, “2. Olağan Kongresi”ni 20 Temmuz’da yapma hazırlığındaki “on yılları aşan siyasî çizgi” ise, 20 kişilik grubu ile bugün T.B.M.M.’de olduğunu “anlamlandırmayı” da elbette “orijinal” bir şekilde de yapabilmeliyiz…”Sistem olgusu”nun “dayatmacı/zorba” ve hattâ “terör” kokan muamelerine rağmen “siyasî çizgiler “”yok edilemiyor”, “elimine edilemiyor” ne yazık ki?
Bütün bu “acı gerçeklere”, ve “olgu”lara rağmen; Türk Milliyetçiliğinin fikir kaynaklarında, “külliyatları”nda, asla “şiddet”, “tedhiş”, “terör”, “silahlı mücadele” , “metot” olarak da tavsiye edilmemiş; her daim, daima, mücadele metodu olarak da, kanunlara riayet, meşruiyet, yani “demokratik kurallar içinde” olması vurgulanmıştır, vurgulanmaktadır.
“İtirafçılar Olgusu”nu oluşturanlara şöyle bir suâl de yöneltmiştik: “Sizler hiç Alparslan TÜRKEŞ’in “Temel Görüşler”, “Dokuz Işık” gibi eserlerini ve diğer milliyetçi ilim ve fikir adamlarımızın, meselâ Seyyid Ahmed ARVASÎ’nin, üç ciltlik “Türk-İslâm Ülküsü”nü, Prof. Dr. İbrahim KAFESOĞLU’nun “Türk-İslâm Sentezi”ni, Taha AKYOL’un “Politikada Şiddet”ini okudunuz veya okuımak için elinize aldığınız oldu mu? Bırakalım bütün bunları, “MAYAŞ Yayınları”nca yayınlanan “Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkücü Kuruluşlar Davası Sorgu”yu okumayı, hiç düşündünüz mü?
Herhalde çoğunuz “silahlı eylem”, insanı katledip “silahlı propaganda” yapmaktan , “Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi”ni bir “anti-tez” olarak da olsa öğrenmeyi bırak; Marksist-Leninist(Komünist) ideolojiyi bile ancak “zindanlar”da öğrendiniz elbet…Nitekim ATILGAN da bunu “itiraf” etmişti zaten.
Ancak 2008’ler Türkiye’sinde, hâlâ “fikirler mücadelesi”nin de “tam gaz” devam ettiği bir zaman diliminde, “yanlış ideoloji/yanlış fikir sistemi” tercih etmenin “pişmanlığı”nı duyanlar da o kadar az ki?
“Şemsi ÖZKAN”lar bile böyle bir “dramı”, “yanlış fikir sistemi”, “yanlış ideoloji “tercih etmenin “traWmatikliği”ni de yaşayanlardandı: ÖZKAN diyordu ki;“Sonuç olarak bugünkü tavrımızı şöyle izah edebiliriz: Bu tavır , komünist ihanete vurulan bir darbedir. Bu tavır, Türklük şuurunun yeni bir şahlanışıdır. Damarlarımızdaki soylu kanın ihanete isyanıdır. Bu tavır, Sakarya’da, Dumlupınar’da, Kocatepe’de vatan uğruna kanlarını akıtan şehidlerin ruhlarına okunan Fatiha’dır. Bu tavır, Türklüğün yeni zaferidir. Bizi lütfen dinleyin.. Sesimize kulak verin. Af değil, ilgi bekliyoruz. “(3)
(Devamı Var)

Hiç yorum yok: