Powered By Blogger

4 Şubat 2008 Pazartesi

"DERİN DEVLET" DEĞİL; "AKİL DEVLET" ÇAĞRILARI

"Devlet" denilince belki de ilk akla gelmesi gereken husus, halkına, yönettiklerine hizmet verdiği "kurumları"dır. Eğitim, sağlık, kültür, ekonomi , güvenlik gibi çeşitli sahalarda "yönettikleri"ne hizmet sunan "kurumlar"ın toplamı "devlet"i oluşturur. Ve "Güçlü Devlet" de, mevcut bütün kurumları ile insicam içinde, "uyum içinde" olan bir "devlet"tir. Şayet "dünya gezegeni"nin bir ülkesindeki bir "devlet"in, bir "kurumu", öbür "kurumu"na "savaş açmış ise; bir "kurumu", öbür "kurumu"nu "desteklemiyor ise; bir "kurum", öbür "kurum"unu "tehlikeli" görüyor ise "yönettikleri halkın nazarı"nda da, o "devlet"ten "güçlü devlet" olarak bahsedebilmek mümkün değildir. "Kurumları arası savaş"ın olduğu "devlet"e, "devlet" denilmez de başka bir "tanım", başka bir "tarif" bulmak gerekir. "Güçlü Devlet" tanımı, her meselede, amma her meselede bütün kurumları ile "tek yumruk, tek bilek" olduğu "devlet"ler için geçerlidir.
Dünyanın en güzel yerindeki ancak en önemli ve en çetrefilli coğrafyasındaki Türkiyemiz, Anadolu ve tabii Rumeli coğrafyasında, bin yıldan fazla bir zamandır, hülasa olarak Müslüman Türk Milleti yaşamaktadır ve "bu topraklara" hükmetmektedir.100. yaşına yaklaşan "Yeni Türk Devleti"nin "Gazi Mustafa Kemal Atatürk" "liderliği"nde, hangi "stratejilerle", hangi "taktiklerle" kurduğunu bile, belki de daha yeni yeni anlama cehdindeyiz.Böyle bir "zor coğrafya"da yaşayabilmek "kan" gerektirdiği gibi "akıl" da, "akiliyet"te gerekmektedir elbette. Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul'u fethederken, "manevî güçlere" ilaveten bizzat kendisinin döktürdüğü "topları" da, "maddî güçleri " de unutmamak elzemdir. Böyle oluna bir "devlet"i yaşatabilmek, birçok farklı "yapı", "oluşum" ve "teşkilatları" da beraberinde getiririr elbet. Kaldı ki "kaos zamanları"nda, "en ümitsiz zamanlar"da, o "derin akıl" olmadığı takdirde, hele de Müslüman Türk Milleti'nin "Devletsiz" yaşayamayacağını da hatırlarsak, bize "yakışmaz" diyebiliriz.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde "akil" kelimesi, "akil bağli" deyimi ve Yunus Emre'nin, "Ne akilem, ne divâne / Gel gör beni aşk neyledi" mısraları ile izah ediliyor. Anladığım, "aklı başında olan", "rüşdünü ispat etmiş" ,"akıllı"anlamlarına gelmekte.
30 yıllık yakın tarihimizde daha belirginleşen "Derin Devlet" kavramının tanımlarını da hatırladığımızda, bu tanımlardan biri de "Normal devletin kendini savunma, koruma refleksi" idi. Ancak "Derin Devlet" kavramını ilk defa kullanan Prof. Dr. Mahir KAYNAK ise "Türkiyemizde artık 'Derin Devlet" diye bir "kurum"un, bir "yapı"nın olmadığını, "keşke olsaydı" diye" hayıflanmalarını yazıyor ve günümüzde "sokak çetelerine 'Derin Devlet' denilemeyeceği"ni vurgularken; gerek yazılarında, gerekse TV programlarında bir "gerçeği" de vurgulamakta: "Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı Derin Devleti'nin projesidir."
Ve KAYNAK, "Derin Devlet değil; "Akil Devlet" çağrıları yapıyor artık. Anladığım, "aklı başında" olan, "en kaotik", "kafa karışıklığının tavan yaptığı zaman dilimleri"nde, "rüşdünü ispatlamış" "akıllı bir devlet aklı"na olan ihtiyacı vurgulamakta.
Müslüman Türk, tarih boyunca 114 Devlet kurmuş ise ve günümüzde "1 millet 7 devlet" hâlinde isek ve yine "Gazi Mustafa Kemal Atatürk"ün kurduğu "Devlet"in ve "halkı"nın "hâli pür melâli" belli iken; bu "en buhranlı bir zaman dilimi"nde "Devletsiz kalmamanın çareleri"ne de "ışık tutuluyor" bence..
Elbette "kanunsuzluğu, hukuksuzluğu şiar edinmiş" ve "metrekarenin bence tamamını kaplamış sokak çeteleri, çeteler" anaforunda, "kim kimdir?", "ne nedir?" bilecek yepyeni bir "Akil Devlet"e ihtiyaç elzemdir. Çünkü "ahlaksız devlet" kurulmaz..Çünkü "hukuksuz devlet, ölçüsüzlüklerle yeni bir devlet kurulmaz.
Türk tarihinin "kafa karışıklığı"nın sapına kadar "tavan" yaptığı günümüzde böyle bir "Akil Devlet"e, ne kadar da çok ihtiyaç var...

Hiç yorum yok: