Powered By Blogger

6 Şubat 2008 Çarşamba

"KÖŞEYAZARLARININ ŞEYHİ" /"ŞEYH'ÜL MUHARRİR"İN RAHMETLİ AHMET KABAKLI HOCA "KÖŞK"E ÇIKSAYDI...

"Türk edebiyatı"nın "mümtaz şahsiyetleri"nden, "Elaziz'in yiğit delikanlısı", "tığ gibi delikanlı", "kokuşmuşluk", "çürümüşlük girdabı"nda, "sapına kadar adam gibi adam" ve bugünlerde vefâtının 7. seney-i devriyesi ile "yâd" ettiğimiz, avukat, öğretmen ve "köşe yazarlarının şeyhi"/ "şeyh'ül muharrir" rahmetli Ahmet KABAKLI HOCA, "devletimizin rakımı en yüksek mekanı" olan "KÖŞK"e çıksa idi, "Türkiyemizin meselelerine" nasıl bakar, neler düşünür ve neler derdi?

Böyle bir suâli sorma hakkını, gayet "spontane" bir şekilde ve "fakir-fukara masum Anadolu'nun saf mı saf çocuğu" olarak, rahmetli KABAKLI HOCA'mızla bilfiil neredeyse dört yıl beraber olabilme saadetine erişmiş bir "Türk Genci" olarak, kendimde buluyorum.Gerek "Türk Edebiyatı Vakfı"ndaki ve gerekse "Türkiye Gazetesi'ndeki ilk sekreteri" olarak idame edilen beraberliğe ve üzerimde, yetişmeme olan "katkıları" sebebiyle ve tabiî "Meşkûre teyze"me , Allah'tan rahmetler niyaz ediyorum.

Türkiyemizdeki "akla hafasalaya" zor sığdırılacak" gidişatları", ömrü hayatı boyunca" çokca karşılaşmış ve yaşamış olan rahmetli KABAKLI HOCA'ma, "Türkiye Meseleleri" ile ilgili "güncel makaleleri" okurken; bazen "fikir öfkesi ile dolu" olarak da görür ve hissederdim.2001'den 2008'e "Türkiye Gerçeği"nde neler değiştiğini veya nelerin değişmediğini, "Türkiye Gemisi"nin tabiri caizse "hep bildik gemi" olduğunu, maalesef hatırlamak ve söylemek durumunda değil miyiz? Benim gibi, "onun bunun payeleri" ile değil, Cenab-ı Hakk'ın "nasip" ettiği ölçülerde "kariyer" sahibi olmayı ve "rızây-ı bâri"yi "kazanma temel düsturunda olan "Anadolu Çocukları" açısından, bilmem kimleri ve tabiî rahmetli KABAKLI HOCA'mı, affedersiniz, "atlama taşı" olarak kullanmak", aklımın ucundan" bile geçmediği gibi, bunun nasıl birşey olduğunu da bilmem.

11. Cumhurbaşkanımız-Allah kendisine görevini tamamına erdirmeyi nasip etsin(amin)- Abdullah GÜL Bey'in Atatürk'ten mülhem başlattığı "Çankaya Sofraları"nı, basından elimden geldiği kadar izlemekte, takip etmekteyim. Ancak görüyor ve sezinliyorum ki ve de diyorum ki; "Rahmetli Ahmet KABAKLI HOCA olsa idi ve de 'Orhan Pamuk' gibi bir 'edebiyatçı'nın da davet edileceğinin ön bilgisini alsa idi, asla ve kat'a 'köşk'e çıkmazdı", diye düşünüyorum. Diyelim ki, "Köşk'e de çıksa idi", 301. madde'ye, Avrupa Birliği'ne ve dahi "Türkiyemizin Meselelerine", "Türk-İslâm-Muasır" "perspektifler"den bakar ve asla ve kat'a da, "301. maddenin kalkmasına taraf olmaz ve gönlü asla ve kat'a AB'den yana olmazdı", diye düşünüyorum. Böyle "gayr-î millî Çankaya Sofraları"na şahid olsa idi "hayıflanır", "fikir öfkesi" kabarır ve bence de Atatürk'e "rahmetler" okur, "Atatürk'ün milletperverliği" ile bir kez daha duyulanırdı, diye düşünüyorum.

Ve bence derdedi ki, "Ne demek 301. madde kalksın? 301. madde, 141, 142. veya 163. madde mi kaldıralım? Sizler, devletimizin bütün kurumlarına hakareti ne cür'etle serbest bırakabiliyorsunuz ki?", der ve "o kemalatı" ile "öfkesi"ni herhalde, odanın bir köşesinden bir köşesine gezerek yatıştırırdı, diye düşünüyorum.

"Orhan Pamuk konusu"na ise "o muazzam edebî şahsiyeti" ile hiçbir "ideolojik/militanca söylemlere tenezzül etmeden", sırf "edebî bir bakış ile " hallaç pamuğu gibi" bir tarafa atardı ve belkide "Türk Edebiyatı'nın Geri Dönüşüm Kutuları"na gönderirdi, diye düşünüyorum.

Türkiye Gazetesi'ndeki koltuğuna oturur oturmaz, sıcağına sıcağına, kendisini "ilk" telefonla arayan rahmetli Alparslan TÜRKEŞ'e ve gençliğine ve "siyasî çizgisi"ne "meftun" olan "bir siyasî" bakışa da sahip olan rahmetli KABAKLI HOCA'mı ve sevgili "Meşkûre Teyze"mi, bir kez daha rahmetle anıyor, böyle bir "Türkiye Gerçeği Sıkleti"ni nasıl taşıdıklarına ise "hayran" kaldığımı belirtmek istiyorum.

Rabbü'l Âlem'in cümlemize,akıl, iz'an, basiret ve de cesaret nasip eylesin.

Onunla ilgili kısa bir hâtıramı anlatarak sizlerle paylaşmak istiyorum. O meşhur Beşiktaş'taki Akaretler Yokuşu'nu, ikimiz, beraber yan yana inerken, "Evlâdım, ben, 12 Eylül'ün sıcak zamanlarında bile, böyle korumasızdım" demişti..

Cesaret....Cesaret....Cesaret....

Hiç yorum yok: