Powered By Blogger

31 Temmuz 2008 Perşembe

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ, TERÖR, TOTALİTERİZM ve İZM'LER(2)

YAZI DİZİSİ:

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ, TERÖR, TOTALİTERİZM VE İZM’LER(2)



MİLLİYETÇİLER-ÜLKÜCÜLER 12 EYLÜL 1980 ÖNCESİ NİYE “SİLAHA SARILMIŞLAR”DI?


“Biz onları 12 Eylül öncesinden de biliriz” diyen “zihniyet sahipleri”, 12 Eylül 1980 öncesi, hangi Milliyetçi-Ülkücü Türk genci, “Ülke elden gidiyor” gerekçesine dayanarak “silahlı eylemler”e girişmiştir?Milliyetçi-Ülkücü Türk gençleri, sözüm ona , “sözde silahlı eylemler”e nasıl “girişmiş” ve eline, yeri geldiğinde, izolabantlarla yapıştırdığı, “süper silahlar”ı hangi şartlar altında almış veya almaya mecbur bırakılmışlardır? Hiç düşünmüş müydüler?
Hatırlanacağı üzre, TRT ‘de, 30. Mart. 1981 tarihinde, akşam yayınlanan “P.K.K. ve Güneydoğu Olayları” programında, “Biz teslim olamayız. Biz Türk Bayrağı altında yaşıyoruz, dedik. Biz altınlarımızı sattık. Koyunlarımızı sattık. Onlara karşı gelebilmek için silah aldık, silah almak zorundaydık. Karım, kızım, çocuğum jarjur dolduruyor, ben de ateş ediyordum. Bu hesapla canımızı muhafaza ettik. O zamanlar “Devlet” bize sahip çıkmıyordu. “, feryadları, “Devlet Yokluğunda Komünistlere Karşı Millet”in, yaşama, mücadele ve azminin de ispatı olmuyor muydu? Bu şekilde bir “meşru müdafaa” hâlinde kalan ve “Devlet’in yokluğunda”, kendi silahını kendi parası ile alan ve Devlet-Millet düşmanlarına karşı, mukavemet edenler de “terörist” mi idiler? Bunlar da “silahlı eylem” mi yapmaktaydılar?
Hâlen Güney-Doğu Anadolu’muzdaki “vatan kardeşleri”mizden “köy korucuları” denilen insanlarımız, Devlet’in kendilerine temin ettiği , sağladığı silahlarla, Kürtçü komünistlere karşı “silahlı mücadele” etmektedirler. 12 Eylül 1980 öncesi ise “Hilvanlılar, kadın-erkek silaha sarılarak mücadele etmişler; etmeseler ne olacaktı?Onlar ölmekle kalmaz, milletimizdeki ümit ve mücadele azmi de “ölmez miydi?” Zaten terörün maksadı insanları ortadan kaldırmak değil, onları sindirerek köle hâline getirmek değil mi? Bir cemiyette sivil insanların bizzat emniyet sağlayıcı güçler hâline gelmesi, nasıl bir değişmenin eseriydi? Ve sosyal bünye açısından ne ifâde ediyordu? “Bozuk gidişe karşı mukavemet gücünü bir milletin hayatiyetini ve yaşama, başarma azmini gösteren başlıca işaret olması” bakımından, hiç mi ehemmiyeti yoktur? Meşhur İngiliz yazarı George Orwel’ın “Bir Fil’i Öldürmek” hikâyesinde anlatılmak istenildiği gibi, “Bir cemiyet, bu hâle geldiği zaman artık canını ve malını, kendisini sömürenlerin himayesine terk ediyor demektir. İşte Hilvan’lıların, Siverek’lilerin, Artvin’lilerin, Fatsa’lıların, Kars’lıların ve daha nicelerinin üzerinde estirilen “terör” bu hedefi elde etmek istiyordu. Bunun için de “terörcülerin” en büyük düşmanları, halk içinde mukavemet mihrakı oluşturabilecek insanlardı.”(5) Yani Türk Polisi, Türk Jandarması, T.S.K.’lılar (Hatırlatma: 1960-1980 arası TSK Şehidlerinin sayısı ile 1980-2008 tarihleri arası TSK Şehidlerinin sayısını da gönüldaşlarımızdan biri öğrenip, yazsın bari.İ.G.)ve tabii MHP’liler, Milliyetçi-Ülkücü Türk Gençleri, “terörcülerin en büyük düşmanları” idiler değil mi? Millet içinde “mukavemet mihrakı” oluşturanlardan , MHP’liler( hani kimileri sanki alay edercesine MEHAPE diyor ya! CHP’ye ise niye CEHAPE demezler ki?)Milliyetçi- Ülkücü Türk Gençleri, bu sebeple değil midir ki, Marksist-Leninist-Devrimci terörcüler tarafından, “engel görüldükleri” için “hedef” seçildiler ve neticede 2008’ler Türkiyesi’nde bile “hiçbir cenah”ın geçemeyeceği, çoğu “asaletsizler”den oluşan, 15 ciltlik “Ülkücü Şehidler Serisi”ni oluşturdular. Ve tabii onbinlerce sakat, yaralı…MHP’li, Milliyetçi-Ülkücü olmak, “öldürülmek için yeterli ve gerekli sebep” değil miydi?

“YANLIŞ İDEOLOJİ” TERCİH EDENLER VE….

“Türkiye’miz ve Türklük Âlemine yönelik tehdit, baskı ve tehlikelerin sebep ve mahiyetlerini, aslında “Ben Türk’üm diyenlerin Allah’(c.c.)tan başka dostları” olmadığını bilen; “millî tehlikeler karşısında, millî şuura sahip nesillerden; sapına kadar “traWmatize” edilmiş, “çileleri rütbeleri olan “nesillerden olmalıyız. “1968 Kuşağı” gibi değil; yahut günümüzde ekseriyeti itibari ile dedirtecek ölçüde “fiesta”cılık bataklığı”ndaki, “eğlence kültürü çamuru”ndaki “30 yaşındakiler”, “30 yaşın altındakiler” yani “12 Eylül Nesilleri” gibi değil; Türk Milleti’nin ebedî bekâsını, ilmî zihniyet metodu/analitik düşünce tarzı ile sağlamaya, millî tehdit, baskı ve tehlikelerin gerçek yüzünü anlamaya, düşman kapıya dayanmadan evvel, düşmanın kim olduğunu tanıtmaya çalışırken; “nefsi müdafaa” hâlinde kalarak “teröre çekilmiş” , “çile” de, “dram”da, “traWmatiklikte”, en önde olan ve hâlâ da “teşkilatları ile en önde olan” “Yusuf Yüzlü Nesiller”den olmalıyız.
“12 Eylül 1980 öncesi”, Türkiye’miz, “ilan edilmemiş, şiddet derecesi düşük harp” de denilen yeni bir harp şekli ile karşı karşıya olmasaydı yani böyle bir harp şeklinin taarruzuna mâruz kalmasaydı, “devrimci-komünist terör”ün etkisiyle, Milliyetçi-Ülkücü Türk Gençleri, hem de “Ya Devlet Başa, Ya Kuzgun leşe” denilen bir ortamda, “tepki gösterip”, evvelâ “fikrî mücadele” ile mukavemet ederek, sonra da “meşrû/nefsî müdafaa” hâlinde kalarak, “döküntü/çakaralmaz silahlara” sarılırlar ve bu arada sistemli olarak “teröre çekilmiş” de olabilirler miydi? “Türk âleminin en büyük düşmanı” olan ve “her görüldüğü yerde ezilmesi” gereken “komünizmi”, kendi yayılmacılık siyaseti icabı kullanan, içeriye karşı “milliyetçi”, dışarıya karşı “komünist”; 12 Eylül 1980 öncesi, Türkiye’mizin tarihinde “ilk defa” olarak, “bu kadar fazla derecede komünizm kıskacına” alınmasını sağlayan; Türkiye’mizdeki terörün arkasındaki “en büyük güçlerden olan”, “Rus Milliyetçiliği” bayrağını dalgalandıran Sovyet-Rusya’nın, tarihî emel ve ihtiraslarının günümüzde, 2008’ler Türkiyesi’nde bile “sonlandığını” söylemek ne mümkündür ki?(6) “Türkistanlı şâir”in dediği üzre; “Dünya, Urussuz, Emrikasız ne güzel olurdu…”(Devamı Var)

Hiç yorum yok: